Oh Ms Believer -Twenty One Pilots
İnsanlar mı?
İnsanlar, açgözlü varlıklar, kimi zaman kinlendiği biri için milyonlarca hayatı hiçe sayabilen tuhaf canlılar. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. " sözünden de anlaşılabileceği gibi bencilliği ile ünlü olan bir ırktır burada. Doyumsuzlardır. Ellerinde olmayanı almak için çıkmadı mı zaten Dünya Savaşları? İnsan doğası bu diyerek geçemeyiz aslında. Her şeyin başlangıcı olsa gerek. Kim bulduysa bu illeti gözünü boyamış tek tek herkesin. Bazı gözlerini yıkayıp etrafındakileri görebilen insanlara da farklı oldukları için kötü yakıştırmalar bulmuşlar. Şimdi oturup düşünelim acaba Dünya neden bu halde? İnsanlar bir gram suya muhtaçlar? Sizlere sesleniyorum gözleri boyanmış insanlar. Sesimi duyup gözlerinizi yıkayıp etrafa bakabilir misiniz? Tabi sizleri aynı zamanda sağırlaştırmamışlar ise.
Size Plüton'dan sesleniyorum;
Canlıların bir arada barış içinde yaşaması huzur vericiydi. Başkalarının kalbinin hızlı çarpışı, yüzlerindeki o gülümsemeyi kalbimizin orta yerinde hissedebilmek vücuduma garip bir sıcaklık hissi yayıyordu. Sokaklarda çığlıkları değil de yavru gülüşmelerini duymak... İşte ben böyle ortamlarda büyümüştüm. Şuan duyduğum çığlıklar kesinlikle kulağıma yabancı geliyordu. Etraf ateşler içinde yanıyor ve bunu kontrol altına alamıyorduk. Periler yerlerde kıvranıyor, acı içinde inlerken yardım istiyorlardı. Biz onlara yetişemeden çoğu ölüyorlardı. Savaşın ortasında etrafta koşuşturuyordum. Yardımlık durumu olanlara yardım etmeye çalışıyordum. Fakat o sırada suratıma vuran bir rüzgar hissettim. Kafamı kaldırdığımda ise uçan bir hava aracının daha geldiğini gördüm. Bu kadar perinin öldüğü yetmiyormuş gibi bir de destek mi çağırmışlardı? Bu yaptıkları alçaklıktı! Kapısı açıldığında içeriden çıkacak yeni askerleri beklerken sırtımdan vücuduma yoğun bir acı yayıldı. Gözlerim hafif kapanmaya yakın araçtan inen kişinin silüetini görür gibi oldum. Uzun boylu ve zayıf biri gibi duruyordu. Kafasındaki taç ise ölümün ona yakıştığı kadar çok yakışıyordu...
-----------------------------------------------------
Jongin, Hugi ninenin anlattığı hikaye ile irkildi. Elindeki ısırılmamış kurabiyesi ile dönüp bana baktı. İçini rahatlatmak için ona bir gülümseme sundum. Biraz daha rahatladığını görebiliyordum. Periler aşkına, kendisi 16 yaşında bir çocuktu. Nasıl hala böyle hikayelerden korktuğunu anlamıyordum. Kendinden yaşça küçük olan yavrular gülüp eğlenerek oyunlarına kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Fakat Jongin'in eve gitme zamanı gelmişti. Hugi nineye iyi akşamlar dilemek için yanına doğru yaklaştım. Hala bana sataşmaya meraklıydı. Elimdeki kurabiye ile onun benim evlenmem için yaptığı nutuğu dinliyordum. Neden hemen evlenmek zorundaydım ki daha 25 yaşındaydım. Evet belki de zamanı gelmişti ama ben hala doğru kişiyi bulabildiğimi düşünmüyordum. Kocaman gezegendi sonuçta elbet bana uygun bir peri vardır değil mi? Sadece doğru zaman daha gelmemişti. Onu geçiştirip kurabiye için teşekkür ettim. Buraya her gün bu kurabiye için bile gelebilirdim. O kadar lezzetliydiler ki bir gün tarifini almak için gidip sormayı bile denemiştim. Ama o beni biraz tersler gibi cevap verip bunun bir aile tarifi olduğunu ama eğer her gün gelirsem bana bolca vereceğini söylemişti. İşte bu yüzden ben de bu çocuklar arasına karışıp hikaye dinleme saatine katılıyorum. Anlattığı hikaye ise biraz tuhafıma kaçmıştı. Bir insan ile bir peri nasıl birbirlerine aşık olabilirlerdi ki? Özellikle bu gezegende insanlardan bu kadar nefret edilirken?
Jongin'in yanına çıkışa gittiğimde ise o beni bekliyordu. Birlikte el ele tutuşarak evimize yürümeye başladık. Aklımdan keşke evde hazır bir yemek olsa diye düşündüm. Anne ve babamız bir göreve gitmiş ve gelmemişlerdi. Üzerinden çok uzun zaman geçtiği için ve iletişim kurulamadığı için öldükleri tahmin ediliyor. İlk duyduğumuzda çok üzülüp ağlayıp içimizi rahatlatmaya çalışmıştık. Fakat kendimi Jongin için çabuk toplamam gerekti. Öyle de yaptım. Evde yalnızca ikimiz olduğu için ona bakmak ile yükümlü olan kişi bendim. Sadece 20 yaşındayken binmişti bu yük omuzlarıma. Tabi ki durumdan şikayetçi değildim. Jongin'i çok seviyordum. Sadece bazen eğer ailemiz hala bizim ile olsaydı diye sorgulamadan da kendimi alıkoyamıyordum. Bugün ninenin söyledikleri nedense biraz daha kalbime dokunmuştu o hikayeden sonra. Ana karakterde kendimi bulduğumu düşünüyorum. Kendimi onun yerine koyabilmiştim. Belki de nine haklıydı. Evlenme vaktim gelmişti. Böylece güzel bir peri ile evlenerek Jongin için daha rahat bir ortam yaratabilirim. Şuan bile bir ebeveynden farkım olduğunu sanmıyorum. Ben böyle derin düşüncelere dalmış yürürken eve vardığımızı fark etmemiştim. Jongin ise diğer günlerden farklı olarak kendini kuzu moduna almıştı. Onun küçük dünyasında neler kurduğunu merak ediyordum.