TAZE SÜRGÜN

64 3 0
                                    


Bu kitabı, vazgeçmek zorunda kaldıklarıma ithafen yazıyorum.




İki avucum ile kavradığım kahve fincanın sıcaklığı ellerimi yakıyordu. 

Ama umursamadım.

Bakışlarının bende olduğunu bilmek kalbime buz kesiyormuş gibi hissettiriyordu. 

Gözlerinin içine bakacak cesareti bulamadığım için başımı kaldırmadan kırmızı kahve fincanına bakmaya devam ettim. Aslında onu izlemeyi çok severdim, ne yaparsa yapsın gözümün bebeği her zaman onu kadrajı altına almak isterdi. Hatta elimde olsa gözlerimi onu izlerken bir salise bile kırpmak istemezdim. Ama o bunu bilmiyordu. Bilmesine gerek yoktu, halimden şikayetçi değildim.

"Neden bakmıyorsun bana?" 

Tok sesi kulaklarıma ulaştığında sanki emir vermiş gibi bakışlarım hemen onun gözlerini buldu. 

Kalp atışlarım düzensizleşirken dudaklarımın kenarı yukarı kıvrıldı. 

"Size bakmamı mı istiyorsunuz komiser bey?"

Ona hitabıma karşı tebessüm ederek kollarını bağladı. Soruma cevap vermemesi demek beni onaylaması demekti. Gecenin serin yeli estiğinde saçlarım hafifçe gözlerimin önüne geldi. Oturduğumuz balkonda aslı duran sarı led ışığı, çehresinin biraz gölgede kalmasına sebep olmuştu. Üstündeki siyah tişörtü ona yakışıyordu. Buğday teni yaz ayında olduğumuz için bir kaç ton daha koyulaşmıştı. Saçları her zamanki gibi özenle fönlenmiş ve şekillenmişti.  

Gözümün önüne gelen saçlarıma uzun uzun baktı. Bunu son zamanlarda çok sık yapıyordu. Nedenini anlamasam da çok sorgulamamıştım. Sonrasında kafasını sağa çevirdi ve balkondan aşağı görünen denizi izlemeye başladı. Profili yaradan tarafından çizilmiş kusursuz bir manzara gibiydi. Derince iç çekmeden edemedim. 

Bu adam benim sonum olmasa iyiydi.

"Deniz çok güzel değil mi?" Diye sorduğumda kafasını sallayarak beni onayladı. "Evet, çok güzel." 

"Hem sende zaten yunus polissin. Yunus olduğun için seversin denizi." 

Gülmeye başladığında bende güldüm. 

Onunla konuşurken saçmalamalarıma alışmıştı. Hatta çoğu zaman bu onu eğlendiriyordu.

"Gülme... Ciddiyim." 

Daha çok güldü. O gülerken bende onu izledim. 

Keşke her anında izleyebilseydim.

Gülmesi bittiğinde önünde duran kahvesinden bir yudum aldı. Her hareketi ezberimdeydi. Ses tonu, mimikleri, sigara içişi, kahveyi nasıl sevdiği  ve hangi eliyle içtiği. İçten içe kahrolsam da mutluydum. 

İçten içe yansam da, bir buz kadar soğuktum. 

Ben ve o, acaba bir gün biz olabilecek miydik? Yoksa o başka bir kadına gönlünü verip önce kendini, sonra da beni mi yakacaktı? Ben onun bende bıraktığı yangında yanarken aynı zamanda onun yandığı yangının küllerinde mi boğulacaktım? 

Bilmiyordum. 

Açıkçası bilmekte istemiyordum. 

Masanın üzerinde duran vazodaki kırmızı güllerden bir tanesini eline aldığında dikkatle ne yaptığına baktım. Açık kahve gözlerini saçlarımda gezdirdi tekrardan. "Saçlarınla aynı renk bu gül." 

istemsizce kalın bukleler halindeki saçıma dokundum. 

"Bana sormuştun ya hani dün, bir çiçek olsam sence ne olurdum diye. Buldum, gül olurdun." 

Şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken ne zaman bu soruyu sorduğumu düşündüm. Ona gerçekten bu kadar çocuksu bir soru mu sormuştum? Utancımı çaktırmadan içimde yaşarken sessizce onu dilemeye devam ettim. "Hem zarifsin ama bir o kadar da zorsun, dikenlerin var, ama insan güzelliğini elde etmek için dikenin eline batmasını önemsemeden dokunmak istiyor sana." 

Şokla bakakaldım ona. 

"Kanatsa da acıtsa da,"  

Gözlerimin tam içine baktı.

"Değer sana..."

 





Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 17, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TAZE SÜRGÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin