turuncu çiçekler

949 99 169
                                    

Şimdi size; her şeyin başladığı o günün sabahını anlatacağım. İtiraf etmek gerekirse; çok da güzel bir sabaha uyanmamaştım. O sabah Baekhyun'un, güneşin bile uyuduğu saatte bir dersi vardı. Bu yüzden erkenden kalkmak zorunda kalmıştım. Burada araya girmem gerekiyor; daha önce de söylediğim gibi Baekhyun beni her dersine yanında götürür. Ona göre güneşin uyuyor olması benim de uyuyor olabileceğim anlamına gelmiyor. Muhtemelen derslere beni götürmezse ona küseceğimi sanıyor ya da beni çok sevdiğinden uzak kalamıyor. İkinci seçeneği tercih ederim.

Aslında onunla derslere girmek son derece eğlenceli, hatta erken uyanmak dışında hiçbir sıkıntısı yok diyebilirim. O, dersi dikkatle dinlerken ben çevremde oturan öğrencileri izlerim; hepsi gözlerini bile kırpmadan saçları ağarmış yaşlı profesörün söyleceği her kelimeyi dikkatle not alırlar. Bir kelime bile kaçırmaktan ölesiye korkarlar. Hiç öğrenci olmadım ama kaktüs yerine insan olsaydım, bu dersleri gördüğüm için kendimi bir binanın yedinci katından aşağıya atardım.

Baekhyun, her şeyin başladığı o günde okula biraz geç kalmıştı. Sonunda bir otobüs durağı bulunan sokakta yürürken telefonu çaldı, arayan tabii ki Sehun'du. Cebinden çıkardığı telefonu kulağına götürdü, otobüse yetişmek için hızlı hızlı attığı adımları bu sırada biraz seyreldi.

"Efendim Sehun?" Dedi, sertçe esen rüzgar dikenlerimin arasından yeşil bedenime ulaşıyor ve beni üşütüyordu. Baekhyun'u inceledim, kahverengi saçlarının arasındaki sarıya boyadığı telleri esen rüzgarda dans ediyorlardı. Gözleri erken kalktığı için şişmiş ve küçücük kalmıştı. Siyah dar pantolonun üzerine bir tişört giymiş, soğuk olacağını bildiğinden ceketini de unutmamıştı. Lacivert çantası sırtındaydı ve ben de sol elindeydim, sağ elinde telefonu vardı.

"Hayır, ben de geç kalacağım zaten." Dedi naif sesiyle. Onun sesinin eşi benzeri olmadığını düşünürdüm her zaman. Sehun'un telefonun diğer ucundan mızmızlanmaya başladığını duyduktan sonra, göz devirdiğimi hayal ederek onları dinlemeyi bıraktım. Göz devirmem imkansız, bu yüzden genelde göz devirdiğimi hayal ederim. Bu beni belli oranda rahatlatır.

Geniş olan sokağın sonunda -az önce de söylediğim gibi- bir otobüs durağı bulunuyordu. Gökyüzünün rengi, düzenli dizilmiş binaların gri tonlarıyla son derece uyumluydu. Sokakta iki market bulunuyordu. Baekhyun genelde sokağın başındaki markete gitmeyi tercih ederdi; orada daha çok çeşidin bulunduğunu söylerdi. Bunu hiçbir zaman anlamadım.

Sokağın sonundaki duraktan bir sürü otobüs geçer. Ama benim tek bildiğim okula giderken düzenli olarak bindiğimiz otobüs. Yaklaşık kırk dakikada bir uğrar bizim durağımıza, o yüzden Baekhyun sık sık otobüsü kaçırma tehlikesi yaşar ve delice koşar. Ben de sık sık mide bulantısından ölme tehlikesi geçiririm ama bir midem olmadığı için asla ölmem. Otobüs demişken, Baekhyun'un otobüsü tam o anda duraktaydı. İçimi kaplayan kötü hissi görmezden gelmeyi denedim ve Baekhyun'a baktım. Otobüsü fark etmedi. Ben de onu uyaramadım. Genelde tehlikeyi ondan önce fark ederdim ama ona söyleyemezdim. Yine öyle oldu. Söyleyemedim, zaten söyleyebilseydim biricik arkadaşımın hayatında hiçbir aksaklık olmazdı. Belki de bu yüzden Tanrı beni bir kaktüs olarak yaratmıştı.

Baekhyun doğal olarak otobüsü biraz geç fark etti. Otobüsü gördüğünde kapıları çoktan kapanmıştı ve otobüsle aramızda yaklaşık on metre vardı.

"Siktir! Sehun seni birazdan arayacağım!" Sehun telefonun diğer tarafında ne olduğu sorgularken Baekhyun onu bir saniye bile umursamadı. Telefonunu hızla kapatıp ceketinin cebine soktu ve koşmaya başladı. Kısa bacaklarına rağmen attığı hızlı ve büyük adımlar içimi sarstı, olmayan midemi altüst etti. Baekhyun bana zarar vermemek için beyaz saksıma sımsıkı sarıldı ama bu pek de bir şey değiştirmedi. O otobüse yetişip binbir zorlukla bindiğinde ben suratı yeşile dönmüş ve kusmak üzere olan emojiye benziyordum.

kaktüs olmanın zararları // chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin