Axolotl, Kadıköy ve Zaman

6 2 0
                                    

Kadıköy... Bir insan nehrinin denize karıştığı yer olabilir pekala. Çarşıdaki otobüs duraklarından akmar pasajına mı geçmek istiyorsunuz? Önce dolup taşan insan selini aşmanız gerekiyor. İlk engeliniz tabii ki size zorla yabancı bir dil kazandırmak isteyen ingilizce kursu büroşürü dağıtan genç insanlar. Onları atlattınız demek, küçük bir meydana gelmiş olmanız lazım, hoşgeldiniz. Yanlış anlamayın lütfen anketör değilim, hayvanları sever misiniz? Tabii ki hayvanları seviyorsunuz ve böyle bir soruya hayır demek istemiyorsunuz. Bu durumda İki seçeneğiniz var, ya size söylelineni tamamen kulak arkası edecek ve yürümeye devam edeceksiniz ya da dinleyeceksiniz. Aile terbiyeniz gereği dinlemeyi tercih ediyorsunuz (Merak etmeyin zaman geçtikçe bu da değişecek). Evet severim dediniz ve karşınızdaki kişi aç havyanları anlatmaya başladı. Aslında durum ile empati kurabiliyorsunuz, sizin de bir kediniz bir köpeğiniz ve bir muhabbet kuşunuz var (belki bir de balık alırsınız ileride). Ancak cebinizde 17lira 45 kuruş var ve yeni keşfettiğiniz yazar Julio Cortazar'ın bir kitabını almak istiyorsunuz. Bütün bunlar aklınızdan geçerken karşınızdaki kişi size umut dolu gözlerle bakıyor, nazik bir dille  yardımcı olamayacağınızı söylüyorsunuz. Size harcadığı zamana üzüldüğünü fark ediyorsunuz ama Julio Cortazar sizi bekliyor, hızlı adımlarla uzaklaşıyorsunuz. Akmar pasajının önüne gelene kadar bir kaç grup insan ve közde kahve dükkanlarını atlattınız. Akmarda yine anlam verilemeyen bir trafik var. Kitapların sürekli emmeye çalıştığı rutubet kokusu pasajın dışına kadar geliyor. Bir kaç saniye atmosferi içinize çektikten sonra yavaşça içeri giriyorsunuz. Kapının hemen ağzında envai çeşit test kitabı satan dükkanların çalışanları sizi hiç istemediğiniz bir şekilde darlıyor. Elinizden kolunuzdan tutup sizi üniversite sınavına sokmak istiyorlar. Alın, hemen 80 liraya 37 çeşit farklı matematik kitabı alın! Ellerinden kurtulmaya çalışırken birini vurdunuz, diğer ikisi ise ağır yaralı. Önemli değil, akmar pasajında hergün bu tip olaylar yaşanıyor, sizin endişe etmeniz gereken bir durum yok. Üstünüz başınız kan içinde içeri yürümeye devam ediyorsunuz. Havalı bir şekilde elinizdeki silahı omuzunuz üstünden geriye fırlattınız. Bam!! Galiba silah ateş aldı... Lütfen yürümeye devam edin.

    Hep kitaplarınızı aldığınız kitapçıya geldiniz. "Julio Cortazar var mı?" diye soruyorsunuz. Varmış. İkinci el, eskimiş bir kitap ama sizde zaten bunu istiyorsunuz. Kitabı alıyorsunuz. Rastgele bir sayfa açıp kokluyorsunuz. Pasajı saran rutubet kitaba sinmiş. "Ne kadar?" diye sordunuz bu sefer. 20 lira. "20 lira çok para!" diyerek çıkışıyorsunuz. Küçük bir pazarlık aşamasından sonra kitabı nihayet 15 liraya cebe attınız. Tebrikler. Kitabı alıp hemen pasajdan çıkıyorsunuz. Kapının önünde ölü yatan insanların üzerinden atlayıp hızlıca moda caddesine doğru ilerliyorsunuz. Neyseki buralarda anketörler ve közde kahveciler yok. 2 lira 40 kuruşa çay içebileceğiniz bir çaycı arıyorsunuz ama çok zor. Kitabı hemen okumak istediğiniz için parayı düşünmeden bir kafeye oturup çay söylediniz. Neyse ki çay 2 lira. Çayınız gelmeden kitaba başladınız bile. Axolotl diye bir hikayeydi aslında aradığınız ve çok şükür ki bu kitapda o hikaye var. Okumaya başladınız. İlk paragraf bitmeden çayınız geliyor. Kafanızı kaldırıp teşekkür ettiniz. Hayattan bıkmış garson kız buruk bir gülümseme ile karşılık veriyor size. Hikayeye ismini veren axolotl hayvanı Meksika'ya özgü bir amfibi, semender. Merak içinde okumaya devam ediyor bir yandan da çayınız soğumuş mu diye kontrol ediyorsunuz (çayınızı hep soğuk içersiniz).

  Hikayeyi bitirdiniz. Daha önce bu kadar zekice bir şey okumuş muydunuz acaba? Zannetmiyorum. Çok etkilendiğinizi, sizin de bir şeyler yazmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Bir hikaye kuruyorsunuz kafanızda. Çayınızı yudumluyorsunuz. Tam kıvamında, oda sıcaklığında bir çay. Acaba ben çay olsaydım neler hissederdim diye düşünüyorsunuz. İyice saçmalamaya başladınız, konudan sapmayın lütfen. 2lira 40 kuruşunuzu masaya bırakıp kalkıyorsunuz. Bahariyeye, Aya Triada Rum Ortodoks kilisesinin önündeki bankalara oturup düşünmeniz lazım. Çok uzak değilsiniz, hızlı adımlarla yola koyuluyorsunuz. Aklınızda bir fikir var. Kilisenin bahçesindeki ağaçların size ilham verebileceğini, etraftaki kedilerin yaratıcılığınızı yükseltebileceğini düşünüyorsunuz.

   Kilisenin önüne geldiniz. Bankların birinde evsiz bir adam uyuyor. Diğerinde ise bir yaşlı bir kadın oturmuş. Yaşlı kadın ile ülkenin politik durumunu konuşmak istemediğiniz için bankın kadına en uzak olan kısmına oturup kulaklıklarınızı takıyor, telefonunuzu çıkarıp yazmaya başlıyorsunuz. Evden çıkıp kadıköye gelişinizi, kitabı alana kadar karşılaştıklarınızı, hikayeyi okuyuşunuzu, soğuk çayınızı içişinizi, şaşkınlığınızı ve hatta garson kızın yüzündeki yorgunluğu yazıyorsunuz. Bir hikaye yazmaya karar  verişinizi ve kalkıp kilisenin önüne oturuşunuzu yazıyorsunuz. Tebrikler bir zaman döngüsüne girdiniz, tıpkı axolotl hayvanının garip yaşam döngüsü gibi.



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 02, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kadıköy, Axolotl ve ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin