Bölüm 1.

637 11 8
                                    

Soğuktan beyaz renge bürünen ellerimi montumun büyük cebine iyice yerleştirip soğukla temasımı kesmeye çalıştım. Üşümekten kızarmış durumda olan burnumu da atkımın içine yerleştirip adımlarımı hızlandırdım. Cadde o kadar ıssızdı ki sadece benim kalın tabanlı botumun yerdeki kara temasıyla ortaya çıkan sert ses yankılanıyordu. Sessizlik beni yavaş yavaş ürpertmeye başlarken içimden bir an önce kafeye ulaşmak için dualar ediyordum. 

Tam sağ ayağımı kaldırıp adım atacaktım ki arkadan gelen derin bir nefes sesiyle soğuktan uyuşmuş olan vücudum bir anda canlandı, gözlerim sonuna kadar açıldı. Bir süre nefesimi tutup yolun ortasında durduktan sonra içimden kendimi sadece bir ses yanılması olduğuna inandırıp yoluma devam ettim. Ufak ve hızlı adımlarımla ilerlerken az önceki keskin nefes sesini tekrar duydum. Ardından gelen sert bir adım sesiyle arkamı dönüp delice çarpan kalbimi susturmaya çalıştım. Gözlerimle hızlıca etrafı tararken yine bir ses yanılması olduğuna kendimi inandırmaya çalıştım. Tam tekrar sakinleştim derken o adım sesini bir kez daha duydum. Delirmişçesine etrafımda dönmeye başlayıp etrafı arıyordum.

"Orda kim vaar? Heyy! Her kimsen çabuk ortaya çık!" Peş peşe nefes sesleri duymaya başladığımda artık gerçekten aklımı kaybettiğimi düşündüm. Delice etrafımda dönüyor etrafa sesleniyordum. Artık gözyaşlarımda bana eşlik ederken bacaklarımdaki gücün azaldığını fark ettim. Hala sesleri duyarken kendimi yavaş yavaş soğuk kara bıraktım. 

"Nereye kadar kaçabilirsin?"

"Unutacağını mı sandın Ilgın?"

"Bırakıp gitmek kolaydı."

Sesler beynimin içinde dönüp dururken ağlaya ağlaya saçlarımı çekiştiriyordum. Artık oturduğum karın soğukluğu üşütmüyordu beni, geçmişin acımasızlığı üşütüyordu. Bu zamana kadar kaçtığım gerçekler, güçsüzlüğüm üşütüyordu. Söylemek isteyip söyleyemediklerim, korkaklığım üşütüyordu. Ben o gün orada  çıldırmış vaziyette ağlarken beni tek üşüten kendimdi. Tanımadığım, sürekli kaçtığım kendimdi!

#

"Murat, Murat kendine geliyor." 

"Çok şükür."

"Ilgın?" Sesler yavaş yavaş netlik kazanmaya başlayınca gözlerimi güçlükle açtım. Beyaz duvar renkleri gözlerimi acıttığında gözlerimi kapatıp tekrar açıp kendimi ışığa alıştırdım.

"Nerdeyim ben?"

"Şükürler olsun Ilgın! Bizi ne kadar korkuttun haberin var mı?"

"Ne oldu ki bana?"

"Bayıldın seni sersem! Yol kısalsın diye orman yolundan gelmeye çalışmışsın. Soğuktan bayıldın ve kimse yoktu! Ya seni orada bulamasaydık Ilgın ha!"

"Tamam Nilü sakin ol. Kızın da bir suçu yok."

"Nasıl yok Murat ya! Ona kaç kere söyledim oysa ki o yoldan tek başına gelme diye! Ya sen kendini bilmiyor musun Ilgın ha! Sen---"

"Ben ne, ben ne Nilüfer ha?! Ben ne? Yine bayılırım, yine başına dert olurum diye mi sinirin! Ama sende haklısın. Senerlerdir benimle uğraşıyorsun. Yeter değil mi?" Nilüfer gözlerini kısmış bir şekilde bana bakıyordu. Öyle bir hayal kırıklığı vardı ki gözlerinde her kelimemle beraber utancımda arttı. Ben nasıl da söylemiştim o sözleri öyle? Hiç mi tanımamıştım dostumu, kardeşimi, ailemi? 

"Yazıklar olsun." Bu söz işte. Karşınızdakinin kinini dökmeden, savaşmadan; tüm hayal kırıklığını size aktardığı o cümle. Öyle bir cümle ki sizi utançtan ateşlere atan bir cümle. Öyle bir cümle ki senelerdir yanınızda olan dostunuzun size buzdan kaleler örmesine sebep olan...

DEVRİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin