ıhlamur kokulu dudakların, yıldız tozu saçların

344 24 25
                                    

the black keys - too afraid to love you

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

the black keys - too afraid to love you

Yakında öleceğim, bana acımayın demiş, bir çöküşün öyküsünde ki Stefan Zweig. Yakınca öleceğim, bana acımayın. Kasım ayının 9'uncu gecesinden beri biriktirdiğim bir takım turunculu yürek yangınlarımla tekrarlayıp durdum bunu kendime. Acımayın bana, acımayın da intihar ettirip durmayayım avuçlarımdaki kelebekleri teker teker. Tekrarladım, tekrarlamaya devam ve sonra kendime şunları söyledim: Bok vardı da büyüdük. Ben avuçlarında kelebekleri bahane edip, aslında kendini intihar ettirdiğine inanan, yürek yangınlı bir turunculu olmak istemedim. Bok vardı da büyüdük.

Nefret ettim turunculardan. Günler geçti, geçti de turuncu rengini taşıyan her şeyi görmeye tahammül edemez oldum, turunculardan kaçtım kendime yakalandım. Aynalara bakamadım, kendimi de bilemedim. En çokta dedim, en çokta çillerimden nefret ettim ben, en sevdiğim meyvenin portakal olmasını bile bile portakallardan nefret ettim, ama yine de yedim. Turunculardan nefret ettim ben en çok, nefret etmeme rağmen biriktire durdum yürek yangınlarımdan, turunculu yürek yangınlarımdan.

Bok vardı da büyüdük be turunculu dedim sonra yine ellerim yüreğimde, sen o Kasımın 9'undaki gece gibi küçük kalsaydın ya hep, bok vardı da büyüdük. Geçtim aynanın karşısına, çat diye kırılmış, ruhuma batan, daha henüz öpülmemiş kaburgalarımla birlikte pes etmek yok dedim. Pes etmeyeceğiz, pes edenin ardı arkası kesilmez, ben yaşamak istiyorum, pes etmek yok turunculu.

Kalır derler, her şeyden biraz kalır. Kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek, insanda biraz acı. Kalmadı, ağrıyan canım hariç ne kavanozumda biraz kahve, ne kutumda biraz ekmek. Aldım başımı çıktım gittim bir gün, can ağrılarımla birlikte çıktım gittim. Ne oldu ne bitti anlayamadan, birden bire göğe bakma durağına yakalandım, bile isteye göğe baktım da kavruldum. Güneşten ve yaban otlarından kaçıverdim, sevemedim onları da. Durdum, durdum da tam o an, saçlarımdan teker teker düğümler kopara kopara oturup, içli içli ağlamak istedim. Dizlerim kanadı da ben yine de pes etmedim. Sen kaçarsan dedim, ben kaçarsam kim yakalanır da kavuşur aydınlıklara, göğe bakalım. Güneşlerden kaçma, turuncuları sev, göğe bak.

İçten içe nefret ederken sevdim sonra turuncuları. Yüreğim biriktire dursun, ben kimseye söylemesem de sakladım onları. Sevdim, günler günleri kovaladı ben daha da çok sevdim.

Senin de bir dediğim bir dediğini tutmaz be turunculu diyeceksiniz zannımca, derseniz de canınız sağolsun. Hem nefret edersin kendinden, turunculardan, hem de sonra seversin. Sevdim, sevdim ve her şey tam olarak kasımın o dokuzuncu gecesinde başladı. Çocuktum, hastalanıverdim birden bire. Anacığım ortalığı velveleye verdi, tüm komşularını, mahalleliyi topladı başıma. Çocuktum, gerisi bulanık. Çocuktum, baba nedir bilemedim. Babam olmadı hiç benim. Oysaki öpsün isterdim beni sevdiğim tüm turuncularımdan, ben nasıl sevdiysem o da sevsin isterdim turunculu saçlarımı, turunculu çillerimi. Belki o zaman kanamazdı dizlerim, batmazdı ruhuma kafamdan ayak parmak uçlarıma kadar bir şeyler, çat diye bir şeyler.

birtakım turunculu yürek yangınları // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin