Her şey orta çağda Hademya Kralı'nın katı kuralları ve sonunu düşünmeden en güçlü şövalyesi Park Chanyeol'e verdiği emirle başlamıştı. Bu şövalye Kralınaysa oldukça sadıktı ve her emrini sorgusuz yerine getirmek için yaşıyordu. İçinde zerre merhamet barındırmayan Kral, onu severdi.
"Halkımız onun sayesinde bir karanlıktan kurtulacak. Onun sayesinde, saklanan cadı hak ettiğini alacak. Bunun bir ödülü elbet olacak, onurlandıralacaksın asker." Kral coşkuyla bağırıp askerini tebrik etti. Chanyeol'ün selam vermesinin ardından Cadı'ya döndü. Halkın 'Kralım çok yaşa' tezahüratları arasında hırsla süzdü kadını locasından. "Sen cadı, çoktan ölümü hak ettin. Bu topraklarda istenmiyorsunuz, benim krallığımda haddinden fazla nefes aldın." Öfkeyle söyledi, sesinde bir gram merhamet yoktu acımasız Kral'ın.
"Hepiniz Tanrı'nın lanetine mahkum kalacaksınız. Masum her ruh bir gün tam tepenize çökecek. Hepiniz acıyla kıvranarak öleceksiniz. Sen Kral, nefesin son bulduğunda bunun için şükredeceksin." Genç kadın tüm gücüyle bağırdı. Söyledikleri kimsenin umrunda olmadığı kadar gerçekti ama halk onu sadece taşlamıştı. Kral duymazdan gelerek Chanyeol'e ateşi yakmasını emretti. Bu onun zaferiydi. Genç şövalye meşaleyi alıp odun yığınına yaklaştı, son kez günlerce aşkla kandırdığı Cadı'nın gözlerine baktı. Öfke ve nefretten başka bir şey yoktu. "Bu topraklara ait değilsin üzgünüm, umarım bir gün ruhun huzuru bulur. Bir daha hayata geldiğinde, bu lanetten kurtulursun." Büyüsünü kastederek fısıldadı şövalye ve meşaleyi odunların arasına attı. Acımasız olduğu kadar bir kalbi de vardı ama onu kendi lanetinden korumaya yetmemişti.
"Kurtulacağım ama seni de peşimden sürükleyeceğim." Alevler yükseldiğinde ve içinde kadının acı çığlıkları duyulduğunda, Kral'ın emriyle kendisine aşık edip yakalattığı cadı, kazığa bağlanıp yanarken Chanyeol'ü de yangınına çekmişti. Herkesin korktuğu bu askerin sonunu alevler getirmişti. Büyücü çektiği tüm acının lanetini ona kusmuştu alevler içinde. Çığlıkları arasında döküldü laneti dudaklarından. "Sen Park Chanyeol, yıllarca acı içinde yaşayacaksın." Zevkle söyledi Cadı. Onunla beraber yanan Chanyeol'ün acı çığlıkları duyuldu. Kimse onu kurtarmaya yeltenemiyordu. Dehşetle dinlediler kahramanlarının çığlıklarını.
"Yıllarca katili olduğun her ruhun acısını yaşayarak her gün öleceksin ama nefes almayacasın ama hayatta kalmaya devam edeceksin." Kadının gözleri simsiyah olduğunda bir kez daha bağırdı. "Ta ki bu kömürleşen kalbini seveni bulana kadar, işte o kişi senin gerçek ölümüne sebep olacak. Kalbin bir tek onun tarafından ölmeyi kabul edecek. Bir aşk kalbine büyülü kılıcını saplandığı an yok olacaksın ama birinin seni öldürmesine asla izin vermeyeceğim." Kadın yandan bir gülümseme sundu. "Yaşamak, sana ölümden daha ağır bir ceza. Seni yalnızlığına mahkum ediyorum Park Chanyeol." Kahkaha attı zevkle.
"Kimse tarafından sevilmeyeceksin, sonsuza kadar yalnız kalacaksın. Buna izin vermeyeceğim, kimi seversen boğazında ellerim olacak." Kadının karanlığı Park Chanyeol'ün bedenini ele geçirdi. Ruhundaki her zerresi karanlığa bulandı. Kalbi kömüre döndü. Merhameti kül olup alevlere karıştı. Nefesi sonsuza kadar durdu. Gözleri o an kızıla çaldı, karanlık tüm yüzüne yayıldı. "İnsanların ruhlarına muhtaç yaşayacaksın acı çekmemek için. Kokulacaksın her daim, yanına yaklaşmaya korkacaklar, adını anmaya korkacaklar." Lanetin her zerresinden zevk alıyordu ellerindeki adam acıyla kıvranırken. "Sen asla ölmeyip, aşkı hiç bulamayacaksın. Sen artık karanlığın ve ismini üç kez söyleyip seni çağıran herkesin kölesi olacaksın." Boğazına yapıştı cadı, teni artık kemikten ayrılacak kadar yandığında.
"Ve ben hep aklında olacağım. Sen artık karanlığın ta kendisisin Chanyeol. Sığınmak istediğin her yerden sürüleceksin. İnsan formun bile barınmana yetmeyecek, benim lanetim hep üzerinde olacak." Son sözü çığlıklarına karıştı ve alevlerin içinde buharlaştı kadın. Chanyeol alevlerin içinden fırlayıp, yüz üstü yerde sürüklendi. Zırhı delik deşikti, vücudunda yanıklar vardı ve hızla kapanıyordu. Emrindeki askerler ona yaklaşıp korku ve şaşkınlıkla baktılar, Chanyeol'de bir hayat belirtisi yoktu, nefes almıyordu ama iyileşiyordu. Kral dikkatle askerlere baktı, halk sesizdi. Herkes kahramanlarından bir ses bekliyordu. Bir asker cesaretle komutanına yaklaştı. O an kömür karası olmuş kılıcını fark etti, üzerinde dilini bilmediği şekiller vardı. Yüz üstü yatan adamı çevirdiğinde karşılaştı manzara dehşete kapılmasına sebep oldu. Yüzündeki ölü ağaç dalı gibi kızıl lekeler, tek gözünden başlayıp o hizadan boynu doğru iniyordu. Kirpikleri beyazlamıştı, teni ise en az kirpikleri kadar solgundu.
Bir ölüden farkı yoktu, asker ona yaklaşıp eğildi. Nefesini kontrol etmeye çalıştı, gerçekten nefes almıyordu. Geri çekileceği sıradaysa kendi nefesi kesildi. Chanyeol boğazına yapışıp gözlerini açtı. Asker nefes almaya çalıştı ama imkansızdı. İblis yerden yükseldi, halk çıklıklarla kaçmaya çalıştı. Geri kalan askerler Krallarını korumak için savaş moduna geçtiler. Chanyeol'ün kızıl gözleri ellerindeki askerle buluştu. Zerre merhameti kalmamıştı, kuvvetle kesti adamın nefesini. Çatal diliyle kendi dudaklarını yalarken tısladı. "Ruhuna ihtiyacım var." Alayla sırıttığında can çekişen askerin gözleri simsiyah oldu, kendi kızıl gözleri parladı ve kurbanı gözler önünde eriyip buharlaştı. Chanyeol yenilenmişcesine güldü. Vücudundaki yanık izleri tamamen iyileşti. Yere inip diğer askerlerin karşısına dikildi, hiçbir korkusu yoktu.
"Öldürün, öldürün onu." Diye emretti Kral. Askerler aldıkları emirle darbe için hazırlandılar sahte korkusuzluklarıyla. Chanyeol alayla güldü tekrar, ona karşı koyamazlardı. Tek el hareketiyle askerlerin silahları buharlaştı. Herkes dehşetle onu süzdü, halk sessizdi. Kral'ın locasına doğru ilerlerken tüm askerlere diz çöktürdü karanlık büyüsü. Hiçbir asker bedeninin kontrolünü sağlayamıyordu o an. Kral bile yerine sabitlenmişti, kaçış yoktu onun için. "Nankörsün Kral Wang, oysa ben senin için yıllarca çabalamışken." Locaya adım attığında Kral'ın karşısına dikildi.
"Sen o değilsin, Sen artık Park Chanyeol değilsin iblis. Sen topraklarımda olmayı hak etmiyorsun." Öfke ve cesaretle bağırdı Kral. Ardında saklanan oğlu ağlıyordu. Chanyeol duyduğu ile ifadesizce küçük çocuğa baktı. "Ondan uzak dur, yoksa seni ellerimle öldürürüm." Diye bağırdı Kral oğlunu korumaya çalışarak. Küçük prensin o çok sevdiği komutan şu anda korkutucuydu. En çok sevdiği adam onun kabuzu olmuştu.
"Benim tutsağım olarak dilin fazla uzun Wang." Küçük Prens'in varlığını umursamadan daha da kızıllaştı gözleri, Kral'ın ruhunu söktü saniyesinde. Çocuk korkuyla olduğu yerde bağırdı, gözlerinin önünde babasını kaybetti, Kral bir anda buhar oldu tüm halkın ve oğlunun önünde. Chanyeol gurur duymuşçasına ellerini ve boynunu çıtlattı, herkesin bildiği insan formuna büründü, gözleri normale döndü, yüzünde var olan her iz yok oldu. Prens'e yaklaştı, tüm korkutucu görüntüsü kaybolmuştu. Tamamen Prens'in sevdiği Chanyeol'dü o an.
"On beş yaşında tahta geçeceksin Eun-sun, umarım babanın yolunu izlemezsin küçüğüm." Tonu emir verir gibiydi ama o küçük çocuğa karşı her zaman şevkatliydi. Küçük çocuk titriyordu, herkesin şaşkın bakışları Park Chanyeol'ün üzerindeydi. "Olur da bir daha karşılaşırsak diye söylüyorum küçüğüm, iyi geçinelim." Alayla gülüp gözler önünden kayboldu bu sözleriyle. Halkça merhametli o adam artık herkesin korkulu rüyasıydı. Adı anılmayacak olandı..
###
Helüüüi ben geri döndüm🥳 Baktım ki yazmak benim sığınağım güvenli evim bende dedim patlatayım yeni karakterler yeni hikayeler. ❤️
DÜNYAMA TEKRAR HOŞGELDİNİZ 🌼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Darkness/chanbaek
FanfictionSon satırları şunlardı genç Kral'ın; Aslan'ın beyazı sonunda karanlığa boğuldu..