Giriş

104 12 1
                                    

Kayıkların, teknelerin gıcırdayan sesleri, günaydın şarkılarını söyleyen kuşlar, oradan oraya koşuşturan çocuklar.

Yeni bir gün ve tezgahlarında satacağı şeyleri hazırlayan insanlar hala uykulu ve sakarlar.

Karanlığın korkuyu, nefreti getirmediği bir yer burası. Başkente çok uzak, kendi halinde ufacık dertleri başından aşkın insanların yaşadığı bir şehir Lotus Körfezi.

Denizcilikten, tarımdan, maceracılıktan geçinir buranın insanları.

Ay ışığıyla bezenmiş suları, her gece perilerin dans sahnesine dönüşür. Perilerin soluk, belirsiz şarkıları geceleri kıyıda içkilerini yudumlayan yarım kalmış hayatlara birer düş olur, sürükler götürür derinlere doğru zihinleri.

Lotus Körfezinin ortasında bir adacık, o adacığın ortasında ise bir ağaç. 

Bulutlara kadar uzanan, koca şehre gölge olan dev bir ağaç.

Anlatılacak hikayeler çoktur bu şehirde.

Büyük kahramanların hikayeleri. Sonu gelmeyen, kalpleri kara bulutlarla kaplayan aşk hikayeleri. Uçsuz bucaksız, yıldırımların yağdığı denizlerin hikayesi.

Serkeş bir yalnızın hikayesi.

Çok uzun zaman önce bu diyarda ölümsüzlükle lanetlenmiş bir adam varmış. Zamanı unutalı çok olmuş, dolaşa durmuş diyarları avare avare. Devrilen dağları, kuruyan denizleri izlemiş. Kaybolup solan aşkları, gökyüzünü kapatacak kadar büyük canavarları görmüş.

Kimsenin gidemediği yerlerde dolaşmış bu yaşlı adam.

Uzun yolcuğunu bir denizin kenarında bitirmek istemiş.

Bir ağaca yaslanmış ve testisindeki içkiyi bitirmiş. Ardından uyumaya başlamış.

Bir yıl, on yıl, yüz yıl geçmiş. Yaşlı avare ağaçla bir olmuş, bütün sahili yutmuş. Solgun toprak şenlenmiş, her yeri çiçekler kaplamış. Kökleri körfezin dibine kadar uzanmış, her köşeyi sarmış.

Ormanlar büyümüş usulca tohumlarından, meyveler çiçeklenmiş. Bu ağaca ne balta girermiş, ne ateş yakarmış. Büyüdükçe büyümüş, binlerce yıl sonra bu şehre yuva olmuş. Lotus Körfezi insanları için bu ağaç bereketin, huzurun sembolü olarak kalmış.

Her akşam sarhoş balıkçılar, çiftçiler, maceraperestler içkilerinden birazını ağacın dibine dökerler.

Bitmek tükenmek bilmeyen savaşların, entrikaların uğramadığı huzurlu bir şehir burası.

Kimse körfezin suyunu kirletmez, suya çöp atmaz. Kimse hırsızlık yapmaz, cinayet işlemez.

Tavernada birbirini yiyenler bile.

Aç kalanı doyurur, zora düştükçe birbirine yardım eder bu şehrin insanları. Çocukları korkuyla, endişeyle değil hikayelerle ve oyunlarla büyür. Her zaman güvende olduklarını bilirler.

Bir tiranın, binlerce yılı eskitmiş bir demir yumruğun evidir bu şehir.

Bu şehrin ardında göklere kadar uzanan, ayın hilal halini andıran, bıçak kadar keskin yamaçları olan Lunar Sıradağlarında..

Gökyüzünde süzülen, nehirleri tersine çevirebilen ustaların yuvası vardı. Bu sıradağların eteğindeki büyüleyici körfeze kurulmuştu şehir. Adını ise bu klandan alıyordu.

Kara Lotus Klanı.

Şehirdeki insanların her zaman yüce varlıklar olarak gördüğü demir yumruk.

Güçlerinden şüphe duyan kimseler yoktu, yüzyıllar önce krallığa savaş açıldığında savunmak için ilk onlar öne çıkmıştı. Altın Şehir kapılarında bir avuç adamla koskoca orduları devirmiş, yeri göğü birbirine katmışlardı.

Kara Lotus bu şehrin sembolüydü.

Bu klana girmenin iki yolu vardı: Ya on yıl bekleyip klanın testlerinden geçersiniz, ya da Lunar Sıradağlarına tırmanırsınız. Testi geçemeyenler arasından hınçla tırmanmaya çalışanlar her on yılda bir olurdu.

Tırmanmayı seçenler ya ölü ya da deli muamelesi görürdü. Sayısız maceraperest denemişken, başarabilenlerin sayısı bir elin parmaklarını aşmıyordu. Yırtıcı kuşların ardında bıraktığı kemik yığınları dağın her köşesindeydi.

Yakın zamanda onlara yeniden ziyafet çıkacaktı.

On yıllık zaman dolmuştu.

Kapılar bugün yeniden açılıyordu.





YurenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin