1

9 4 1
                                    

Göktürk üniversiteyi bu yıl kazanmıştı.  İstanbul'a gelir gelmez,  dayıoğluyla metruk bir yer olan Gaziosmanpaşa'da bir ev kiraladılar.  Tarih bölümünde okuyacaktı. Dayıoğlu Kasım ise inşaat mühendisliği okuyacaktı. İkisi de çok mutluydu. Üniversiteyi kazanmak için çok çalışmışlardı. Aileleri, geldikleri Adana  Seyhan'da yokluk içinde yaşıyorlardı. Okuyup ailelerine faydalı olacaklardı. Hesapları bu olsa da kaderleri onları başka yerlere sürükleyecekti.  Bundan habersiz, okulun ilk günü birisi Yıldız Teknik'e doğru yol alırken, diğeri yani Göktürk İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünün kapısından girmişti bile.

Kayıt için daha önce gelse de kimseyi tanımıyordu. Dersliğin olduğu amfiye geldiğinde çok heyecanlıydı. İçeri girip bir yere oturdu. Çevresine bakındı.  Tam o sırada kapıdan dünyada gördüğü belki de en güzel kız olduğunu düşündüğü, siyah saçlı, kahverengi gözlü ufak tefek, zayıf bir kız girdi. Üzerine giydiği gömlek, göğüslerinin çatalına kadar iliklenmemişti. Beyaz teni, pürüzsüz bir güzellikteydi. Kollarını kıvırdığı gömleğin ön tarafını dar taytının içine sokmuştu.  Arkasını serbest bırakmış, kalçasının hemen az altında bitiyordu. Çapraz ilerleyerek gelip hemen öndeki sıraya oturdu.  Heyecanlanan Göktürk, elini uzatarak;

"Merhaba, ben Göktürk, sınıf arkadaşımla tanışmak isterim."

Kız bir kaşını kaldırarak, alaycı bir gülümsemeyle arkasına baktı.

Karşısında, siyah gözlü, siyah saçlı, hafif sakalları uzamış, genç delikanlıya baktı.

"Seninle tanışmak istediğim izlemine nereden kapıldın?" diyerek, yüz ifadesiyle "Hadi oradan" der gibi baktı. Eli havada kalan Göktürk, kendine aynı hızla sırtını dönen kıza, kızararak baktı. O sırada bir el elini sıktı.

"Merhaba, ben Hümeyra, tanıştığımıza memnun oldum" dedi. Önündeki kıza bakarken yanına gelip oturan kızı hiç görmemişti. Arkasını dönen aksi kız, geriye dönüp onlara baktı. 

"Sizinle tanışmak değildi kastı. sanırım yanlış anladınız " diyerek, elini sıkan kız, aksi kızı bozdu. Kız sinirle yerinden kalktı.

"Senin olsun tatlım, benim tarzım değil, ben sevgilimi bekliyorum." Diyerek ön sıralardan birine oturdu.

Göktürk şaşkın bakakalmıştı. Okulun ilk günü sevgili yapacak kadar tuhaf bir kızdı. Sinirleri bozulmuş bir şekilde yanındaki, kumral ve ela gözlü nispeten güzel kıza bakarak,

"Teşekkür ederim. Göktürk" dedi.

"Onun kim olduğunu biliyor musun?" dedi.

"Hayır, okulda ilk günüm. Siz nereden biliyorsunuz?"

"Bu dersin öğretmeni Haluk Bey'den alttan ders aldığım için buradayım. Ben bir üst sınıfım. O da namı diğer ateşli Sonay, Haluk Beyin sevgilisi. Bu derse özellikle hep gelir. Geçen yılda hep gelmişti. Haluk Bey, Osmanlı Tarihi dersini veriyor ve sevgilisine asıldığını görürse seni asla mezun etmez. yazık olur. Seni aslında dert sahibi olmanı engelledim. Arada bir kahveni içerim dedi."

"Tamam." Diyen, Göktürk ilk günde başına gelen bu olayın mağduru olmaktan kurtaran kıza gerçekten teşekkür etmeliydi. Öyle ya, kızcağız neredeyse bir belaya bulaşmasını engellemişti. 

"Okumuyor sanırım, bu Sonay dediğin kız."

"Ateşli Sonay, öyle demen gerekiyor. Mimarlıkta okuyor. 3. sınıf öğrencisi. Çok zengin, her gün okula Lamborghini  ile gelip gidiyor."

"Haluk Bey çok yaşlıdır herhalde. Kız neden onunla sevgili oldu ki."

"Adam çok genç, zeki, genç yaşta profesör olmuş. Oldukça yakışıklı. Ona yazmayan kız yok, ateşli Sonay olunca, kimse yanına yaklaşamıyor."

"Neden ateşli Sonay diyorlar?"

" İlk yılında bir ayda on erkekle, aynı anda çıkmış. Haluk Bey'e tutulunca, herkesi def etmiş. Erkekler de kızın adını ateşliye çıkararak intikam almış, olay bu."

"On erkekle çıkınca az bile kalmış" diye birden gerçek düşüncelerini söyleyivermişti Göktürk.

Hümeyra tatlı bir kahkaha attı.

"Anadolu çocuğu olduğun çok belli. Burada ne kızlar, ne erkekler tanıyacaksın. Eminim senin bir flörtün bile yoktur. Üniversiteye gelince olur, demişsindir."

Göktürk kızardı, kız doğru söylüyordu. Aynen öyle düşünmüştü. Şimdi ise duydukları ve yanındaki kızında rahatlığına bakınca bu iş hiç olmayacak gibi duruyordu. O kendi gibi birinin ilki olmak istiyordu. Nereye geldiğini şaşırmış bir şekilde, Hümeyra'ya baktı.

"Utanmana gerek yok. Eğitimci olmaya gelen her çocuk ya fakir bir aile çocuğudur, ya da orta halli bir ailedendir.  Bende Adanalıyım mesela. Geçen yıl okula geldiğimde çok heyecanlıydım. Senin gibi düşünüyordum. Öyle olmadığını, terk edilince anladım." Yutkundu. Gerisini atlatmasa iyi olacaktı.

"Ya, ben de Adana'dan geldim. Seyhan ilçesinden."

"Kozanlı'yım. Çok iyi hemşeri çıktık."

İkisi de gülümsedi.

O sırada, içeriye uzun boylu, atletik yapıda, jilet gibi traş olmuş, karizmatik orta yaşlarda bir adam girdi. Kürsüye yöneldi.

"Hoca bu dedi" usulca Hümeyra.

Göktürk, adamın yakışıklı olduğunu görmeye görmüştü. Genç bir kızın bu adamla ne işi olur demeyi de ihmal etmemişti, düşüncelerinde.

Dersin ortalarına doğru adamın ders anlatışına adeta büyülenen Göktürk, can kulağıyla onu dinlerken, birden birisi, ayağa kalkıp, "Cehenneme git, Haluk" diyerek elinde tuttuğu silahı ateşlemeye başladı. Haluk kürsünün üzerine, yediği kurşunlarla yığılıp kaldı. Herkes bağırmaya kaçışmaya başladı. 

Göktürk, elinde silah olan adamı takip etmeye çalıştı. Kalabalıktan, kaçışandan zar zor görünüyordu. Hippi kılıklı, yırtık bir kot pantolon ve siyah bir tişört giymiş, boynunda ve kollarında dövmeler olan bu adam, silahını bir yerlere doğrultmaya çalışıyordu. iyice dikkat edince bunun Sonay olduğunu gördü. Olduğu yerden fırlayarak amfinin adeta üstünde yürüyerek, kıza doğru koştu. Kız şaşkınlık içinde sevgilisinin ölü bedenine bakıyor. Şok geçiriyordu. Çevresini de gördüğü yoktu. 

Bir hamle daha yaparak kızı amfilerin arasından alıp yere yatırdı. Tam o sırada silahlı adam kurşunları saydırdı. Kızın üzerine kapanan Göktürk'e bir tanesi isabet etti. Kurşun bittiği için koşarak uzaklaşmaya başlayan adamın kafasına bir kişi çanta vurup düşürdü.  Göktürk olduğu yerde sırt üstü uzandı.Vurulduğu bacağından adeta kan fışkırıyordu. kana bakarken kendinden geçtip, bayıldı.


SAĞ KOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin