Always Be My Love~
Sana dokunamadığım, seni tutamadığım bir yer.
Görünüşünün altında parlayan şey insan değil.
Gerçekleşemeyen hüzünlü hikayen.
Daha çok incineceksin bu yüzden. Bu aşkı... Durdur.
Evet bu aşkı... durdur.
İşte böyle endişeyle sesleniyorum sana.
Gitme bebeğim, kanatların ıslanacak.
Ne kadar anlatsam da dinlemiyorsun.
Yine tüm bedeninle ona yöneliyorsun.
Neden hayal kuruyorsun? Tehlikeli bir hayal.
Artık buna bir son ver.
Kalbin biraz dinlensin.
Kalbim sökülecekmiş gibi hissetse de seni izliyor .
Ağrıları âdeta bıçak gibi saplanıyordu vücuduna. Yüzünden anlaşılıyordu ne kadar acı çektiği. Btmek bilmeyen ağrılar gün geçtikçe yıpratıyordu Jongin'i. Böylesine zor günlerinde bile tutanabileceği kimse yoktu. Yalnız başına büyümüş şimdide yalnız başına atlatmaya çalışıyordu bu zor günleri. Hastaydı.. Kansere yakalanmıştı. Sinsi bir hastalıktı. Her geçen gün Jongin'i yiyip bitiren vücuduna yavaş yavaş yayılan ölümcül bir hastalık. Jongin'i zerre kadar umursamayan bir babası vardı, ki bu vücudunda ki ağrılardan, acılardan daha çok yakıyordu canını.. Babasının tek derdi işi ve kadınlardı. Babası Jongin'in annesini aldatmıştı. O günü hatırlamak bile istemiyordu. Daha 8 yaşındayken yine kavga etmişler annesi bir hışımla evden çıkmış ve bir saat sonra gelen bir telefon onun hayatını altüst etmişti. Annesi ölmüştü. Bir trafik kazası onları ayırmıştı. Eğer belki o olsaydı bu günleri geçirebilirdi. Ama şimdi tek başınaydı. Artık kızlarla birlikte olmak bile zevk vermiyordu. Bugünlerde arkadaş ortamına girmiyordu. Bu hastalık onu her şeyden mahrum etmişti.
Bu hastalıktan kimseye bahsedemezdi. Herkes onun bu günler üşüttüğünü düşünüyor. Hayır, öyle değil. "Bu hastalığın ger dönüşü yok. Üzgünüm Jongin" doktorun sesi beyninde yankılandı.
Yattığı yerde doğrularak bir eliyle komidinin üzerindeki ilaçlarına uzandı diğer eliyle suyu alıp bir seferde yuttu.
Ev her zamanki gibi sessizdi. Koca evde hizmetliler ve babasıyla yaşıyordu Jongin. Babasını görmüyordu bile. Genelde şirketteydi ya da eve geldiğinde yanında bir kadın olurdu. Evde anlaşabildiği bir hizmetli vardı kısa boylu beyaz tenli 50'li yaşlarının başında tatlı bir kadındı...
Kahvaltıda hafif şeyler yiyordu gerçi yediğini de çıkıyordu ya..
Odasına çıktığında okula gitmek için hazırlanmaya başladı. Jongin sadeliği severdi. Her zamanki gibi siyah kazaklarından bir tanesini geçirdi üzerine, ardından siyah bir pantolon geçirdi bacaklarına. Son kez aynada saçlarına bakıp çıkmak için banyoya gitti. Bu aynadaki Jongin o değildi. Gözlerinin altı hafif morarmış, yüzü solmuş, dolgun dudakları şişmişti. Elini lavabonun iki yanına koydu. Başını eğdi istemsizce gözünden bir damla yaş döküldü. Canı yanıyordu. Eski Jongin gibi güçlü olamayacak diye korkuyordu. Sinirle elini lavabonun üzerine savurdu sabunluk diş fırçası yere döküldü. Banyo duvarını yumruklamaya başladı. Belki sinirini ondan çıkarabilirdi. Bu durumdayken gözlerinden yaş geldiğini fark etmemişti bile. Banyo kapısına sırtını dayadı ve yere kaydı. Dizlerini karnına çekti başını dizlerine koydu. Düşünmeye başladı. Halbuki düşünmek onu daha çok yıpratıyordu. Ama hayır! O güçlü olmalıydı. O Jongindi. KİM JONGİN.
Hasta olmak onun kitabında yazmazdı. Herkesin hayranlıkla baktığı hayatını kıskandığı güçlü, zengin, şımarık, çevresine kalın duvarlar ördüğü cool çocuk bu olamazdı. Hemen yerinden kalktı saçlarını düzeltti. Aynaya tekrardan baktığında dudağının kenarı muzipçe kıvrıldı. Daha demin perişan olan o çocuk gitmiş yerine eski şımarık umursamaz Jongin geri gelmişti. Odasından kapısını açtı ve önündeki siyah takim elbiseli adam "araba kapıda sizi bekliyor küçük bey" dedi. Jongin yumuşak bir sesle "Hemen iniyorum" dedi.
--
Arabanın durduğunu fark etti Jongin. geriye yaslamış olduğu başını yavaşça kaldırdı. Kapı açıldığında bacaklarına vuran soğuk titremesine neden oldu. Arabanın kapısında bekleyen adam Jongin'in ıslanmaması için elindeki şemsiyeyle birlikte hazırda bekliyordu. Jongin montunun yakalarını kaldırdı. Arabadan indi. Kampüse girdi. O da babası gibi olmak için işletme seçmişti. Yağmurdan olsa gerek etrafta fazla insan yoktu. Okulun kapısına geldiğinde adam şemsiyeyi kapattı ve Jongin'in arkasına geçti. Jongin homurdanarak arkasına döndü ve "En azından okulda kendi başıma olmama izin verin!" dedi. adam başını hafifçe aşağı eğdi "Çıkışınızda sizi bekliyor olacağım. İyi dersler efendim." arkasını dönerek oradan tam uzaklaşacakken "Arabanın anahtarını ver!" adam şaşkınlık içerisinde ona baktı. Gözlerini kırpıştırdı. "Sana ver dedim. Anlama kıtlığın mı var?" adam yerin dibine girmişti hala şaşkındı. Titreyen elini cebine soktu ve anahtarı çıkarıp Jongin'e uzattı. Anahtarı hızlıca adamın elinden aldı "Şimdi defol. Bundan sonra tek başıma gidip geleceğim. Kimseye ihtiyacım yok benim! Anladın mı?" adamın cevap vermesine fırsat bile bırakmadan hızlıca oradan ayrıldı.
--
Okul tabiki her zaman olduğu gibi sıkıcı geçiyordu. Chanyeol ile Baekhyun'u görene kadar. İleriden gelen ikili kıkırdayarak Jongin'e yaklaştılar. Jongin onları görünce ister istemez gülümsemişti. pek yakın sayılmazlardı ama arada sırada beraber takılıyorlardı. Jongin'in karşısındaki boşluğa oturdu Baek ve Yeol. Ortam sessiz değildi olamazdı çünkü Chanyeol ve Baekhyun vardı. İkisi adeta talk show'dan fırlamış gibilerdi. Çocukça hareketleri ve aptalca şakaları vardı. Ama ikisinide seviyordu. Chanyeol güler bir şekilde "Naber Jongin?" diye soru yöneltti Jongin'e. Jongin olumlu yönde başını bir aşağı bir yukarı salladı. konuşacak hâli yoktu, başı ağrıyordu tabii bunu bilmiyorlardı. Bu evdeki bir sır gibiydi, dışarı çıkmasını istemiyordu. Chanyeol sürekli konuşmak için sorular soruyordu fakat Jongin kısa cevaplar vererek Chanyeol'u susturuyordu. Baekhyun "derse girelim mi?" dedi Jongin hızla ayağa kalktı ikiliyi arkasında bırakarak olduğu yerden uzaklaştı.
--
Baş ağrısı şiddetlemeye başladı. zorla odasına attı kendini. Üzerindeki montu güçlükle çıkardı.. Gözlerinin önü kararıyordu, hiç bir şey göremez oldu. Bulanıklaştı her şey sanki odası siyaha boyanmış gibiydi. Koca yatağın ucuna yattı dizilerini karnına çekerek başını dizlerinin arasına gömdü. Vücudu ağrılarıyla savaşırken kendini yavaş yavaş uykuya teslim etti..
--
Aşağı indiğinde güler yüzlü bayan (yani Jongin'in anlaşabildiği evdeki tek hizmetli) karşıladı onu. Onu gördüğüne sevinmişti ama anlam veremediği daha doğrusu tanımadığı biri vardı. Çok geçmeden Bayan DO sıcak gülümsemesiyle lafa girdi."Merhaba Jongin." hemen ardından annesi "Jongin bu sana hep bahsettiğim oğlum artık benimle burada kalacak. Adı Kyungsoo, DO Kyungsoo" Jongin şaşırmıştı misafir beklemiyordu. Bayan Jongin'in yanına yaklaştı kulağına fısıldadı "Jongin? Bir sorun mu var?" sorusuyla kafasını kaldırdı. Kyungsoo'yla göz göze gelmişti. boğazını temizleyerek cebinden çıkardığı sağ elini Kyungsoo'ya uzattı ve "Memnun oldum Kyungsoo ben Jongin" dedi Kyungsoo heyecanlanmıştı. Bir elini ensesine götürerek diğer eliyle Jongin'in elini sıktı. Jongin kaçamak bakışlar atıyordu. Kyungsoo'yla göz göze geldiğinde bakışlarını yere indiriyordu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Always Be My Love
RomanceHastalığım ilerledi.. Oysa ki daha 20 yaşındayım. Ve deliler gibi sevdiğim bir insan var. Deli gibi seviyorum fakat bir gün gitmem gerekecek. Sonsuza kadar.. Dönmemek üzere gitmeliyim ama ondan nasıl ayrılabilirim? Onu nasıl bırakabilirim? Sevdiğim...