kaktüs olmanın zararları

920 113 41
                                    

Turuncudan nefret ederim. Gerçekten nefret ederim; bana göre ortada kalmış ve değeri beş para etmez bir renkten başka bir şey değil. Kimsenin içini ısıttığı falan yok, yapabileceği en iyi iş midemi bulandırmak. Girdiği her ortamda rahatsız edici, bundan bir adım öteye gidemiyor. Hiç gidemedi. Mavi ya da morla hiç yakışmıyor. Ne kırmızı gibi gösterişli ne de sarı gibi gülümsetebiliyor beni. Aslında, sarı da dahil hiçbir renk beni gülümsetemez. Teknik olarak bunu yapmam imkansız. Ben hiç gülümsemedim. Bir kere bile.

Eğer başımın üstünde duran çiçeğim pembe yerine turuncu olsaydı ya da küçük saksım beyaz değil de kiremit rengi olsaydı; muhtemelen dikenlerimi kendime batırarak hayatıma son verirdim. Veya Baekhyun'dan beni bol bol sulamasını isterdim. Tabii bunu yapmam da imkansızdı, bir şey söyleyebilecek olsam bu beni bol bol sula olmazdı, turuncudan nefret ettiğim olurdu. Neyse canım, sonuçta çiçeğim ya da saksım turuncu falan değil. Saksım her an turuncu olma tehlikesine sahip ama Baekhyun'un bana bu kötülüğü yapacağına pek inanmıyorum. Umarım böyle bir hatayı asla yapmaz.

Baekhyun demişken, kendisi beni çok sever. Bunu dalga geçmek için söylemiyorum, Baekhyun beni gerçekten çok sever. Bir keresinde beni alıp aynanın önüne koyduğunda kendimi görme fırsatım oldu, çok çirkin bir kaktüsüm. Koyu yeşil renkteyim ve dikenlerim var, hem de her yerimde. Benimle ilgili güzel olan tek güzel şey başımın hemen üzerinde duran koyu pembe çiçeğim. Ama Baekhyun bu çirkinliğimi hiç umursamadan, sanki dünyanın en güzel çiçeği benmişim gibi sever beni.

Bana özel olarak bir isim vermedi; onun yerine çiçeğim demeyi seçti. Ben de bunu sorgulamadım hiçbir zaman. Çünkü eh, onun çiçeği olmak hiç de fena fikir gibi gelmedi kulağıma. O bir yere giderken, yemek yerken, uyurken ya da ağlarken onun hep yanında olurum. Eğer gittiği herhangi bir yere beni götürmemişse (ki bu çok nadir olur) eve geldiğinde benimle saatlerce konuşur. Onu dinlemekten asla bıkmam; dünyanın en güzel melodisine sahip çünkü. O konuştuğunda olmayan midemde kelebekler uçuşur, evimize neşe gelir, sokaktaki kuşlar şarkı söyler. Eğer bir yüzüm ya da ağzım olsaydı Baekhyun'u her gördüğümde gülümserdim.

Birlikte yaşadığımız küçük bir dairemiz var; salon, yatak odası ve mutfaktan oluşuyor. Bana kalırsa dünyanın en güzel yeri. Baekhyun açık tonları daha çok sevdiği için son derece güzel döşedi evimizi. Çok ziyaretçimiz olmuyor, hatta nadiren gelen postacı haricinde pek çalınmaz kapımız. Bir tek Sehun sık sık uğrar; postacının aksine sürekli Baekhyun'u ve beni ziyarete gelir. Bazen beraber film izlerlerler ve beni de yanlarına alırlar. Şanslı günümdeysem tam ortalarına.

Günlerim hep eğlenceli geçer; Baekhyun dersi olduğu günlerde beni de yanında götürür. Arkadaşlarıyla vakit geçirirken onların yaptığı esprileri dinler ve gülüşmelerini izlerim. Gökyüzünü incelerim, bulutlara bakar ve kendime benzeyenini bulmaya çalışırım. Çoğu zaman bulamam. Kaktüse benzeyen bulut bulmak imkansıza yakın. Sadece, Baekhyun ve Sehun'un final haftalarında canım çok sıkılır. Öyle günlerde kendimi bütün suyu sıkılmış ve buruşturulmuş bir bez parçası gibi hissederim. Çünkü hep benimle ilgilenen, toprağıma koyduğu suyun miktarına ve zamanına kadar dikkat eden biricik arkadaşım çok meşgul olur. Saçları karmakarışık, gözleri kan çanağına dönmüş, pijamasının dizleri çıkmış ve kafeinden başka hiçbir şeyle beslenmez bir hale gelir. Çok az uyur böyle günlerde; onun ve Sehun'un bu hallerini gördükçe içim kararır ve bu iğrenç haftaların hemen bitmesini dilerim. O haftalarda eve karanlık bir hava çöker, Baekhyun erkenden kalkıp perdeleri açmadığı için ev hep iç karartıcı ve bunaltıcı olur. Bunu benim dışımda kimse fark etmez; çünkü Sehun ve Baekhyun salyalarını yastık olarak kullandıkları ders kitaplarına akıtarak uyumakla meşgul olurlar.

O haftalardan sonra Baekhyun yine eski haline döner. Sabah erkenden kalkar ve sütlü kahve rengindeki perdeleri açar. Yine eski neşesine ve parlaklığına kavuşur, benimle ilgilenmeye başlar. Beni ne kadar sevdiğini söyler. Söylemesine de gerek yok aslında; Baekhyun karşıma geçip seni seviyorum çiçeğim demese de bilirim beni sevdiğini. Hissettirir çünkü. Yine de beni sevdiğini söylemekten asla vazgeçmez. Ben, onu sevdiğimi söyleyemem belki ama dikenlerim ona batmasın diye uğraşırım. Parmak ucu yanlışlıkla dikenlerimden birine deyse bile yumuşak bir şeye dokunuyormuş gibi hisseder. Bu yüzden bana bazı zamanlarda çiçeğim yerine pamuğum da der.

Dediğim gibi Byun Baekhyun en çok beni sever-di. Ta ki Park Chanyeol denen herif gelene kadar. En sevdiği turuncu kazağıyla damdan düşer gibi hayatımıza girdi ve ben hariç kimse bu herif neden burada diye sorgulamadı.

•••

nedense her kitabı yayımlamadan önce geriliyor ve heyecan yapıyorum, halbuki ilk kitabım bile değil. çok uzun konuşmayacağım sadece atılan tweetler ve yapılan yorumlar için çok teşekkür ederim bazılarını okurken salya sümük ağlıyordum 😭 bu kadar sevileceğini asla düşünmemiştim, gerçekten beni çok şaşırttınız. kitabın kalan kısmını yetiştirebilirsem birkaç saate atmayı düşünüyorum. umarım bir aksilik çıkmaz şimdi sizi çok çok öpüyorum ve kaçıyorum. kaktüsleri sevin lütfen 🧡

kaktüs olmanın zararları // chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin