Sinemadan çıktık ve Melissa''nın evine gitmek için yola koyulduk. Yürürken bir yandan da konuşuyorduk.
- Evin nerede?
- Bornova. Şimdi metroya bineceğiz inince biraz yürümemiz gerekecek ama.
- Farketmez, ben yürümeyi çok severim.
- Gerçekten mi, sabah sporu yapmayı da sever misin?
- Bayılırım ya sen?
- Bende öyle, o zaman bir gün seni evinden alıyım ve birlikte sabah sporu yapalım Almira ne dersin?
- Harika olur derim, hem birbirimizi daha fazla tanıma şansımız olur.
Gülümsedi, fakat birden telaşlı bir haalde bileğimden tutup;
- Koş geldi kaçıracağız koş dedi.
Bu kızın bu birden hiperaktifleşen hallerini çok sevmiştim.
- Az daha kaçıracaktık.
- Ama buradayız dedi ve gülümsedi.
Sonra paltosunun cebinden çıkardığı kulaklığı telefonuna taktı ve birini bana verdi. 2 durak sonra inecektik, içimi tarifsiz bir duygu kaplamıştı. Ara sıra göz ucuyla bakıyordum, onun ise gözleri yorgunluktan gözleri yenik düşmüştü ve başını arkaya doğru yaslamıştı. Durağa geldiğimizde uyanmayacak gibi olduğu için ben uyandırmak zorunda kaldım. Uyandığında;
- Hay aksi, yine mi uyuyakalmışım ben?
Güldüm ve;
- Bunu hep yapar mısın?
- Ooo ne diyosun ya. Bir keresinde hiç unutmam nasıl derin bir uykuysa son durağa kadar gitmişim de haberim yok. Tabii son durağa gelmişiz benim haberim yok, şoför geldi yanıma ''son durağa gelmişiz haberin yok mu'' diyor. E sanane ki demi? belki ben bütün durakları tekrar tekrar gezmek istiyorum. Bir de orada koca adamla tartışmayayım mı?
Bunu anlattığında ikimizde kahkahalara boğulduk.
- Dövseydin bir de istersen orada adamı.
- Yok, artık uyuyakalıp son durağa kadar gitme gibi bir problemim olmaz.
- O neden?
- Sen uyandırırsın işte ya da hiç uyutmazsın.
- Her zaman yanında mı olacağım sanki?
Bunu söylediğim de konuyu değiştirip;
- İşte ev burası diye işaret etti.
Çok güzel bir yerdi. Küçük bir bahçesi vardı ve masanın etrafında sandalyeler. Ama en beğendiğim şey o ağacın altındaki çiftli salıncak oldu. Küçüklüğümden beri çok sevmişimdir, hele de oraya uzanıp kitap okumak, en güzeliydi. Benim dalmış olduğumu görünce bileğimden tuttu ve;
- Hadi gel, içeriyi görmek istemiyorsun galiba.
- İstiyorum tabii ki, hadi girelim o zaman.
Cebinden anahtarı çıkarttı ve kapıyı açtı. Girmem için kenarıya çekildi daha sonra da kendisi girip kapıyı kapattı. Evde daha çok siyah ve kırmızının tonları hakimdi. Böyle bir ortamı sevmesemde loş ışıklar ortamı daha çekici hale getirmeyi başlamıştı. Koltuğun yanında duran gitarı gördüm;