"Sorun değil, bayım. Lütfen kalkın." Onurlu bir şövalye gibiydi başını eğişi. Haysiyeti kılıcını saran onca altın ve yolları süsleyen elmaslardan daha değerliymişçesine elini kalbine bastırmıştı. Parçalanmış pelerinin kızıl altınla süslenmiş tiftikli ilmekleri omzuna dökülmüştü.
"Olmaz, yolcu. Canına kastımın bir bedeli olmalı bir vicdan borcu daha taşıyamaz sırtım."
"Öyleyse anlatın, bayım. Siz kimsiniz? Bu terk edilmiş bölgeye nasıl geldiniz?"
"Dedim ya, çocuk. Ben Soleir, diğer adlarım unutulalı yüzlerce yaz geçti. Hayatım bir anı haline geldiğindem beridir buradayım." Konuştukça eğdiği başından aşağı saçları dökülüyor, ensesini kaplayan altın saçların ardındaki küçük sembol açılıyordu.
"Bana gücünüzü gösterin o zaman. Eğer efsanelerde anlatılan olağanüstüyse size inanacağım."
"Söz verebilir misin yolcu? Korkmayacağına, kaçmayacağına?..."
"Kanım üzerine hem de."
"Ağır yemindir, emin misin?" Kafasını salladım onaylarcasına. Kılıcından destek alarak doğruldu adam. Beyazmışçasına açık mavi gözlerinin etrafı ince yeşil bir hareyle çevriliydi.
"Kılıcımı al, çocuk. Eğer yeminin olur da bozulursa..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
solae
Fantasy☾ Paslı tacıyla bir adam gördüm harabelerin ortasında. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle döndü bana. Omuzlarında kararmış armalar ve sırtında yıpranmış kadife bir pelerin vardı. "Hoş geldin; ülkeme, tahtıma, krallığıma..." ☼ Başlangıç: 𝟘𝟝.𝟘𝟚. 𝟚...