Ne kadar kaçabilirsin? Ne kadar erteleyebilirsin yaşaman gereken hisleri ve evreleri. Kaç kere dişin ağrıdığında; "şu an değil! Lütfen iki gün sonra lütfen!" diye selzenişte bulundun ve ağrıların, taleplerine karşılık verdi? Dişlerin nasıl vücudunun birer parçasıysa, beyninde ondan farksız bir konumda. Sürkleyip koltukların, halıların altına çektiğin her acı, bir gün üzerinden geçerken ayağına batacak. Unutma ki acı hissedilmek ister. Hissetmeden atlatabileceğin tek acı önceden tecrübe edinmiş olup, en az bir kere yaşadıklarından ibarettir. Tıpkı daha önce kızamık geçirmiş bir çocuğun bu hastalığı bir daha yaşamaması gibi...
Deneyimlediğin acılar karşına her çıktığında beynin otomatik olarak durumu tanıyıp; "Merhaba eski dostum. Yeniden karşılaşmak ne hoş. Unutmaki tekrar defolup gideceğinden çok eminim. Bu "kalıcıyım" rollerini de bi zahmet bırak!" gibi nahoş ama bir okadarda yerinde güzel bir cevap yerleştirir; o ilk seferinde seni yerden yere vurup dünyayı dar eden, bir daha hiç geçmeyeceğine, hiç bitmeyeceğine seni inandırmış olan saçma acılara...
Deneyim hissizlik midir peki? Eğer acıları deneyimledikçe, onlara karşı güçsüzlüğümüz ve duyularımız ortadan kalkıyorsa, deneyimlediğimiz mutluluklar da bi' zaman sonra tat vermez hale gelmiyor mu? İnan ki hayır. Çünkü o mutluluğunda kalıcı olmadığını biliyor ve buna göre hareket ediyoruz. Zaten geçiçi süre limiti olan bu hoş hissi dibine kadar tadarak yaşıyoruz ve finalde ciddi halimize tekrar bürünüyoruz. Bunu rahatça yapmamızın sebebi ise her hangi bir baskı altında kalmayıp aynı zamanda hissedilebilir tek duygunun mutluluk, aşk, sevmek ve sevilmekten ibaret olduğunu sanmamızdır. Oysa ki acıda hissedilmeli. Kalıcı olduğunu düşünmeyi bir kenara bırakıp, bu hissin ve bu durumun da geçici olduğunu, süresi limitli olan bu hissin de bir güzel tadına varılması gerektiğini artık düşünmeye başlayalım. Şerkli tatları seven insanlar olduğu gibi acı tatları da seven insanlar gayet mevcut. Acı sevmek hastalıktır, acıdan kaçmak ise korkaklık. Bırakın hayat kendi bildiğini okusun. O esnada elinde ne garsa onunla gelsin. Kaderinizin size getirdiklerine ne delicesine bağlanın ne de kaçın. Sahip çıkın o duygulara. Hayatın size sunduklarını ne şeklini değiştirecek kadar sıkın, ne de elinizden kayacak kadar bırakın. Gayet ayarında tutun onları. Hiçbirşey yokolmaz unutulmaz. Hiç bir his geçmez hiçbir acı dinmez veya hiç bir mutluluk yerini stabil ciddiyete bırakmaz. Sadece onlara alışırsınız. On yıla yakın süredir kullandığınız yatağınıza her yattığınızda; "Aman Allah'ım bu yatak nekadarda rahat. Off! Böyle birşey olamaz, şoktayım resmen!" gibi ifadeler kullanmazsınız. Çünkü yumuşaklığına da sertliğine de alıştınız. Bu tepkiyi en fazla ilk üç aylık dönemde söylersiniz. Alışa gelmiş hiç bir durum, kendini ilk günki gücüyle gösteremez ve size hissettiremez...
Kaçtıkça sizi kovalayacak olan bu hislere ancak yaşayarak alışırsınız. Ve onun yapacağı her hareketi önceden kestirip, dövüşün galibi olursunuz. Bırakın acılar size hissedilmesi gereken herşeyi hissettirsin. Bırakın darmadağın etsin sizi. Bir gün o acıya alışacaksınız ve gündelik hayatınızı yaşamaya devam edeceksiniz. O acıların sizi öldürmediğini, sadece yıkıcı darbelerini uygulayıp yavaş yavaş silindiğini göreceksiniz. Ve belirli bir sürenin ardından da, devam ettiğiniz gündelik hayatınıza mutluluklar serpmeye başladığınızda herşey geride sadece gülerek anlatılacak bir anı olarak kalacak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçma,kovala!
De TodoKaçarak ertelediğiniz ve onlara yakalanmadıkça peşinizi bırakmayacak olan her duygu için. Onlar ile başa çıkma adına bir kaç öneri...