1.BÖLÜM - Kızıl Saçlı

67 14 32
                                    

Saklandığım duvarın arkasından çıkıp telkinli bir şekilde adımlarımı eve yönelttim. Hızlı nefeslerime karşın kalbimde hızlı atarak bana hiç yardımcı olmuyordu. Evime giden yolu ne kadar sevmesem de o yolu kullanmam gerekti. Çünkü bu sokak sessiz, karanlık ve insanların tercih etmeyeceği işlere alet edilmiş bir yerdi. Diğer yollardan gidersem beni yüksek bir ihtimalle görürlerdi. Ellerimi hırkamın cebine sokup ısıtmaya çalışmıştım. Kulaklarım çok üşüyordu, hırkamın şapkasını kapatabilirdim ama bu sefer ellerimi çıkartmam gerekti ve zaten zor ısıttığım ellerimi tekrar soğutmak istemiyordum. Sarhoşların ve belinde silahla dolaşan insanların yanından geçtikçe iyice strese giriyorum. Ve tanımamak için başımı yerden kaldırmadan yürüyordum. Bu geceki heyecan ve korku kotamı doldurduğumu düşünüyorum. Evime yaklaştıkça güvendeydim ve buna dayanarak adımlarımı yavaşlatıyordum. Eminimki yanaklarım ve burnum soğuktan kızarmıştı. Ah! Tabi bir de kulaklarım!
Sırt çantamdan evimin anahtarını çıkartıp titreyen ellerime karşın hızlı bir şekilde kapıyı açmıtım. Eve girdiğimde yüzüme çarpan sıcak havayla mayışmıştım. Üstümdekilerden hızla kurtulup pijama takımımı giydim. Sıcak kahvemi elime alıp cam kenarına oturdum ve kimsenin geçmediği, tek bir sokak lambasının aydınlattığı, yıpranmış evlere dolu mahallemi izlemeye başladım. Baktıkça insanın içi kararıyordu ama buna alışmış ben için değildi bu. Fincandaki son kahveyi de yudumlayıp fincanı mutfağa bıraktım ve yatağıma geçip bölünmemesi için dua ettiğim uykuya bıraktım kendimi.
Çalan telefonumun sesiyle kafamı gömdüğüm yastıktan kaldırdım ve başımda ki dijital saatten saate baktım. 06.25 mi? Hadi ama! Kim beni uykumun en tatlı yerinde uyandırır ki!? Hangi sebeple yani?! Sert bir şekilde telefonu kavrayıp kim olduğuna bakmadan açtım.

"Ne!?"  sesim oldukça sert çıkmıştı ve istediğim de tam olarak buydu. Karşı kulak turmalıyıcı bir kahkaha sesi geldi. Telefonu kendimden hafifçe uzaklaştırıp kimin aradığına baktım. Hadi ama! Şaka yapıyorsunuz! Bu oydu! O lanet herif!
" Günaydın küçük serseri!" sesi oldukça gıcık ediciydi! Ve ben ondan gerçekten nefret ediyorum!

" Ne istiyorsun!" dişlerimin arasından, tıslar gibi konuşmuştum! Ondan iğreniyorum!

"Yapma ama böyle, üzülüyorum" sahte üzüntüsü midemi bulandırmıştı.

" Bu saatte neden arıyorsun! Ne istiyorsun benden lanet adam! İstediğini yaptım!"

Sesi ilk konuşmasına göre daha sert ve ciddi çıkmıştı sesi "Ben daha fazlasını istiyorum!"

"Bir anlaşmamız vardı!" "Evet, vardı! Ama ben anlaşmaya uymak istemiyorum!"

Bunu yapamazdı! " Bana bak lanet herif! Benden o dosyayı çalarsam ve sana getirirsem sana olan borcumu sileceğini ve bir daha bana bulaşmayacağını söylemiştin! Ben o dosyayı sana getirdim! Artık sana karşı hiçbir şekilde birşey yapmam! Seni pislik! "

" Benimle çalışacaksın! Adamım ol! Herşeyi veririm sana! Para! Şehvet! Ne istersen! "

" Ne senin pis paranı ne de şehvet! Hiç birşey istemiyorum! Senden gelecek hiçbir şeyi istemiyorum! "

" Sınırını aşıyorsun! Bu fırsat bir daha ele geçmez küçük serseri! İyi düşün, seni tekrar arayacağım! "

" Ara-"yüzüme kapatılan telefonla sözüm yarıda kalmıştı! Lanet olsun! Bir bu eksikti! Oturduğum yataktan hızla kalktım ve elimi yüzümü yıkayıp okul formamı baştan sağma bir şekilde giydim. Bilirsiniz işte. Gömlek okul formasının dışında, ilk 2-3 düğme açık , kravat bağlanmadan sadece boyuna asılmış bir şekilde. Klasik serseri giyinişi işte. Dolabımdan bir miktar para alıp cebime attım ve sırt çantamı tek omzuma asıp evden çıktım. Kulaklığımı takıp yüksek seste en sevdiğim şarkıyı açıp kapşonumun şapkasını başıma geçirdim. Her zamanki gibi başım yine eğik yürüyordum. Telefonumu cebimde çıkartıp şarkıyı değiştirecektim ama çarpmanın etkisiyle yere düşen küçük bedenle telefonum elimden düşmüştü. Düşen kişiye bakmadan sadece telefonumu alıp adım atmaya devam etmeyi planlıyordum ancak arkamdan gelen cırtlak sesle adımlarımı durdurup topuklarımın üstünde arkama döndüm. Büyük ihtimalle düştüğü için üstü ıslanmış, soğuktan yüzü kızarmış kızıl saçlı ufak tefek ama benim yaşlarımda bir kızdı. Gerçekten büyüleyici bir güzelliğe sahipti. Küçük bedeni sanki üflesen uçacak tarzdaydı.
"Hey, sen! Sana diyorum!" tek kaşımı kaldırıp ona yaklaştım. "Ne demiştin, bücür?" sesimdeki alay bariz belliydi. Ve sinirlenmiş olacak ki dişlerini sıkıyordu, soğuktan da olabilir tabi.

"Bana çarptın ve hiç umursamadan çekip gidiyordun! İnsan yardım eder! Hadi o da yok özür diler!" baygın bakışlarla bakıyordum. Ne çok konuştu öyle. Ve de biraz hızlı.

" Bitti mi? Gidebilir miyim artık?" sinirden olmuş olmalı ki elini sıkıyordu. Ah! Nedensizce onu gıcık etmekten zevk almıştım.

" Ya sen ne kadar gıcıksın! "

" Huyum kurusun! Evet, öyleyim!" gülerek söylemiş olmam onu daha çok kızdırmıştı! Ah! Bu çok zevkli! Omzuma çarpıp yanımdan geçti! Geçerken etrafa yayılan kokusu beni mesh etmişti! B-bu koku harikaydı! Resmen sersemlemiştim. Hafifçe kendimi sarsıp tekrar eski halime döndüm. Şu geçen iki dakika benim için çok farklıydı. Duraklattığım şarkıyı açıp hiç kimseyi takmadan okul yolunu adımladım.

Son SigaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin