Anadan doğma bir şekilde karanlığa doğru koşmaya devam ediyordu. Kendisini kontrol ettiğinde her tarafından kanlar aktığını fark etti. Bu korkuyla durmak gibi bir düşüncesi olmadan devam ederken önündeki yol bitmiş ve uçurumdan aşağıya düşmeye başlamıştı. Yere çarptığında nefes nefese gözlerini açtı. Rüya gördüğünü anladı ve yatağının yanında bulunan sehpanın üstünde duran suyu içmeye koyuldu. Telefonunu eline aldı ve saati kontrol etti. Saat tam olarak 03:00'ı gösteriyordu. Son birkaç gündür bu saatte korkunç bir rüya ile uyanıyor ve geri uyumakta zorluk çekiyordu. Sessizce yatağın diğer ucunda yatan eşini kontrol etti. Kendisinin uyandığından haberi bile olmayan eşini rahatsız etmeden odadan çıkmaya koyuldu. Çalışma odasına doğru ilerlerken küçük oğlunun koridora bıraktığı oyuncak ördeğe basarak tüm sessizliği bozmuştu. "Siktir" demekten kendini alamadı. Odanın kapısını açtı. İçeriye ilk baktığında masa başında oturan birisini görür gibi olmuştu fakat ışığı açtığı anda kimsenin olmadığını fark etti. Bilgisayarına doğru ilerledi ve borsa durumunu kontrol etmeye koyuldu.
Hızla sabah olmuştu. Eşini uyandırmaya geçmişti. Öpücüklerle uyandırmaya koyulduğu anda eşi onu fark etmiş gülümseyerek dudaklarını uzatmıştı. Masum bir öpücük kondurduktan sonra zombi taklidi yapmaya koyuldu.
"-Bu aç yaratık seni yemeye koyulmadan önce kahvaltı hazırlamalıyız."
Gülerek cevap verdi.
"- O aç zombi geceleri uyumazsa açlıktan daha büyük problemleri olacak." Yüzü askın bir şekilde sözüne devam etti. " Yine kötü rüyalar ve uykusuzluk öyle mi?"
" Evet. ama bu sefer işimize yaradı. Akşama hep beraber gidebileceğimiz bir restoran buldum ve rezervasyon yaptırdım. Deniz kenarında mis gibi rakı ve balık keyfi yapmaya gideceğiz."
" Kerem, gerçekten doktora gitmelisin. Bu kaçıncı oldu farkında değil misin?."
" Tamam Göksu, hafta başında bir doktora görünmeye giderim."
Kerem eğilerek bir öpücük daha kondurdu ve mutfağa ilerlemeye başladı. Ardından gelen eşine yüksek sesle söylendi.
" Bu sefer sucukları ben yapacağım, geçen seferki gibi sucuk yemeden kalkmak istemiyorum."
Kahvaltıları genelde Göksü hazırlardı ve yağlı yiyeceklerden uzak durmaya çalışırdı. Haftada bir gün çok zengin bir kahvaltıya oturur keyiflerince sohbet ederek karınlarını doyururlardı. Mutlu kahvaltı sona ermişti. Masayı toplarken Göksu küçük oğulları Mert'e seslendi.
"Oğlum bu gün Cumartesi ve yüzme kursuna gideceksin. Kıyafetlerini hazırlamayı bitirdikten sonra oyun oynamaya geçebilirsin."
Mert sevinç naraları atarak odasına ilerledi. Yüzmeyi gerçekten çok seviyordu ve ilerde milli bir yüzücü olmak istiyordu. Henüz 5 yaşında bir çocuğa göre oldukça zeki ve pratik birisiydi.
Biraz sonra herkes hazırdı ve yola koyuldular. Mert yüzme kursuna bırakılacak, Göksu aynı binada resim kursuna gidecek ve Kerem bir orta okulda düzenlediği halk oyunları kursuna doğru devam edecekti. Kerem için zaman su gibi akıp gitmeye devam ediyordu. Sanki normal zamanın dışında daha hızlı ilerlerken her şeye müdahale edebilecekmiş gibi hissediyordu.
Kurs verdiği okula geldiğinde öğrencileri onu keyifle karşılamıştı. Spor salonuna kadar sorularla ilerlemişlerdi. Kurs başlamış danslar edilmiş ve zaman yine hızlıca akıp gitmişti. Saat 19:00 olduğunda tüm öğrenciler aileleriyle salondan ayrılmıştı. Kerem ses sistemlerini kapatıp salondan ayrılmak için son kontrollerini yapıyordu. Arkasında birisi onu izliyormuş gibi hisse kapıldı. Duraksadı ve kafasının ucuyla arkasına baktı. kimse yoktu. Tam salondan çıkacakken ses sistemini cızırtısını duydu. Korkuyla arkasına baktı ve sistemin ışığı yanıyordu. Fişini çekmeyi unuttuğu için boşa çalışan hoparlörler cızırtı yapmıştı. Sakince prizleri kontrol ederek her şeyi kapattığına emin oldu. Şimdi oradan rahatça ayrılabilirdi. Aracına doğru ilerledi ve bindi. Kemerini takarken dikiz aynasında arkada oturan birinin olduğunu hissetti. Eliyle sert bir hareket yaptığı anda kimsenin olmadığını fark etti. Terlemeye başlamıştı, gerçekten neler oluyor diye düşündü. Gözleri doldu ve telefonuna sarılıp eşini armaya koyuldu.
"Aşkım neredesin?"
"Kurstan çıktım, Mert'in giyinmesinin bekliyorum canım, ne oldu?"
"Hiç... Öyle sordum sadece, bende çıktım geliyorum." Derin bir nefes almak iyi gelir diye düşündü ve düşündüğü gibi de oldu. Telefonu kapattı, arabasını çalıştırdı yola koyuldu. Eşi ve çocuğunu almıştı. Tarsus'tan yola çıkarak Mersin'e doğru ilerlemeye başladılar. Yolda Ailesiyle olmanın tadını çıkartıyordu. Oğlunun istediği müzikler çalıyor ve birlikte müziğe eşlik ediyorlardı. Göksu telefonunu çıkarttı ve mutluluklarını ölümsüzleştirmek için resim çekmeye koyuldu.
"Aşkım buraya bak!" diye seslendiği anda Kerem kameraya bakmaya çalıştı. Bu sırada yoldan geçen biri olduğunu gördü ve panikle direksiyonu yolun sağına kırmaya çalıştı. Yoldan geçen kişi spor salonunda kendisini gözetleyen ve arabasının dikiz aynasında gördüğü kişiydi. Ani fren yapmasından dolayı direksiyon hakimiyetini kaybetti ve araba takla açmaya başladı. Yolun sağ kısmında bulunan bariyerlere sürterek duran araç ters kalmıştı. Kerem acılar içinde kıvranırken kemerini açmayı ve araçtan sürünerek çıkmayı başarmıştı. Bu esnada yola bakınıyordu. Orada kimsenin olmadığını fark etmişti. Yerde yatarak eşini ve çocuğunu kontrol etmeye çalıştı. Gerçekten korkunç manzarayla o anda karşılaşmıştı. Aracın sağ tarafında bulunan eşi ve çocuğuna bariyer demiri saplanmıştı. Hemde çocuğunun tam kafasına. Titrek sesiyle ağlamaya başladığı anda arkadan gelen bir aracın ışığını gördüğü gibi bayılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizot
FantasyKerem, geçmişte her insan gibi normal bir hayata sahipken başına gelen kötü olayların sonucunda delirmiş ve şizofren olmuştur. Kaybedecek bir şeyi olmayan karakterimiz sokakta yalnız bir şekilde ölümle mücadele ederken bir grup bilim insanı tarafınd...