18; mahvedişler

175 23 27
                                    

the tech thieves - flowers

Kim Taehyung nefes almak için dudaklarını araladığında kuruluktan dudaklarının çatırdadığını fark ederek gözlerini açma isteği hissetmişti. Bedeni yorgundu, o kadar saatler boyunca dövülmek, azarlanmak... Kimseye iyi gelmezdi bunlar. O da harap olmuştu.

Ancak komik ve garip bir şekilde geçen günlerin ardından bu defa sırtının yumuşak bir yerde olduğunu hissediyordu. Ona yastık ve yorgan vermiş olamazlardı herhalde. Yutkundu hissettiği acıyla beraber.

Yumuşak şeyin üzerinde kıpırdanmaya çalıştığında çıkardığı hışırtılar, içerisinde bulunduğu sessizliğin ardından ona o kadar iyi gelmişti ki. Günler boyunca çığlık atıp metal parmaklıkları dövmek pek de güzel sayılmazdı sonuçta ve yorgan hışırtısını elbette ki kendi çığlıklarına tercih ederdi.

Güçsüz kalan bedeni kendinden geçip bayılmış olmalıydı. Gözlerini daha irice açmaya çalışarak etrafına bakındı bir süre.

Depoda değildi. O depoda değildi. Bu... Bu imkansızdı. Yoongi'nin gelip de onu kurtarabilmesi için pakedi bulmuş olması gerekiyordu. Ancak ortada öyle bir paket yoktu. İmkansız, tam anlamıyla imkansız, diye düşündü.

Ardından yavaş yavaş açılmaya başlayan beyni ona etrafına bakınması komutunu verdiğinde Kim Taehyung mecburen bunu uyguladı. Bakışları içerisinde bulunduğu odada gezindi. Her şey aynıydı. Her şey hala aynıydı. Ama neden burada olduğunu hala anlayamamıştı.

Beyaz örtüleri olan yatakta doğrularak biraz daha bakınırken gözlerine üşüşen yaşlara engel olamadığını fark etti. Ama çok geçti. Patır patır dökülüyorlardı yüzünden. Bir hıçkırık kopuverdi boğazından. Sonra... Sonra onu gördü.

Tüyleri diken diken olup içini bir ürperti sararken kapının önünde dikilen siyah saçlı beden konuştu. "Uyandın sonunda."

Mavi saçlının gözleri sesin sahibini bulduğunda irileşmiş, iki kocaman zeytini andırır hale gelmişti. Yutkunamadı, boğazı acıdı. Onun yerine ağlaması şiddetlendi. Boğazını gösterdi yavaş hareketlerle, canı hala yanıyordu. Hareketini fark eden siyahlı hemen koşarak mutfaktan bir bardak su getirdi ona. Yatağın ucuna, güzel sevgilisinin yanına oturup bardağı ona uzattığında Kim Taehyung'un ellerinin titremekte olduğu gözüne çarptı. Ama ne bir şey diyebildi ne de engelleyebildi. Derin bir nefes aldı sadece.

Kim Taehyung yavaşça suyu içip bardağı ona verdikten sonra yüzünden damlamakta olan yaşları kurulamaya çalıştı titrek elleriyle ancak pek başarılı olduğu söylenemezdi.

Boğuk sesiyle konuştu. "Öldüm, değil mi? O yüzden şu an senin yanındayım, o yüzden tenini hissedebiliyorum değil mi?"

Jung Hoseok Taehyung'un yüzünü avuçları arasına aldıktan sonra kendine engel olamayıp bir öpücük kondurdu kuru dudaklarına. Sadece yapası gelmişti o kadar.

"Hayır, ölmedin, gerçekten de buradayım, yanındayım." dedi ve Taehyung'un güçsüz kalmış bedenini kendi kolları arasına çekip sıkıca sarıldı.

Bu esnada Taehyung ise ifadesizdi. Sadece gözlerinin yavaş yavaş tekrar dolduğunu hissediyordu ancak mimik hareket ettirmiyordu yüzünde. Geri sarılmadı siyah saçlı eski sevgilisine. Jung Hoseok tersliği fark etmiş olacak ki geri çekildi sakince. "Seni nasıl iyi hissettirebilirim, söyle bana. Böyle olmayacak."

Taehyung dolu gözlerini kırpıştırınca bir defa, yine minik taneler döküldü yanaklarına. "Sen beni artık iyi hissettiremezsin Hoseok," diye bir fısıltı döküldü dudakları arasından. "Sen, beni mahvettin, şimdi gelip de beni iyi hissettirmekten bahsetme bana. Yapamazsın çünkü. İzin vermem, anlıyor musun?"

Hoseok ne  diyeceğini şaşırmış bir şekilde mavi saçları çoktan solmaya başlamış olan biricik sevgilisine baktı. "Ben... Ben mecburdum Tae. Gerçekten mecburdum." Derin bir nefes aldı ve açıklamaya koyuldu. "O adamlar peşimdeydi Taehyung. Onlardan kendim kullanabilmek için birkaç paket şey kaçırmıştım. Bu onları o kadar sinirlendirmişti ki beni gerçekten öldüreceklerdi. Çaldığım şeyin ne olduğunu bile bilmiyordum ama pakedi o kadar küçüktü ki kaybolabilirdi bile. O yüzden onu sakladım. O adamların elinde olması bile fazlasıyla tehlikeli bir uyuşturucuydu bu yüzden dokunmadım bile. Sadece sakladım. Onlara geri versem hem daha fazlasını üretecek, hem de beni öldüreceklerdi. Ben de onu sakladım ve onlar yapamadan kendimi öldürdüm." Duraksadı bir süre. Kendimi öldürdüm kalıbı o an ona bile çok korkutucu gelmişti.

"Babamın tanıdıkları vardı ve etraftaki herkese bedeni bulunan kişinin ben olduğumu söylediler. Kimse cesedi görmemişti. Ki görseydi bile farkı anlamazdı eminim. Ateş kırmızısı saçlar, uzun ince ama harap olmuş bir yüz. Kimse aradaki farkı anlamazdı. Anlamadı da." Taehyung bakışlarını ellerine indirdi. Buradan sonradını cidden duymak istemediğinden emindi. Ama onu durduramazdı. Koskoca bir buçuk senenin ardından ilk defa içinde kalan her şeyi dökme fırsatı geçmişti belli ki eline.

"Seninle kavga etmem yemin ederim bu olayla alakasızdı ilk başta. Ama sonra karar değiştirdim. Bu olayın her şeyi daha da dramatikleştirebileceği ihtimali kafama dank edince her şeyi o gece gerçekleştirmeye karar verdim. Ve ben o gece saçlarımı siyaha boyayıp yepyeni bir kimlik aldım kendime." Yutkundu bir defa. Sonra kaldığı yerden devam etti Hoseok. "Sabah benim cesedimmiş gibi gösterilen eski bir kadavra sudan çıkarıldığında oradaydım. Sonra sana haber vermiş olmalılar ki seni gördüm orada. Ceset gideli saatler olmuştu ama sen orada, beni öldürdüğüne inandığın o lanet kayalıkların üzerine oturup saatlerce ağladın. Kimse orada olduğumu görmedi. Ama biri daha vardı Taehyung. Yoongi de oradaydı. Seni izledi. İçim içimi yedi o an. Seni bırakmak istemedim burada tek başına. Ama mecburiyet ağır gelince gitmek zorunda kaldım. Fakat şimdi buradayım, sen de buradasın. Affet beni, yalvarırım."

Taehyung son cümleyle bir kez daha hıçkırıklara boğulurken tek bir kelime dahi edemedi. Mahvedildi, bir kez daha, aynı kişi tarafından.

"Yapamam," diye mırıldandı hıçkırık ve gözyaşları arasından. "Kalbimdeki bütün çicekleri soldurmuşsun sen giderken. Seni bu kadar çabuk affedemem ben. Kendime bu acımasızlığı yapamam."

Parmakları arasındaki beyaz yorganı sıkarken başını önünde tutmaya devam etti.

"Pekala." diye bir fısıltının ardından yavaşça kalktı Jung Hoseok oturduğu yerden. "Seni biraz yalnız bırakayım ki kendine gel. Sonra konuşalım bunları, olur mu?"

Ardından kapı sesi yankılandı odada. Ve bir de hıçkırık.

Merhabalar. Bu defa üçüncü şahısla yazılmış bir bölüm getirdim size. Bu bölüm için cümleleri toparlamak çok zor oldu. Aklımda daha hüzünlü, daha buruk cümleler vardı aslında ama hikayenin genelinde o kadar üzücü cümlelerden  bahsetmemişken burada bu kadar şiirsel hüzün görmek sizleri sıkabilir gibi hissettim ve biraz daha hafifletme kararı aldım. Bazı şeyler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Neler olacak şu saatten sonra ufak tefek detaylar hariç benim de pek bir fikrim yok ve bu biraz ürkütücü. Her neyse.

Umarım mahvetmemişimdir. Okuduğunuz için teşekkürler.

sular altında gökyüzü《taegi》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin