Rose'un Ağzından
Ayaklarım koşmaktan nasırlaşmıştı. Sırtım bütün gece üzerinde durduğu sert zemin yüzünden ağrıyordu. Karnım bütün bir kahvaltı büfesini yiyebilecek kadar acıkmıştı ve canım sıcak bir duş almak istiyordu. Başka yerlerim de . . . biraz ağrıyordu.
Fakat vücudum hakkındaki bunca şikayetime rağmen aklım rahattı. Bu yeni bir gündü; Harry'nin yanında uyanıp onunla birlikte istediğim herhangi bir yöne gidebildiğim bir gün. Artık katı ve işlevsiz programlar, sürekli izleyen muhafızlar, gelecek cezalar yoktu. Özgürdük.
Sağıma dönüp Harry'ye baktığımda bu düşünce kafamda iyice netleşti. Yürürken yemyeşil gözleri yukarıdaki ağaçları gözetliyordu ve ona bakarken içimden bir sevgi dalgasının geçtiğini hissettim.
Ona karşı hissettiğim inkar edilemez bir yakınlık vardı; içimden doğru ona bağlıymışım gibiydi. Ve şimdi sadece ikimizdik. Artık sürekli birlikte olmayı arzulamak, gardiyanların arkasından iş çevirerek öpüşmek ve geceleyin hücrelerimizde yalnız uyumak yerine, o ve ben yan yana olacaktık. Nereye giderse onu takip edecektim ve biliyordum ki o da aynısını yapacaktı. Bu noktadan sonra onu bırakmayı hayal bile edemezdim, ve zaten bu bir olasılık bile değildi. Tabii ki bu iyi bir şeydi.
Böylece karşıma çıkan her küçük rahatsızlığı kabullendim, çünkü şu an, hiç olmadığım kadar iyimserdim.
Gün geçerken rahat bir tempoda ilerlemeye devam ettik. Yukarımızda cıvıldayan kuşlar duyuyorduk, Harry bana oyuncu bir şekilde çarpıp duruyordu ve yolumuzda dolaşan birkaç sincapla beraber yürüyorduk. Nereye gittiğimiz belli değildi. Fakat şu an bu önemli değildi.
Birkaç saat yürüdükten sonra uzaktan bir ses duyduk. Bu ses, sanki yaprakların hışırtısıyla karışsa da suyun damlama sesi gibiydi. Fakat ayırt edememek imkansızdı. "Harry?"
"Mmm?" dedi, gözleri benimkilerle buluşurken.
"Bunu duyuyor musun?"
Başını yavaşça yana eğdi ve yavaşladık.
"Nehir mi?" diye sordu, ağzının sol tarafı bir gülümsemeyle kalktı. Sonra ben de gülümsedim.
"Bulmaya çalışabilir miyiz?"
Başını salladı. "Hadi," dedi ve yönümüzü biraz sola doğru çevirerek yürümeye devam ettik. Birkaç kez denedik ve yanıldık, fakat yaklaşık 20 dakika sonra yerdeki ağaçların arasındaki hareketlenmeyi gördük. "Görüyorum!" dedim heyecanla ve Harry gülümsedi.
Yürüyüşümüzü yavaş bir koşuya dönüştürdük ve kararan yapraklar ve zayıf dalların arasından ilerledik. Açıklığa geldiğimizde ikimiz de durduk. Kıyılarda birkaç parça çimen, ve ortasında küçük bir nehir vardı. Oldukça güçlü bir akıntısı vardı fakat çok geniş değildi.
"Ooo," dedi Harry suyun akıntısını incelerken. "Biraz yüzelim mi? Ya da piknik?"
"Hayatta olmaz, ne kadar soğuk olabilir haberin var mı?" diye haykırdım. Sonrasında, ek bir düşünce olarak, "Ama yemek yesem fena olmaz."
Bana 'Ah, hadi ya.' diye bağıran bir bakış attı. "Rose," diye cevap verdi. "Artık doğadaki insanlarız. Etrafımızdakilere adapte olmamız gerek; sen buna donmaya yakın bir dere diyorsun ama bence bu romantik bir banyo."
"Aman tanrım," diye cevapladım. "Sen delirmişsin."
"Bu eski bir bilgi," dedi, elleriyle sırtına uzanıp ağır tişörtünü çıkarırken. Daha sonra kemerini çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
chaotic | [türkçe]
Fanfiction"Akıllı adamlar, bilmelerine rağmen sonlarında karanlığın doğru olduğunu, Sözleri şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar Yaklaşmazlar o güzel geceye kibarlıkla. İyi insanlar, son defa ellerini sallayan, öylesine ateşli bir bağırışla Keskin gözya...