seni hatırladıkça bir kadeh armagnac içerim
armagnac demek yirmi beş damla gözyaşı demekmiş
demek her akşam yirmi beş damla gözyaşı içerim
senin dağlardan ve sarhoşlardan korktuğunu bilirim
ben sarhoş olduğum zaman hiç korkmuyorsun
gözlüklerim kırılmasın diye sakladığını bilirim
-Atilla İlhanTam olarak şöyle oldu.
On sekizinci yaş günümden altı ay sonra, babama, üvey anneme, her şeyden çok sevdiğim erkek kardeşime, en yakın arkadaşlarıma, eh uzatmamak gerekiyor kısacası hiç kimseye hiçbir şey söylemeden evden kaçtım. Bir sonbahar akşamıydı, tüm eşyalarımı küçük bir valize sıkıştırdım ve tüm eşyamın küçük bir valize sığacak kadar olması beni kahretti. O kadar çok korkuyordum ki bu his içimi paramparça ediyordu, fakat vazgeçmek düşündüğüm en son şey bile değildi, gözümü karartmıştım. Sürekli derin derin nefesler alıyordum. Tüm ev hissetmiş gibi büyük bir sessizliğe gömülmüştü. Bu sessizliği tanıyordum, daha önce o evi birkaç kere daha kaplayan ölüm sessizliği o gece de eve hakimdi. Ama daha öncelerinin aksine o gece kimse ölmemişti. Belki de bu ölümden beterdir diye düşündüm, belki de ev bunu hissetti. Önce saatin gece yarısını geçmesini bekledim, ağzına kadar doldurduğum valizimi yatağımın altından çıkardım, babama kısa bir not yazdım. Ve o kapıdan son kez olduğunu bilerek çıkıp gittim.
Bunun yaşımın getirdiği bir ergenlik, bir isyan, bir baş kaldırma gibi durduğuna eminim. Evet on sekiz yaşındaydım ve artık kendi ayaklarımın üzerinde durabileceğimi düşünüyordum. Evet, bir birey olduğumu ve insanların da bunu bu şekilde kabul etmesi gerektiğini savunuyordum. Artık çocuk değildim ve hiç kimsenin bana çocukmuşum gibi davranmasına izin vermeyecektim. Bir takım şeylere, örneğin babamın durduk yere bana fırça atmasına falan, küçük tartışmalarımıza daha fazla katlanmak zorunda değildim. Bir şeyleri daha az tolere etmeye başlamıştım. Sabırsızdım. Ki kendi düşüncelerime göre bu şımarıklığı, bu ergenliği yapadabilirdim. Çünkü o zamanlar tüm hayatın üzerime geldiğini hissetmek benim için oldukça doğal bir eğilimdi. Ama tüm bu hissettiklerim, tüm bu içimde gelişen hisler, her ne kadar benim için doğru da olsa evden kaçmamın nedeni değildi. Evden kaçmam için yeterli nedenler de değillerdi. Bunlar çok küçük şeylerdi çünkü ailemi her şeyden daha çok seviyordum ve bu küçük isyanlarım onlardan ayrılmam için sebep olamazdı. Ama evden kaçtım çünkü tüm bunlardan çok daha büyük acılarım vardı. Kırgındım. Kendimi o evde kalırsam ölecekmişim gibi hissediyordum ve yaşanan her şeyden önce evim dediğim yerin bana bunları hissettirmesi beni kırıyordu.
Bu yüzden kaçtım.
Babama bıraktığım not tam olarak şu şekildeydi.
Beni merak etme. diyordum korkunç yazımla, Sanki bu mümkünmüş gibi, aptallığımı tek cümleye sığdırabilmiştim. Bir daha dönmeyi düşünmüyorum. Ilk fırsatta seninle iletişime geçeceğim. Iyi olacağım, lütfen beni affedin ve siz de iyi olun.
Jongin bir keresinde bana notlar konusunda berbat olduğumu söylemişti. Söylediğine göre tam olarak ana fikri veremiyormuş notlarım. Şifreli gibi ama şifreli olmadığına eminim diyordu hafif alaya alan bir ses tonuyla, bence sen bile bu notlarda neyden bahsettiğini bazen bilmiyorsun. Bunu en iyi bilen kişi oydu, bense ona inanmayı son ana kadar reddetmiştim. Fakat o gün, çarpık el yazımla babama o notu yazarken haklı olduğunu kabul ettim. Bu notu onun görüp görmeyeceğini düşündüm, gördüğünde aklından ne geçecekti, bana söylediği sözleri hatırlayacak mıydı? O an evimi terk ederken aklımdan bunlar geçti. Evet notlar konusunda berbattım ve babamı sakinleştirmesini umduğum notun aslında hiçbir işe yaramayacağını adım gibi biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Armagnac // sekai
Fanfictionseni hatırladıkça bir kadeh armagnac içerim armagnac demek yirmi beş damla gözyaşı demekmiş demek her akşam yirmi beş damla gözyaşı içerim