Bugün oldukça heyecanlıydım, ona çirkin olmadığımı kanıtlamalıydım. Aynanın karşısına geçtiğim zaman kendime bakmıştım, gözlerimi bedenimde gezdirdiğimde, odak noktam elimdi, diğer elimle elimi tutup elimi hafifçe sıkmıştım.Güzel görünmeliydim, bunu içimden defalarca kez geçirirken duş almaya karar vermiştim
Minik kardeşimin çilek kokan şampuanını elime aldığımda, gülümsemiştim. Saçlarımı çilek kokan şampuanla yıkadıktan sonra vücudumu da naneli duş jeliyle yıkayarak hızlıca durulanmıştım.
Daha erken olsa da, heyecanımdan erken uyanmıştım. Dolabımı karıştırırken gördüğüm sarı uzun kazağı almış ve altıma da siyah dar pantolonumu giymiştim. Çok sade görünüyordum ve beni güzel bulmayacağını düşünüyordum.
Annemin makyaj malzemelerinden birkaçını alıp odama geçtiğimde aynanın karşısına oturmuş ve bildiğim kadarıyla makyaj yapmaya çalışmıştım, en sonunda elimden geleni yaptığıma karar vermiş ve kendime bakmıştım. Kendime gülümserken yandan maskemi alıp yüzümü kapattım.
Çantamı sırtıma takmadan önce saçlarımı kurulayıp fazla uğraşmadan hafifçe dağıtmıştım. Çokta koyu olmayan bir kahveydi, bu halini seviyordum saçlarımın.
Sırtıma taktığım siyah çantamla birlikte maskemi elime alıp tutmuş, kendime güvenerek bir nefes almıştım. İyi olacaktı, iyi olacaktı. Derince aldığım nefesi geri verdiğimde kulaklığımı takıp elimi ceketimin cebine koyarak okula ilerledim.
Dakikalar içinde okula vardığımda heyecanla son derslere gelmemizi beklemiştim.
Dersler sırayla geçip giderken gerekli olacak notları almış ve her zaman ki gibi çekingen olduğumdan tahtaya kalkmamıştım bile.
Düşüncelerimi bile zar zor toparlarken son ders vaktinde çantamı sırtıma takıp yavaş adımlarla arka bahçeye ilerlemiştim, merdivenleri minik minik inerken kendi kendime gülümsediğimi zor fark etmiştim.
Dudaklarımda ki gülüşü durduğumda arka bahçeye varmış ve bana beklemeyi söylemediğini sevmene rağmen kimsenin olmadığı bahçede başımı eğerek beklemeye başlamıştım, aklıma geldiği an maskeyi alıp hızlıca yüzüme takmış ve elimi cebime koymuştum.
Gelen ses ile birlikte arkamı dönerken bana birkaç adım yakınlıkta yüze bakmıştım, gülümsüyordu, bense bana gülümsüyor sanmıştım. Dudaklarıma uzun zamandır uğramayan o gülüşlerimden biri yerleşirken bana iyi davranacağını hissetmiştim.
"Hyung, geleceğini düşünmemiştim!"
Heyecanla çıkan sesimden sonra karşımdaki benden biraz uzun beden dudaklarını aralamış ve kulaklarımın karıncalanmasına sebep olan derin sesiyle konuşmuştu.
"Gelmeyecektim ama eğlenceyi kaçırmak istemedim."
Neyden bahsettiğini anlamasam da maskem altından ona gülümseye devam ediyordum. Gözlerine öylece bakarken yüzünün çok güzel olduğunu fark etmiştim, anlık bir hevesle dudaklarımı aralamıştım, elim cebimden çıkmış ama bunun farkında değildim.
"Gerçekten güzelmişsin Tae hyung."
Bana güldüğünde dediğim şey hoşuna gitti sanmıştım. Elindeki kahveye baktıktan sonra ondan bir yudum alışını büyük gözlerimle izlemiştim. Gözlerin gözlerime değdiği an gözlerimi çekmiştim.
Ona doğru bir adım atacaktım ki aniden üzerime döktüğün sıcak kahveyle birlikte elim refleks olarak yüzüme gitmişti.
Dudaklarım aralanırken ona bakıp konuşacaktım, ama kelimelerimi toparlayamadan yukarıdan dökülen su ile birlikte geriye doğru sendelemiştim. Gözlerim yanmaya başlarken acıdan ve o berbat hisle dolu dolu olmuşlardı. Gözlerimi kaşırken maskem düşmüş, yerle buluşmuştu, elim hareket etmekte zorlanırken senin sesini duymuştum.
"Bana sarılabileceğini falan mı sandın, sakat? O iğrenç gözlerine bakmak istemezdim, senin karşına çıkmayı da istemezdim ama eğlenceli geldi bu halini görünce."
İçine bir şey kattıkları su gözlerimi yakmaya devam ederken kızaran gözlerim hafifçe kısılmıştı, sanırım içinde tuz vardı. Kızaran gözlerimden akan yaşlarla karşımdaki yüze bakmış, dudaklarım titrerken eğilip maskemi yerden aldım.
"Güzelce eğlendin mi?"
Sesim her kelimede fazlaca titrerken maskemi hzılıca takmıştım, yaptığım makyaj akmışken onu tamamen unutmuştum, bana acıyan gözlere kısaca bakıp ıslanan çantamı alarak yutkundum.
"Oldukça. Ayrıca makyaj mı yaptın? İlk geldiğin halinde iğrençti."
Yine beceriksiz olmama üzülmüşken gözlerimi yeniden ovmuştum, çok acıyordu. Karşımdaki bedenin gözlerine zorlukla bakarken gözlerim tamamen kapanmak üzereydi.
Utanarak başımı eğdiğimde teneffüse çıkanların bana acıyarak ve gülerek baktıklarını görmüştüm. Olduğum yerde omuzlarımı düşürürken maskemi daha da yukarı çekerek ayakta düzgünce durmuş, çantamı sırtlandıktan sonra daha fazla etrafa bakmadan koşarak okuldan dışarı koymuştum.
Gözlerin etrafı bulanık görürken takıldığım taş yere düşmüştüm. Minik taşların olduğu yerde düştüğümde eşofmanımın dizleri yırtılmış ve ellerime minik taşlar batmıştı, arkamdan gülenler canımı daha da yakarken boştaki elimle kullanamadığım elimi tutup üzerindeki taşları silkelemiş, diğer elimi bacağıma sürtüp zorlukla doğrulurken dizlerimin kanadığını fark etmiştim.
Dudaklarım hala büküktü, gözyaşlarımı engelleyemiyorken, burnumu çekmiş, arkama bile bakmadan ilerlemeye devam etmiştim.
Başım eğik ve Taehyung'a çok kırgındım, o bunu bilmese de, bilse de umursamasa da.. kırgındım işte.
---
yazarken içim gitti, üzülüyorum.
gguk çok masum, ama üzgünüm. bu şekilde olmalı.
beğendiniz mi? 💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
handicapé | taegguk
Fanfictiontaehyung: ne zamandır sakatsın? :d (21.15) *görüldü.* jeongguk yazıyor.. taehyung: neden geç yazıyorsun? (21.17) ha pardon, elin sakattı değil mi? :d (21.18) #angst