''Çocuklar bu kadar yeter, saat geç oldu yarın devam ederiz, sahne altıya bakıp gelmeyi unutmayın.'' Neslihan Hoca provayı bitirdiğinde iki saattir sahnede olduğum için kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum. Tiyatro salonu yavaş yavaş boşalırken ben en köşede kalabalığın azalmasını bekliyordum. Tiyatrodakilerle aram pek iyi değildi, birçoğundan nefret ediyor geri kalanlarla da sadece merhabalaşıyordum. Onların da beni sevmediği bakışlarından anlaşılıyordu. Karşılıklı bir nefretti bu. Onlar benim giyimime ve hareketlerime bakıp benimle alay ediyorlardı bense onlara kötü bakışlar atıp sahne sıram gelene kadar salonun en köşesinde oturup bekliyordum. Tiyatro hocalarımı sevmeseydim ve onlara söz vermeseydim bu oyunda asla yer almazdım. Tiyatro salonundan çıkarken erkeklerin ağız gererek yaptıkları kaba saba muhabbetlere göz devirerek ayağa kalkıp çantamı sırtladım. Usulca tiyatro salonunu terk ederken telefonuma bir mesaj geldi. Mesajı atan kişi dokuzuncu sınıfta ilk tanıştığım ve sevdiğim arkadaşlarımdan olan Gizem'di.
''Bartu, prova bittiyse biz okulun ilerisindeki kafedeyiz yanımıza gelsene. Sevda ve ben.''
Mesajı okuduktan sonra saate baktım. Saat altıya geliyordu. Onlarla oturup bir kahve içebilirim diye düşündükten sonra anneme beni merak etmemesi için mesaj attım. Çantamdan çıkardığım sarı cüzdanıma baktım. Altı liram vardı, okulun çevresindeki kafelerde kahve içebileceğimi düşündüm. Hızlıca uzun hırkamı üzerime geçirdikten sonra çantamı sırtıma taktım ve tiyatro salonundan çıktım. Okul devlete aitti, yaşadığımız semte ait bir okul olduğu için çok zengin ve donanımlı bir okul değildi bu yüzden. Velilerin yardımları olmasaydı daha da berbat bir okul olabilirdi. Tiyatro salonu iki yıl önce bodrumdaki büyük boş ardiyeden yapılmıştı ve bu yüzden okuldan çıkmak için yukarı çıkmam gerekiyordu. Soyunma odalarının önünden geçerken bir anda kapının açılmasıyla irkildim. O anki heyecanla geriye adım atıp derin bir nefes aldım. Kapıyı açan çocuk karşıma dikilince göz devirdim. Bu seneye kadar okulda olduğunun farkında olmadığım ancak bu sene okulun basketbol turnuvasında fark ettiğim çocuktu. Adını tam olarak bilmiyordum. Benden uzundu ve kocaman ela gözlere sahipti.
''Üzgünüm, sanırım korkuttum?'' dedi gözlerimin içine bakarak.
''Sorun değil.'' Dedim göz devirerek ve önüme düşen saçlarımı elimle geriye attım. Çocuk karşımdan çekilmeden bana bakıyordu, okuldaki çoğu insan beni izlerdi zaten. İlk başlarda arkamdan söverlerdi ama ben onlara cevap vermedikçe yüzüme karşı sövmeye başlamışlardı. Bu çocuğun da benimle alay edeceğini düşündüğüm için kaşlarımı çatıp ona baktım. Tam o sırada biraz önce onun çıktığı yerden bir başkası daha çıktı. İçeriden iğrenç bir ter kokusunun yayıldığını o anda fark edip yüzümü ekşittim. Sonradan çıkan çocuk bana bakıp gülümsedi ve sonra arkadaşına döndü.
''Ya oğlum antrenman bitti ama sen hala top peşindesin.'' Diyerek büyük bir kahkaha attı.
''Kes lan sesini'' Benim hemen karşımda duran çocuk arkadaşının kahkahasını yutmasına sebep olacak kadar gür bir sesle çocuğu susturduğunda oldukça şaşırmıştım. İlk kez benden başka biri beni korumuştu. Yani o anlık öyle düşünmüştüm. İki çocuğun arasından geçerek hızla merdivenlere yöneldim. Gözlerim dolmuştu. Gözlerimin dolmasının sebebi benim alay edilmesi değildi, çünkü alışıktım. Artık insanlara aldırış etmiyordum ama şimdi neden böyle olmuştu. Bir başkasının benim yerime beni koruması beni güçsüz biri haline mi getirmişti yoksa? Elimle sağ gözümü silerken bahçeye çıktım. Sonbahar olduğu için hava soğuk değildi ama gökyüzü bulutluydu. Okulun kapısına doğru yöneldiğim esnada arkamdan birinin hızlı adımlarla geldiğini duydum. Kafamı çevirmeden omuz üzerinden kim olduğuna bakarken biraz önce beni koruyan çocuk olduğunu gördüm. Kafamı hızlıca önüme çevirdim. Okulun bekçisine kafamla hafif bir selam verdikten sonra kapıyı açmasını bekledim. O sırada arkamdan gelen çocuk omzuma dokundu.
''Ben Tolga'nın adına özür dilerim. Saçma sapan bir davranıştı.'' Dedi. Yüzüne bakarak göz devirdim. Umurumda olmadığını belli eden bir yüz ifadesi yaptıktan sonra arkamı dönüp kapıdan çıktım.
''Bu arada ben Kubilay.'' Dedi arkamdan. Ona dönüp yarım ağız bir gülücük attım ve yeniden önüme döndüm. Çocuğun sesinin tokluğunu yeni fark etmiştim. Güzel sesi varmış diye iç geçirirken çocuk yanımda yürümeye başladı. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım.
''Bana da kızmadın değil mi?'' dedi. Gözleri yüzümde dolanırken. Kafamı iki yana sallayarak hayır demek istedim.
''Güzel, adın ne o zaman?'' dedi bu seferde. Çocuğun benimle konuşmak isteyişine oldukça şaşkındım. İlk kez biri benimle konuşmaya çalışıyordu. ''Bartu'' dedim anlamsız bir ifadeyle. Yüzüm oldukça donuktu. Gülümseyerek elini bana uzattı. Siyah uzun hırkamın büyük cebinde kaybolan elimi çıkartıp çocuğun elini karşıladım. ''Memnun oldum.'' Dedi gülümseyerek. Zoraki bir şekilde gülümseyerek 'ben de' demeye çalıştım. O sırada büyük bir gök gürültüsü duyuldu ve kafamı hızlıca yukarı kaldırdım. Bulutlar iyice kararmıştı. ''Gitmem gerek'' dedim ve Kubilay'a yeniden bir tebessüm bırakıp hızlıca kafeye doğru yürüdüm.
Kafe biraz önce konuştuğumuz yere çok yakındı. Kafenin girişine geldiğimde geriye dönüp Kubilay'a baktım, bunun nedenini asla bilmiyordum ancak onu bir kez daha görmek istedim. Hafif çiseleyen yağmurun altında bekliyordu ve mor renkteki hırkasının kapüşonunu kafasına geçirmişti. Onu uzaktan son kez süzüp kafeye girdim. Okul saatleri geçtiği için kafe çok kalabalık değildi. Son sınıf olduğunu bildiğim birkaç kız kahve içip kıkırdıyordu. Etrafa bakındığımda ileride duvar kenarındaki masada Gizem'i gördüm. Beni görünce el sallayarak bağırdı. Yanlarına gittiğimde Gizem bana sarılıp hemen yanına oturttu. O sırada Sevda çok sevdiği profiterolünü yiyordu ve bana ağzı dolu bir şekilde selam verip tıkınmaya devam etti. Gizem bana prova hakkında bir şeyler sorduktan sonra konuyu daha heyecanlı bir yere çekmek için elini masaya vurup sırıttı.
''Bak sana ne diyeceğim?'' Dedi. Gözlerimle ne demek istediğini sorarken söylediğim sade filtre kahvem geldi. Kupayı dudaklarıma götürdüm. Gizem o sırada telefonunu açıp sosyal medya hesabına girdi ve oradan bir çocuğun fotoğrafını açtı. O sırada gözlerime inanamadım. Gösterdiği çocuk Kubilay'dı. Onu nereden tanıyor olabilirdi ki?
''Yeni enişten.'' Diye kıkırdadı Gizem bana bakarak. Tam o sırada şaşkınlıkla kupayı masaya hızla koyduğum için kahvemin bir kısmı masaya döküldü. Sevda bana bakarak güldü. ''Sakin ol Bartu'' Diyen Sevda'ya bakıp peçete istedim. Masada ona yakın olan peçetelikten birkaç tane çıkartıp bana uzattı. O sırada Gizem ortaya doğru konuştu. ''Ece fark etmiştim sürekli bize bakıyormuş çocuklar bu da demek oluyor ki...''
''Bartu'ya aşık!'' Diyerek kahkaha attı. O sırada kafamı kaldırıp Sevda'ya baktım, kalbimin hafifçe titrediği fark ettim, nefesim duraksadı bir an için. Gizem önündeki cüzdanını Sevda'ya atarak güldü.
''Senin sevgilin olduğunu herkes biliyor Sevda, sevgilin neredeyse her gün okula geldiği için.'' Diyerek göz devirdi ve devam etti. ''Çocuğun bir ibne olmadığı da aşikar, bir kere okulun basket takımında ve aynı zamanda başka bir kulüpte de oynuyormuş, yani böyle biri neden Bartu'ya baksın ki?'' dedi ve gözlerini bana çevirdi. Beni aşağılamaya çalışmıştı sanırım, o an bunu fark edemeyip kafamı aşağı yukarı sallayıp kahve kupamla oynamaya başladım. ''Yani...'' dedi Gizem önüne düşen kumral saçlarını geriye atarak konuşmaya devam etti. ''Bir tek ben kalıyorum yoksa neden bize baksın ki?''
Sevda önündeki koladan bir yudum aldıktan sonra Gizem'e dönüp konuştu.
''Çocuğun bize baktığını sen uyduruyor olabilir misin? Ben hiç fark etmedim böyle bir şeyi çünkü, aa bir kere fark ettim, onda da Bartu'yla kantinin orada gülüyorduk.'' Dedi. Gizem'in alaycı göz devirişi ve kendinden emin tavrına çok sinir olduğu belliydi ve Sevda aşırı açık sözlü bir kızdı. Gizem ağzını açtığı sırada kafeye Kubilay'ın girdiğini fark edip kolumu dürttü. Ben ne olduğunu anlayamadan Gizem fısıldadı. ''Kubilay geldi, oha buradaki hikayemi mi gördü ki?'' Kafamı hemen kapıya doğru çevirdim, Gerçekten de Kubilay gelmişti. Yanında bir kendisiyle neredeyse aynı boyda esmer bir çocuk vardı. Çocuk Kubilay'a oldukça benziyordu ancak ten renkleri arasında gözle görülür bir farklılık mevcuttu. Ben onları süzerken Kubilay'da kafasıyla kafeyi tarıyordu. Bir an için göz göze geldiğimizde bana kafasıyla selam verip gülümsedi. Ben selamını kabul edip kafamı eğdim.
Gizem şaşkınlıkla tırnaklarını koluma geçirdi. ''Ay siz tanışıyor musunuz kanka?''
''Biraz önce tanıştık.'' Dedim yarım ağız bir şekilde. Sevda büyük bir kahkaha attığında kafede yankılanan sesi yüzünden herkesin bize baktığını hissedebiliyordum. Gizem Sevda'ya göz devirip yeniden bana baktı. '''Galiba haklısın Gizem, çocuk sana bakıyor ve ben yanında olduğum için tanışmak istedi.'' Dedim, kahvemden yudum alırken Gizem'e bakıyordum. Bunu söylerken kalbimde hafif bir burukluk vardı, gerçekten Gizem için benimle konuşmuş olabilirdi çünkü bu çocuğun homoseksüel olması imkansızdı. Kupamı masaya geri koyduğumda annemin bana mesaj attığını gördüm. Eve çağırıyordu. ''O zaman Bartu çocukla arkadaş olup aramızı yapmak sana kalıyor.'' Dedi ve güldü. Yarım ağız bir gülümsemeyle karşılık verdim. ''Kalkmam gerekiyor eve gideceğim'' dedim ve çantamı sırtıma astım. Kızları öptükten sonra paramı masaya koyup kafeden çıkmak için yürümeye başladım. Kubilay'la yeniden göz göze gelmemek için kafamı telefonuma eğip kafeden öylece çıktım.
******
Odamda oturmuş uykumun gelmesi için kitap okurken bir anda titreyen telefonumu duydum. Okumaya başlarken yatağın üzerine fırlattığım telefonu elime aldığımda Gizem'in mesaj attığını gördüm. Kubilay fotoğrafımı beğendi. Bartuuu aşık oluyorum ben yazmıştı. Ona gülücük atıp hayırlı olsun dedikten sonra telefonu yine yatağa fırlatıp kitabıma döndüm. Okuduğum sayfadan hiçbir şey anlayamamıştım ve bu yüzden aynı sayfayı tekrar okuyordum. Dikkatimin dağıldığını fark edince kitabı kapatıp ayağa kalktım. Odamdan çıkarak salona geçtim. Annem ve kız kardeşim televizyon izliyordu. Annem yorgun olduğu için söylenirken kardeşim de televizyondaki diziyi pür dikkat izlemekle meşguldü. Küçük denecek bir evimiz vardı. Annem ve babam altı yıl önce ayrılmışlardı, ablam ise Eskişehir'de okuyordu. Evde üç kişi kalıyorduk ve evin küçük olmasını dert etmiyorduk. Annem benim salona geldiğimi fark edince yüzüme bakıp konuştu.
''Oğlum neyin var pek bir dalgın görünüyorsun?''
''Yok, yok bir şeyim, biraz başım ağrıyor da erken uyuyacağım sanırım.'' Deyip annemi öptükten sonra yeniden odama geçtim. Yatağıma uzanıp telefonu elime aldım. Instagrama girip kedi videoları izleyerek biraz mutlu olmak istemiştim. Videoları izlerken bir anda Gizem'in fotoğrafını gördüm. Kubilay'ın beğendiği fotoğraf bu olabilir miydi acaba? Fotoğrafı biraz inceledim, kötü bir fotoğraftı ve Gizem'in ergen hallerini barındırıyordu. Beğenenler kısmına bakındım ve orada Kubilay'ın profilinin de olduğunu gördüm. Profilini incelemek istedim ancak bunu yapmak istemiyordum.
Ne olacak ki madem arkadaş olacağım bakayım nasıl biriymiş diye düşünerek profiline girdim. Popüler biri olduğu takipçi sayısından ve aldığı beğenilerden belli oluyordu. Profilini incelerken yeni bir hikaye attığını fark edip profil resmine tıkladıktan sonra istemsizce yaptığım bu hareketi küfrederek geri çekmeye çalıştım anca başarılı olamadım. Bir şarkı paylaşmıştı. ''Björk-Come to me''
Paylaştığı şarkıyı görünce gülümsedim, çünkü sevdiğim şarkılardan bir tanesiydi. Sonra Instagramı kapatıp telefonu bir kenara fırlatıp ve yorganın içine girdim ve kafama kadar çektim. Umarım açtığımı görmemiştir. Hem çok fazla takipçisi var anlamaz bile.
*****
Kafam yorganın altında düşüncelerle boğuşurken uyuyakalmıştım ve uyandığımda saat altıya geliyordu. Yataktan çıktım, dolabımdan iç çamaşırı alıp duşa girdim. Sıcak suyla kendimi kutsadıktan sonra odama geri döndüm ve giyindim. Siyah okul pantolonumun üzerine uzun kollu beyaz sweatshirtü geçirdim. Kırmızı ceketimi giydikten sonra çantamı hazırladım. Telefonum yatağın ucunda duruyordu. Elime aldığımda bir iki mesaj geldiğini gördüm. Biri Sena'dandı. Sena benim lise hayatım boyunca en yakın olduğum arkadaşımdı. Bana dersle ilgili bir şey sormuştu. Diğeri ablamdı ve bana komik bir video yollamıştı. Instagramdan gelen mesajı açtığımda gözlerim yuvalarını zorlayacak kadr açıldı.
'''Hey, neden takip etmedin? (:'' mesaj Kubilay'a aitti. Mesaja tıklayıp görüldü yapmamak için telefonu kapatıp cebime koydum ve yatağa oturdum. Baş parmağımı dişlerken odaya annem girdi.
''Hazırlanmışsın, bugün ben biraz geç geleceğim, yemek dolapta.'' Dedi ve beni öperek odamdan çıktı.
Annem gülümsemek dışında bir cevap vermedim. Normalde sabahları pek konuşmazdım zaten bu yüzden bunu sorgulamamıştı o da. Derin bir nefes alıp yanaklarımı şişirdim. Niye tıkladın ki gerizekalı!
Kesin arkamdan çıkan gay dedikodularından sonra bu stalk olayını yanlış anlayıp o da benmle dalga geçmeye başlayacak. Kahretsin!
*****
Sınıfa girdiğimde Sena beni sıramızda bekliyordu. Beni görünce orta parmağını kaldırıp bana kötü kötü bakış attı. ''Salak çocuk bana niye geri dönmedin?''
Esneyerek cevap verdim. ''Erken uyumuşum napayım?'' Kafamı masaya koyup gözlerimi kapadım. Öğretmen gelene kadar uyumak ve biyoloji dersi saçmalığına kendimi hazırlamak istiyordum. O sırada Sena kafasını sırtıma koyup horlamaya başladı. Sinüzit olduğu için burnu tıkanıktı ve gözlerini kapatınca direkt horlamaya başlıyordu bu yüzden. O esnada kapının önünden tanıdık bir ses geldi.
''Ay ya ahahahaha ne alaka Kubilay sen çok yaşa ahahahahaha!'' Bu ses sınıfın en salak ve en itici kızı Derin'e aitti. O kadar çok ciyaklıyordu ki onun sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Kafamı kaldırıp Derin'e bağırmak için hamle yaptığımda Sena'nın kafası düştü ve arka sıraya çarptı. Acıyla bağırınca ona döndüm. Sena küfür ediyordu bense gülüyordum. Kapının önünde duran Derin bize bakıp ''Sessiz olun be, şu salak da küfür etmesin'' diye bağırınca ona doğru öfkeyle döndüm.
''Sana mı soracağız ne yapacağımızı dengesiz?'' Sesim fazla yüksek çıkmıştı. Derin içeri girip ellerini göğsünde birleştirince arkasında tanıdık bir başka siluet belirdi. Bu Kubilay'dı. Oha Derin Kubilay'a mı yavşıyordu. Derin bana doğru ''Ay evet bana soracaksınız canım.'' Fazlasıyla abartılı bir feminenlikle konuşmuştu. Aklı sıra bana 'top' diyordu. O sırada gözlerimi Kubilay' çevirdim, al dudağımı içten ısırarak ayağa kalktım ve Derin'in karşısına geçtim. ''Derin defol git!'' dedim ve onu kenara ittim, Kubilay'dan kafamla izin isteyerek sınıftan çıkıp tuvalete koştum.
Yüzüme su çarparken Derin'e küfür ediyordum. Kollarımı lavaboya dayadım ve aynadan kendime bakındım. Yüzümden su damlarken gözlerim kızarmış bir haldeydi. Neden herkes benimle uğraşıyordu? Beni ezmeye çalışınca ellerine ne geçebilirdi ki? Hem gerçekten gay olsam bile bu kimi ilgilendirirdi? Tüm bunları düşünürken korumaya muhtaç biri olduğumu düşünüp babama karşı duyduğum nefreti artırdım. Eğer o olsaydı ve ben onunla olsaydım bana kimse laf edemezdi. Kendini kandırma eğer baban olsaydı bu dedikoduları ona söyleyemezdin ki! Söylerdim! Bartu sen kendini korumak zorundasın kimseye ihtiyacın yok! Hayır var! Kime?
Aynaya bakıp kendimle kavga ederken bir anda tuvaletin kapısı açıldı.
''Hey sen...'' kafamı kaldırıp aynadaki yansımaya baktım. Bu Kubilay'dı. Ona bakmadan ellerimi peçeteyle kurulayıp oradan uzaklaşmak istedim ama o kolumdan tutup beni kendine çekti. Çok zayıf biri değildim geniş omuzlu ve kalıplı biriydim ancak Kubilay benden daha güçlü ve uzundu. ''Sen ağlıyor musun?'' Yüzüne bakmadan kafamı iki yana salladım. ''Başım ağrıyor'' İnanmadığı belli eden bir ifadeyle bana baktı. ''Neden ağrıyor?'' Göz devirerek yere baktım.
''Ağrıyor işte ne bileyim?''
''Yalan söylüyorsun!'' Dedi ve kolumu daha fazla sıktı.
''Bırak kolumu'' dedim sinirlendiğimi göstermeye çalışıyordum ama sinirlendiğim söylenemezdi.
''Bartu neden böylesin?''
''Sana ne ya bırak beni!'' Elini sıkarak kolumu serbest bırakıp tuvaletten çıktım, arkamdan konuştu.
''Uyuzsun!''
Ona omzumun üzerinden bakarak cevap verdim. ''Bana laf vurmak istiyorsan top diyebilirsin uyuz etki etmez!''
Sınıfa girip sırama geçtim. Sena ve Derin benden sonra kavga etmiş ve Sena Derin'in saçına yapıştığını anda öğretmen gelip onları ayırmıştı. Sena bana bunları anlattığında onu dinliyormuş gibi yapıp kolumu tutuyordum, Kubilay'ın sıkıca kavradığı kolumu... Neden benimle ilgileniyordu ki? Gizem'i istiyorsa onunla ilgilensin. Aptal, kaba. Dişlerimi sıkıp camdan dışarıya bakmaya başladım. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldığımda aklımda onun sesi çınladı. ''Hey, sen...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hey, sen
Teen FictionKendimi keşfediş sürecimde aşık olduğum çocuğu nasıl unutabilirim ki? Ela gözlerinde bulduğum derinliği nasıl unutabilirim? Bu ona ihanet olmaz mı? Bu kitapta size kendi yaşadığım aşkı biraz değiştirerek anlatmak istedim. Çünkü onu nasıl sevdiğimi...