21 Kasım 2014
"Her zamanki yerimizde bekliyor olacağım."
Elimdeki kağıdı kimsenin görmediğinden emin olduktan sonra katlayarak çantamın bir köşesine koydum.
Gözüm yan masaya, yani onun olduğu yere kaymıştı. Çoktan buluşacağımız yere gitmişti sanırım. Ben ise başımda iki belayla bu masada oturuyor, gitmenin yollarını düşünüyordum."Kızlar ben tuvalete gideyim beş dakika."
"İyi biz de gelelim." Diyerek atılda Min Ah. Bela derken şaka yapmıyordum. Gerçekten beni bir dakika bile yalnız bırakmıyorlardı arkadaşlarım (!)
"Ah, ama saat geç olmuş eve gitmem gerek. Siz eğlenmenize bakın."
"Ben götüreyim..."
"Yok canım siz takılın. İyi geceler size."
Koşar adım yanlarından uzaklaşırken arkamı kollamayı da ihmal etmiyordum. Kendimi kafesinden kurtulan bir kuş gibi özgür hissediyordum. Peşimde dolaşan bela ikili yoktu sonuçta.
Giydiğim kısa topuklular sayesinde gayet rahat koşabiliyordum. Fakat yerdeki çamurlar elbisemin uçlarını berbat hala getirmişti. Tüm bunları umursamadan hızlıca ilerlemeye devam ettim. Her zamanki buluşma yerimiz şimdi tam karşımda duruyordu.
Eski binanın kapısı hafif aralıktı. Taehyung içeride olmalıydı.Gecenin sessizliğinde bu ıssız sokakta ilerleyerek eve girdim. Gıcırdayan tahtalar ilk başta beni korkutsa da sonradan alışmıştım. Üst kata doğru ilerlerken bir odada bir karaltı gördüm. Ya da sadece bir gölge. Korkumu bastırarak merdivenlere yöneldim fakat o sırada o karaltıyı gördüğüm odadan bir el ağzımı kapatarak beni içeri çekti. Çığlığım elinde hapsolmuştu. Korkudan gözlerim sımsıkı kapalıydı. Açmamı sağlayan şey tanıdık bir kahkaha sesiydi.
"Aptal, korkuttun beni."
"Seni çok özledim Scarlett." Bunu söylerken hüzünlü bir hava vardı yüzünde. Şüphelenmeden edemedim.
"Sen iyi misin?"
Elimi yanağına koyarak okşadım yavaşça. Bunu çok severdi."Uzun süre sensizlik yaramıyor bana. Nasıl aşacağım ki?"
"Sana kaçalım dedim. Şimdi evet de şimdi bile gelirim."
Yüzü daha da düştü sanki. Bir terslik olduğu kesindi ama çözemiyordum.
"Sana bir sürprizim var."
"Öyle mi neymiş o?"
Yüzünde buruk bir gülümsemeyle ellerimi gözlerime yerleştirdi.
"On'a kadar say. O zamana kadar gözlerini açma sakın."
Yüzümde aptal bir gülümsemeyle inandım bir sürpriz olduğuna ve saydım gözlerim kapalı halde.
"1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 açıyorum bak."
Çıt yok. Şüphelenmeden gözlerimi açıyorum ama etrafta hiçbir şey yok. Sağım, solum boş. Evin diğer odalarını gezmeye başlıyorum. Ne Tae'den ne de dediği sürprizden bir iz yok. Son çare kapıya yöneliyorum. Kapı bu sefer ardına kadar açık ki girerken ardımdan kapamıştım.
Gecenin karanlığında yerden bir parıltı çarpıyor gözüme. Eğilip baktığımda bunun Taehyung'un ikimiz için aldığımız çift yüzüğü olduğunu farkettim. Diğeri benim parmağımda takılı olan... Yüzüğün altında ufak bir kağıtta bir not vardı. Zar zor okudum.
"Sevme, bekleme... Çünkü geri dönebileceğimi sanmıyorum. İyi bir hayatın var, mahvetmek istemiyorum. Affet."
O an elimdeki yüzük sanki alev aldı ve tüm vücuduma yayıldı. Bu nasıl bir acıdır?
Bu nasıl bir terkediştir?
Peki ya bundan sonraki yaşadığım yıllara hayat denir mi ki?
Sanırım ilk o gün öğrendim terkedilmeyi, yas tutmayı.
İlk kez öğrendim kalbini emanet ettiğin kişinin o kalbi alıp, yerlere atıp da üzerine basıp geçmesini. İlk kez öğrendim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAR'IM
Fanfiction(DEVAM EDİYOR) "Saçların..." diyebildi sadece. Nasıl kıydığını düşünüyordu içten içe. "Nasıl yapabildin?" Biliyordu saçlarının onun için önemini. O sevdiği, okşadığı saçlar kısacıktı. "Sen çok severdin saçlarımı okşamayı, bende başka kimse sevmesin...