Yaz yağmurları hafif hafif yağıyor ve şiddetli rüzgar, küfül, küfül esiyordu. Şiddetli esen rüzgar pazardaki tezgahların yerle bir olmasına ve şemsiye almadan dışarı çıkan insanların dükkanları ve alışveriş merkezlerini ağzına kadar doldurmasına ve büyük bir izdihama sebep olmuştu. İnsanlar alışveriş merkezleri ve dükkanlarda kimi ailesiyle beraber yağmurdan dolayı mahsur kaldıkları restoranlarda hem değerli vakit geçirirken hem de aç karınlarını doyuruyor, kimi ise alışveriş merkezlerinde bulabildiği boş banklara oturup telefonlarıyla ilgileniyorlardı. Teknolojinin çığır açtığı bu devirde telefonlar ve elektronik cihazlar adeta insanların eline yapışmış ve gözlerini o küçük cihazdan ayıramıyorlar ve dostun dostuna düştüğü bu devir iyice kötü bir hal alıyordu. Yağmur hafif hafif çiseliyor ve bitmeye yakın, insanlar evlerine hafif hafif kimi önüne bakmadan kimi ise annesiyle, abisiyle veya yanında kim varsa onunla sohbet ederken, çoğu insan eliyle telefonu kulağına koyuyor veya iki eliyle beraber yazı yazarken önüne bile bakmadan yavaşça evlerine gidiyordu. Akşama doğru insanlar kafelerde, sokaklarda veya sahil kenarındaki restoranlarda, arkadaşları ile veya ailesiyle beraber vakit geçirirken bankta yalnız başına oturan güzelce, şık bir sarı ve üzerinde nokta siyah desenleri bulunan gömlek ve mavi bir kot pantolonu var iken ayağında siyah ve beyaz desenli bir ayakkabı vardı. Saçını ise yeni kestirmiş kısa bir model uygulatmıştı. İsmi ise Burak, 13 yaşında annesi ve babası trafik kazasında Burak 4 yaşındayken vefat etmişlerdi. Burak'ı bu yaşına kadar dedesi büyütmüştür. Sahilde otururken aklından sürekli dedesi geçiyordu, çünkü dedesi Ahmet amca hastaydı ve onunda vefat etmesini hiç istemiyordu çünkü hayatında 58 yaşındaki dedesinden başka kimse yoktu. Okulunun son günü dedesi Ahmet amca dünden biraz daha iyi idi. Ahmet amca torunu Burak'a karne hediyesi olarak telefon almaya söz vermişti çünkü Burak'ın yaşıtlarının hep telefonu vardı bir onun yoktu. Sabahleyin Dedesi Burak'ı okula yollarken Burak dedesine;
- Dede bana telefon alacak mısın? Söz vermiştin.
Dedesi Burak'ı bağrına basarak;
- Tabi alacağım oğlum. Sana bir söz verdim ve bu sözü tutacağım.
Ancak Ahmet amca torununun telefonuna çok bağlanıp, derslerini kötü etkilemesinden çok korkuyordu.
Burak okul yolunda bile dedesinin alacağı telefonu düşünmeden edemiyordu.
Sonunda Burak karnesini almış evine hızlı adımlarla heyecanla evine dönerken "Acaba hangi telefonu aldı?" diye düşünüyordu. Evine döndükten sonra anahtarla kapıyı açtı ve o kırmızı bir hediye paketini evin ortasında buldu dedesi salona saklanmıştı. Kutuyu hızlı hızlı açtıktan sonra o dönemin en meşhur ve en kaliteli telefonu karşısında buldu ve güzel olduğu kadar pahalıydı ve hızla koşarak salonun kapalı kapısını açarak dedesinin boynuna atladı, kapının açık olduğunu zaten biliyordu, çünkü doğum günlerinde hep oraya saklanıyor ve onu orda bekliyordu. Burak dedesinin ona aldığı telefonu çok beğenmişti ve dedesine çok teşekkür etmişti.
- Çok teşekkür ederim dede iyi ki varsın.
Dedesi Burak'ın omzuna elini koyarak;
- Oğlum sana bir telefonu aldım ama bana bir söz vermeni istiyorum. Telefona çok bağlanıp derslerinden geri kalmayacaksın.
Burak kararlı bir duruş pozisyonu aldı ve;
- Söz dede söz.
Burak telefonu ile ilgilenirken, dedesi içeride televizyon izliyordu. Akşam olmaya yakın dedesi Burak'a;
- Burak gel bugün dışarıda yemek yiyelim.
Burak heyecanlı ve yüksek bir sesle;
- Pizza yiyelim!
- Olur hem bana da değişiklik olur
Pizzayı yedikten sonra çarşıda biraz gezdikten sonra eve tekrar döndüler ve Burak yorulmuştu ve uykusu gelmişti. Uyuduktan sonra gece iki gibi dedesinin öksürük sesine uyandı, hemen dedesinin yanına koşarak;
- Dede iyi misin?
Ahmet Amca'nın yüzü kızarmış, öksürüğe boğularak;
- İyiyim oğlum iyiyim.
Dediği kadar pekte iyi gözükmüyordu. Burak hemen 112'yi aradı ve;
- Yardım edin dedem çok hasta öksürük içine kaldı yardım edin!
Ambulans geldi ve Ahmet Amca'yı hastaneye götürdü. Hastanede Burak dedesinin şeker hastası olduğunu öğrendi ve doktorlar tedbir için Ahmet Amca'yı yoğun bakım altında tutacaklardı. Burak büyük bir telaşla doktorun yanına gitti ve;
- Doktor Bey dedemin hastalığının bir tedavisi var mı?
Doktor kısık bir sesle;
- Evet var ancak, tedavisi yalnızca özel hastanede var ve biraz pahalı.
Burak bunu duyunca şok oldu ve elindeki telefonun değerli olduğu aklına geldi ve doktora yüksek ve hızlı bir sesle;
- Elimdeki telefonu satsam tedavi ücretini karşılayabilir mi!
Doktor gözlerini büyüterek;
- O telefonu kim aldı sana.
Burak;
- Dedem.
Doktor;
- Büyük ihtimal karşılar çünkü elindeki telefonun değeri beş ile yedi bin tl arasında değişiyor;
Burak koşa koşa hastaneden çıktı koşarak gördüğü ilk telefoncudan telefonu sattı ve dedesinin tüm hastane masraflarını karşıladı. Ahmet Amca artık çok sağlamdı. Ahmet amca Burak diye sayıklayarak gözlerini hastanede, karşısında Burak, doktor ve hemşireleri görerek uyandı. Burak telaşlı sesle;
- Dede iyi misin?
Ahmet amca;
- İyiyim oğlum artık daha iyiyim.
Ahmet amca doktora;
- Doktor Bey, neymiş hastalığım.
Doktor;
- Ahmet Bey artık hasta değilsiniz torununuz Burak tüm masraflarınızı karşılayarak sizi iyileştirdi.
Ahmet Amca şaşkınlıkla Burak'a baktı ve gözleri hemen doldu ve Burak'a;
- Oğlum, nasıl yaptın?
Dedi ve Burak;
- Telefonu sattım dede.
Ahmet amca;
- Satmana hiç gerek yoktu oğlum, ben kendi kendime iyileşirdim.
- Bu sefer çok kötüydün dede ama şuan daha iyisin ve bir daha hastalanmayacaksın Ne de olsa senden değerli mi dede?
Ahmet amcanın gözleri iyice oldu ve torununu bağrına basarak;
- Canım oğlum
Burak;
- Canım dedem, iyi ki varsın, iyi ki yanımdasın.
Mesaj;Bu hikayede verilmek istenen mesaj elimizdeki çığır açmış o telefonların bir canlı kadar hiçbir önemi yoktur, bir kişi öldü mü geri dönmez ve o telefonlar hiçbir canlının yerini tutamaz. Sevdiklerinizin değerini bilin elinizdeki o demir parçalarını asla onlardan üstün tutmayın!
Değerlerin en kıymetlisi, kaybetmeden bilinenidir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Teknoloji ve İnsanlar
General FictionTeknolojinin çığır açtığı bu devirde klasik bir aşk kitabı olmayarak bu kitap küçük bir demir parçası asla sevdiklerimizin yerini tutamayacağının öyküsüdür. Sevdiklerinizin değerini bilin onlarla iyi vakit geçirin...