Aylar sonra İstanbul'da velayetimin verildiği bir dedem olduğunu öğrendim bundan sebep lise tercihi döneminde Galatasaray Lisesi'ni verdim aslında Robert Koleji de kaydını alırdı ama ailem çok zengin olmadığından ötürü param yoktu zaten dedem de İstanbul'un en kötü, en tekin olmayan mahallelerinden birinde yaşıyormuş yani kısaca param yetmez oraya gerçi hala nasıl Galatasaray 'da olabileceğimi de tam anlamış değilim daha ama işte hocalarım zorladı.
Zaten bütün bunlar kimin umrunda ki?? Ben zaten herşeyimi kaybettim ....
Ölü gibiyim aylardır....1 ay sonra ...
İstanbul' a geldim. Ailemi kaybedeli 2 aydan fazla oldu. Bugün küçük amcam Nihat beni dedemin yıkık apartmanının önüne bıraktı. Geriye bir tek o kalmıştı dedemden başka katliam günü yurtdışında olduğu için.
Beni yanına alamayacak kadar hastaydı. Meme kanseriydi ve yaklaşık 1 yıl ömrü bile kalmamıştı ama galiba hala umudu vardı. Yurtdışına dönüp tedavisine devam etmesi gerekiyordu. Zaten hastaneye ödediği para yüzünden bana yardım da edemezdi. Herkes bırakmıştı beni bir başıma. Kimsem kalmamıştı.
Yalnızlığın bütün ağırlığını küçük kalbimde hissediyordum.
Dedemin dairesinin önünde soluk mavi renk ahşap kapıyı çalıyordum. Gözlerimde yaşlarla elimde küçük valizle kayıp giden hayatıma görmeyen gözlerle bakıyordum. Muhtemelen velayetimin dedeme kaldığından haberi bile yoktur dedemin. Nihat amcam uçağını kaçıracağı için söyleniyordu. Gözlerimden sildim yaşları küçük parmaklarımla ve çok yorgun görünen amcama döndüm. Hastalığı daha yeni teşhis edilmişti. Tedaviye çok geç kalmıştı. Ama son günlerini benim yanımda değil Avrupa' da tedavi olarak , iyileşeceğini sanarak geçirmek istiyordu anlaşılan.
Söze başladım ama sesim çok kısık ve aciz çıkmıştı.
"Sen git birazdan kapıyı açar, herhalde uyuyordur. Uçağına yetişmelisin beni merak etme."
Sanki bunu söylememi bekliyormuş gibi kafasını sallayıp merdivenlerden aşağı attı kendini. Koşuyordu bildiğin. Hastalığı onu bitkin düşürmüştü aslında ama belli etmiyordu. Zaten gitmesi daha hayırlıydı. Koşmasına da hiç şaşırmıyorum kendi babasının cenazesine bile gelmemişti. Yeğeniyle neden ilgilensin ki.
Kapıya daha hızlı vurmaya başladım. Gözlerimdeki yaşlar akmaya devam ediyordu.
Kapı yarım saat çaldıktan sonra açıldı. Karşımdaki şeyin ne olduğunu bilmiyorum ama ölmek üzere olduğu kesin.
Üstünde sadece don olan hertarafı kir içinde kalmış ak saçları bile kirden kararmış bu adam benim dedem olamazdı. Neden bu kadar kısa ve hastaydı ??
Gerçi ben de küçük olduğum için pek uzun sayılmam ama en azından bu yaşlı adamdan daha uzunum.Hissetiğim hayal kırıklığını anlatabileceğim kelimeler bulamıyorum .
Evet mükemmel bir dede beklemiyordum. Sonuçta zamanında kendi kızını kardeşine bırakıp gitmiş.
Ama bu hali iyi ki gitmiş dedirtiyor. Elindeki şişe içki şişesi ki böyle kötü kokuyor galiba ama koku dedemden de geliyor olabilir.
Kapıyı açtığı gibi bıraktı ve içeri döndü. Ben gözlerim faltaşı gibi açık vaziyette içeri girdim. Burnuma gelen koku idrar kokusu olamaz değil mi ??
İçerisi sadece küçük kırık pencereden gelen güneş ışığı ile aydınlanıyordu. Hava kararmak üzereydi. Duvarların boyası dökülmüş ve sararmıştı . İçerisi pencerenin altında duran yatak harici tamamen boştu. Tabi yerdeki içki şişelerini ve gazeteleri de unutmamak lazım.Ellerim titreye titreye küçük siyah bavulumu artık ne renk olduğu anlaşılmayan yatağa bıraktım ve kapının hemen yanındaki lavaboya gidip ellerimi yıkadım. Dizlerim titriyor bütün yaşadıklarımı sorguluyorum. Hayatım me zaman böyle bir noktaya geldi hala anlayamıyorum.
Yüzümü de son kez yıkayıp yatağın dibine çökmüş, her an ölecekmiş gibi duran yaşlı adama baktım. Yüzünde kendi acılarımı görüyor onun acılarıyla mukayese ediyordum. Bu yaşlı adamdan hiçbir şey beklememem gerektiğini biliyordum. Ama peki ben ne yapacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aydınlık Ayın Ateşi - Denge
Roman pour AdolescentsBen Diana Tekin .....Hayatın aydınlık tarafını 14 yaşıma kadar yaşadım şimdi karanlık ateşini yaşıyorum........ Bütün ailemi bir çatışmada kaybettim ve hayatta kalan tek yakınım 50 yaşlarındaki ayyaş dedem, hiçbir şekilde beni umursamayan sabah akşa...