Binlerce tesadüf, belirsiz bir çizgi üzerinde yuvarlanıp giden sayısız yaşam.
Sonunda hepsi aynı yere çıkıyor.
[Kaybolmuş ölüler, ölü yaşayanlar.] 2-21001009
Birkaç yıl sonra, Yuren beş yaşına gelmişti bile. Küçük yaşına rağmen olta sallayıp çekebiliyordu, artık balığa beraber çıkıyorlardı. Yaşlı adam kayığa uzanmış dinleniyordu. Kırık, çiziklerle dolu bir bambu flütü usulca çalmaya başlamıştı gün batımının solgun renkleri arasında.
Buruk, sanki günlerce yağan yağmurun ardından kalan bulutları andıran bir ezgi yankılanıyordu körfezin en ücra köşelerine kadar. Kutsal Ağacın koca bir şehri kaplayan gölgesinde, berrak sular kadar net bir ses hiç durmadan yükseliyordu.
Küçük çocuk hiç bilmediği duyguların arasında kaybolurken gözlerini kapattı, kayığın etrafında onlarca peri toplanmıştı. Kırık flütün uğultularını dinleyen periler, yavaş yavaş ona eşlik etmeye başladılar. Hafif tınılar çıkarırken gün batımının kızıl güzelliğini bile çalabilecek kadar loş, tatlı parıldıyorlardı.
Kıyıda içen insanlar, evinin yolunu tutan işçiler, teknelerinde dinlenen balıkçılar, Kutsal Ağacın dallarında geceyi geçirecek olan kuşlar, körfezin derinliklerinde usulca yüzen balıklar bile bu sahneyle büyülenmişlerdi.
Bütün Lotus Körfezi kırık bir flütün uğultularıyla renklerini kaybediyor, güzelliği çalınıyordu sanki. Ne kadar zaman geçtiğini kimse fark edemeden hava kararmıştı. Küçük Yuren hafif hırıltılarla uyumaya başlamıştı oltaya sarılarak. Yaşlı adam üzerindeki şalı çocuğun üstüne örtüp, kıyıya doğru kürek çekti usulca. Yaşlı adam çalmayı bırakıp körfezden ayrıldıktan sonra bile periler durmadı, sabaha kadar aynı ezgiye devam ettiler.
Ertesi gün yaşlı adam bütün komşulara Yuren'in balık tutabilmesiyle böbürlenip durduğu için, çocuk yaşıtları arasında kıskanılıp dışlanmıştı. Kimse onunla vakit geçirmediği için Yuren de insanların ilgisini çekecek şeyler yapmaya başlamıştı.
Koca bir yıl geçmişti bile. Belki perilerin aşinalığı, belki de sürekli dışlanıp durması yüzündendir ki Yuren yaramazlıklarıyla ilgi çekerek komşu çevredeki herkes tarafından bilinir olmuştu. Şehir gardiyanları bile onun elinden çekiyordu, kimse ise yakalamayı başaramıyordu.
Gardiyanlar arasında bu muhabbet yüzünden bahisler bile yapılmıştı. Bir defasında aralarında belirledikleri en hızlı gardiyan onun peşine düşmüştü, tam onu yakalamak üzereyken ensesine elini uzattığında ışık hüzmeleri belirip gözünü almıştı. Kendine geldiğinde ise küçük tilki çoktan kaçmıştı.
Kurnazlığı ve çevikliği ile yetişkinlere taş çıkaran Yuren, en sonunda lonca üyelerinin dikkatini çekmişti. Komşular toplaşıp para vererek maceraperestlere Yuren'i yakalaması ve azarlaması için istek oluşturmuştu.
Bir deneme, iki deneme, üç deneme. Hala kimsenin elinde bir sonuç yoktu. Bir öğleden sonra tavernada Durand ve tayfası ile baskın planları kurarken, Bo Nan'ın kulağına da bu muhabbet gelmişti. Neden kimsenin yakalayamadığını merak etmişti.
Birkaç saat sonra, körfezin kenarındaki eski bir kayıkta oturup kendi kendine mırıldanan Yuren'i buldu. Bacak kadar çocuğu kovalamak için yayına ihtiyacı yoktu. Yanına bile almamıştı.
Yaklaşmaya başladığı anda Yuren arkasını dönüp onun gözlerine baktı. Şaşkın Bo Nan birkaç saniyeliğine dondu. Tepki vermeye bile şans bulamadan Yuren, yerinden fırlamıştı. Teknelerin üzerinden atlayıp kıyıya çıkmış, ardından sokak aralarına doğru koşmaya başlamıştı.