"Her yaramazlık cezalandırılmalı."
Archie'nin bana verdiği tavsiyeyi dile getirmek aklıma gelince bir an gerçekten delirdiğimi düşündüm. Karşımdaki mavi hareler tam da benim açık kahve tonlarındaki göz bebeklerimin en iç noktasına değerken dilimin tutulması ve ağzımı açamamam normaldi tabi.
Mavi... Bana hep okyanusu hatırlatır. Okyanus ise sevdiğim bütün güzel anıları. Sadece sevdiğim ve hayatımın en güzel -nadir- bir kaç anısını bana hatırlattığı için bile bu gözlere bakmaya devam edebilirdim.
Fakat içimdeki duygusallıktan gözlerinde kalpler çıkmaya başlamış Anna'nın kafasına bir tekme geçiren çirkef Anna gün yüzüne çıkınca aniden iç dünyamdan sıyrılıp gerçekliğe döndüm.
Hızlı bir hareketle düştüğüm yerden kalkıp karşımdaki ukala, kendini bir şey zanneden bu adama dik dik bakacaktım ki, nerde... Ayağa kalktığım anda o da sırtını dikleştirdi ve dimdik karşımda dikildi. Aramızda yalnızca bir adımlık mesafe vardı.
'O dik dik bakma işini bir kenara atalım bence Anna, zira adam cidden iki katın.Yani senin göz hizan onun omuz-göğüs arası bir yerine denk geliyor ama yine de sen bilirsin.'
Kafamı hafif bir açıyla yukarı kaldırdım. O da kafasını çok az aşağı doğru eğmişti. İşte çirkef Anna uyanıyor...
"Cezayı hak eden o arkandaki sarı çiyan! Dümdüz yolda gelip bana çarptı ve elindeki kahve üzerime döküldü. Yani ben haklıyım ukala şey!"dedim.
Keşke demeseydim.
Ben ne olduğunu anlamadan beni sağ kolumdan tutup aramızdaki mesafeyi neredeyse sıfıra düşürdü. Gerçekten de çok sinirlenmişti. Dişlerini sıkıyordu, çenesinin gerilmesinden anlamıştım bunu. O kadar yakınımdaydı ki nefesi yüzüme vuruyordu. Sıcacıktı nefesi, oysa gözleri... Buz gibi kış gibi soğuktu gözleri ve ifadesi. 'Keşke sevgilisine laf atmasaydın.'dedi içimdeki mantıklı Anna. 'Keşke' dedi o hiddetinden eser kalmamış çirkef Anna. Köşesine çekilmiş titriyor, tırnaklarını kemiriyor ve aynı benim gibi olacakları izliyordu."Bir daha kardeşime herhangi bir kötü atıfta bulunursan cezanın büyüğünü görürsün."dedi.
Buz mavisi gözlerini benimkilerden ayırdı. Elini kolumdan çekti ve arkasını döndü. Sarışına ürkütücü bakışlar attı ve elini koluna geçirdiği gibi sürüklercesine kızı çekiştirdi. Kız en sonunda dayanamayıp kolunu tek hamlede adamın elinden kurtardı. Adam birden ona döndü ve anlamını bilmediğim bir sürü kelimeyi bir araya getirerek sarışın kıza bir şeyler söyledi. Kız önce dönüp bana baktı, sonra da karşısındaki adama.
" Özür dilerim."dedi.
Yerdeki çantasını eline alıp koluna geçirdiği gibi hemen sağımızda kalan kampüs binasına girdi. Sarışın adam yaklaşık 10 saniye kadar kızın arkasından onu izledi ve sonra gözleri bana kaydı. Saniyenin yüzde biri kadar bir anda göz göze geldik. Ben aniden gözlerimi çekip yerdeki çantamı aldım. O anda sanki kulaklarım o cümle söylendiğinde işlevini kaybetmiş de şimdi tekrar çalışmaya başlamış gibiydi.
"Bir daha kardeşime herhangi bir kötü atıf..."
Kardeşim...
Ne yani şimdi ben mavi gözlü ukalanın kardeşine onun gözünün içine baka baka 'sarı çiyan' mı demiştim. Ve ona da ukala demiştim. Fakat bunu taktığını pek zannetmiyorum. Aklıma Archie geldi. Bir kız- ya da erkek fark etmez- bana böyle bir şey söyleseydi muhtemelen şu an kendini duvardaki çiviye asılı bulurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Kızı
FantasyRuhu,gecenin karanlığında bütün kudretiyle parıldayan aya hapsolmuş yaralı bir kızın hikayesi...