^40^ (Final)

983 79 102
                                    

Bu defteri ona ben vermiştim. Şimdi tekrar benim elimde ve, eksik şeyler var. Onun gibi...

Evet, söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Kimsenin okumayacağını bilmeme rağmen o kadar zor ki bunlarla yüzleşmek. Buraya yazabilmek. Hatta bu defteri elimde tutmak...

Ben, Jisung. Asla onun olamayan Jisung.

Defter bende, evet. Çünkü artık o yok.

Durdu, kafasını kaldırdı küçük olan ve gözünden bir yaş süzülüp kağıda damladığında engel olmadı. Derin bir nefes alıp tekrar denedi.

Defterin hepsini okudum. Sizde okudunuz. Yaptıklarım onu o kadar üzmüş ki, ben bunu  bilmiyordum.
Bazı anlar umutlanmış, kendine güvenmiş. Umudu o kadar güzel ki...

Ama ben onun umudunu kırdım. Kalbini kırmam yetmemiş gibi, umudunu ve duygularını da mahvettim. Belkide aşka olan inancını kaybettirdim ona. Yok ettim. Bunu, ben yaptım.

Şimdi, onun cenazesinde geriye sadece dudağıma değen dudaklarının hissi, kulaklarımdaki 'seni seviyorum' diyen sesinin tınısı, büyük aşkının külleri var şimdi avuçlarımda. Bu defter.

Gözlerim net görmediği için, uzun uzun yazamıyorum. Oysa bu deftere onunla ilgili herşeyi yazmak isterdim. Sinema biletini koyduktan sonra endişeyle 'ya gelmezse' diye bekleyişimi, Jennie'yi kıskandığında içimden attığım çığlıkları, Eun Woo hyunga ettiğim sayısız küfürü. En çok da aptallığımı, onu sevmiyorum diye kendimi kandırışımı.

Biliyorum, şuan bana sinirlisiniz. Hatta sövüyor bile olabilirsiniz. Sövün, çünkü ben güzel cümleleri hakedecek kadar güzel bir kalbe sahip değilim. O kalbe Chenle sahipti ve ben onun kalbimi durdurdum.

Küçük olan derin bir nefes almaya çalıştı ama odada oksijen kalmamış gibi hissediyordu. Bir hıçkırık kaçtı dudaklarından. Bir damla daha diğerlerinin yanına gitti. Durmuyorlardı zaten.

Şimdi hatamı telafi etmeye gidiyorum. Bu bir çözüm değil, biliyorum. Ama zor, onu sevdiğimi farkedemediğim için gittiğini bilmek zor. Yine benim için uğraşırken o arabanın soförünün sarhoş olduğunu bilmek zor. Asfalta düştüğünde elindeki bir buket çiçeğin sahibinin ben olduğumu bilmek zor. Buketin içindeki notta yazan şeyleri daha dün bu deftere yazmış olması bile zor.

Küçük olan çantasından notu çıkardı ve ufak bir bant parçasıyla sayfaya yapıştırdı.

*Bu neyi değiştirdi ki? Sana olan sevgimi mi? Zannetmiyorum, kalbim.

Şimdi, gidiyorum. Onun yanına. Belki, abim ve Guanlin hyunga daha erken sorsaydım birşeyleri, o burada olabilirdi. Artık olamaz.

Ama ben orada olabilirim.

Kim bilir, belki hikayemiz kaldığı yerden devam edebilir.

Ben Jisung, bir türlü onun olamayan Jisung. Ona gidiyorum. 

Küçük olan defteri yavaşça kapatıp oturduğu yatağın başındaki çekmeceye koydu. Elleri iki yanına düştüğünde bir müddet duvara baktı boş boş. Bitmişti, gidiyordu.

Pişman değildi gittiği için, şimdiden özlemişti.

Elini sırt çantasına atıp ilaçları ve birayı çıkardığı sırada çantadan düşen resime baktı. Eski bir resimdi, Jihoon, Jisung, Chenle ve Guanlin birlikte kadraja gülümsüyordu. Jisung'un gözleri Chenle'de oyalandı. Inceledi her bir zerresini. Tekrar aşık oldu.

Resmi bir kenara bıraktı elleri titrerken.
Ilaç kutusunun kapağını açtı ve avucuna döktü küçük turuncu renkli kapsule benzer şeyleri. 'En sevdiği renk turuncuydu' diye geçirdi içinden. Sonra içti ilaçları tek seferde ve biradan birkaç yudum aldı. Diğer kutuya geçtiğinde başı dönüyordu ama şuan bu umurunda bile değildi.

Kutuyu boşalttığında avucunda bu defa mavi minik haplar vardı. 'Mavı, en sevdiğim renk' diye geçirdi içinden.

Avucundakileri tek seferde içti ve  birayı da tek seferde bitirmeye çalıştı ama başaramadan ellerinin titremesine yenildi bira şişesi. Kayıp giden şişeyi ve çıkan sesi, dağılan cam parçalarını umursayamadı. Algıları kapanıyordu. Hissizleşmeye başladı az sonra.

O an, farketti. Birazdan tüm acısı yok olacaktı. Çünkü 'o'nun yanına gidiyordu. Onun olduğu yerde acı olmazdı ki. O bir gülümserdi,  tüm dünya barışa koşardı. Güneş doğardı gülümsediğinde.

Ama unutulan bir tarafı vardı ki, her güneş gün sonunda batardı. Ve gün, sona eriyordu.

Birazdan gece açıp heryeri karartacaktı.
O an aklına son bir cümle geldi küçük olanın, söylemek istedi ama sesi çıkmazdı bu saatten sonra.

Güneş batıyor, ay yükseliyordu, bir aşk daha sonsuz oluyordu...

SON

TodayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin