▪Harry▪
Soğuk, sanki içime işliyordu. Bundan şikayetçi değilim elbette. Bu soğukta dışarı çıkmayı isteyen bendim ve şikayetçi değilim. Çünkü hoşuma gidiyor.
Hayır, hoşuma giden üşümek değil. Bu soğukta yürüdükçe hissizleşen ellerimi eve döndüğümde ısıtacak biri olmasıydı hoşuma giden. Ama artık o biri yoktu, eve dönünce kollarını belime dolayan narin eller, burnuma küçük öpücükler konduran dudaklar yoktu yerinde. Bu yüzden nefret ediyorum, kendimden, ısınamamaktan.
Bence en güzel ölüm donarak olmalıydı. Mor dudaklar ve melekleri kıskandıracak kadar beyaz bir ten...
Sence bana yakışır mı Annabeth? Yakışır dediğini duyar gibiyim meleğim, biliyorum moru seviyorsun.
⚫
"Harry kalk hadi, gidiyoruz." dedi Zayn belki bininci kez. Aldırmadan örtüye iyice büründüm. Onun sıcaklığına ihtiyacım var, teninin tenimle beraber olmasına ihtiyacım var.
"Hadi ama acıktım." diye sızlanan Niall kollarımdan tutup beni yatağın diğer köşesine sürüklerken pes edip gözlerimi açtım. Odaya dolan güneş ışığı gözlerimi yaktı.
"Tamam, kalktım. Şu işkenceye bir son verin." deyip Zayn'nin telefondan açtığı su sesini kapadım. Aklı sıra su sesiyle çişim gelecek ve yataktan çıkacaktım. Tam bir işsiz.
"Aşağıda bekliyoruz dostum. Hadi." deyip ikiside aşağı inince ellerimi saçlarıma götürüp bir kaç dakika öylece oturdum. Tanrım gerçekten işemem lazım.
Ayağa kalkıp yatağın etrafından dolanırken gözüm her sabah olduğu gibi baş ucumdaki çerçeveye takıldı. Gülümseyen iki yüz, birbirine aşık iki insan. Aşık olduğum kız, belkide bir melekti emin değilim, teni bembeyazdı ve sesi... O kadar yumuşaktı ki o sustuğunda içimde 'Hadi konuştur onu.' diyen sesler susmuyordu. Gözleri en koyu kahverengiydi, içinde kendimi görecek kadar parlaktı ve kirpikleri sanki her teli meleklerin kanatlarından bir araya getirilmişcesine büyüleyiciydi. Saçları parlak kestane rengiydi. Parmaklarımı saçlarının arasına doladığımda burnuma dolan o böğürtlen kokusunu hatırlıyorum. Hiç unutmadım ki, istemiyorum da.
Hergün onu böyle hatırlamak zorundayım çünkü eğer yapmazsam onu unutabilirdim. Ama istemiyorum Anna. Seninle geçirdiğim tek bir dakikayı unutmak istemiyorum. Beni bırakıp kendi cennetine giderken benim cennetimi çaldın. Şimdi cennetim olmadan burası bir cehennem meleğim ve burası inanılmayacak kadar soğuk. Sensiz tam bir soğuk cehennem. Mantıksız değil mi? Sen gidince hiçbirşey mantıklı olmadı çünkü.
"Harry! O koca kıçını kaldır Tanrı aşkına." diye bağıran Louis'i dikkate alıp banyoya girdim ve çıkıp hemen aşağı birkaç lokma birşey yemek için indim. Çocuklar işte, bıraktığın gibiler. Seni özlüyorlar ama benim kadar olamaz. Onlara kızgınım, bana bildiklerini anlatmadıkları için çok, çok kızgınım. Ama yinede içimdeki öfkeyi onlardan çıkarmıyorum, onlara iyi davranmaya çalışıyorum. Ayakta kalmama yardım ettikleri için onlara minnettarım ve her zaman öyle olacağım.
Ben hikayemizi anlatmak için yaşamak istemiyorum Anna. Ben senin yanına gelmek istiyorum. Sadece biraz daha bekle meleğim. Söz veriyorum geleceğim. Biliyorsun, verdiğim her sözü tuttum.
⚫⚫⚫⚫⚫⚫⚫⚫⚫⚫
Loved You First'ü dinlerken aklıma gelen bi fic. One shot olarak düşünüyorum ya da kısa hikaye şöyle on bölümlük gibi...
Ya da bilmiyorum belkide silerim.
Nasıl buldunuz, sizce ne yapayım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loved You First
Fanfiction❝Bence en güzel ölüm donarak olmalıydı. Mor dudaklar ve melekleri kıskandıracak kadar beyaz bir ten... Sence bana yakışır mı Annabeth? Yakışır dediğini duyar gibiyim meleğim, biliyorum moru seviyorsun.❞ © Tüm hakları saklıdır.