LAST HURRAH

437 40 55
                                    

[ 1. BÖLÜM: Ben Normal Bir Katil Değildim ]

Üzerimdeki gözlere rağmen yürümeye devam ettim. Evime gitmek istiyordum. Ama uzak olan evime varana kadar birçok insanın daha bakışlarına maruz kalacağımı biliyordum. Bir taksi paramın bile olmamasına üzülüyordum. Ya da bir ailemin olmamasına mı üzülmeliydim? Hayır onlara üzülmemem gerektiğini biliyordum. Beni lanet bir çöp yığınının üzerinde bırakıp gitmiş insanlardan bahsediyoruz. Canları cehenneme.

Hızlı adımlarım ile arkamdaki karakolu geride bırakmaya devam ediyordum. Tüm polisler artık beni tanıyordu ve sanki her an birini öldürecekmişim gibi üzerime bakışlar gönderiyorlardı. Acaba gerçekten katil olan insanlar bu bakışlara nasıl dayanabiliyorlardı ya da birini öldürecek nefreti kendilerinde nasıl bulunduruyorlardı? Anlamak oldukça zordu.

Yanımdan geçen küçük kız çocuğu ile göz göze geldik o an. Minik gözleri nefret barındırıyordu. O temiz kalp bile benim katil olduğuma inandırılmıştı.

Herkes böyle inanmışken kendi doğrularıma bile inanmakta zorluk çekiyordum. Katil değildim. Bir insanı öldürdüğümü unutacak kadar kafayı sıyırmamıştım. Şizofren olsaydım zaten test sonuçları ile anlaşılırdı. Peki insanlar nasıl bu kadar çabuk inanıyordu. Şuan hapiste olan kişilerin bazıları belki de gerçek suçlular bile değildi.

Adalet denen şeyin artık nasıl işlediğini, bilmiyordum.

Hatta bazı savcıların ve hakimlerin satın alındığı ile ilgili birçok haber görmüştüm televizyonda. Eninim ki doğruydu. Çünkü para her şeydi. İnsanlar paran varsa seni umursuyordu. Parasız olan beni kurtaracak doğru düzgün birini bulmanın imkanı var mıydı? O yüzden 5 ay suçsuz hapiste kaldım. Suçsuz olduğunu söylemesine rağmen yıllarca orada kalanlar da vardı. Hepsine inanmak mümkün değildi ama bazıları benim gibiydi. Kurbandılar.

Kurban seçilmenin o kadar zor olduğunu düşünmeyin. "Dünyada milyarlarca insan var ve suçsuz olmama rağmen suç bana mı kalacak, imkansız." 5 aylık süreçte hiçbir şeyin imkansız olmadığını öğrendim. Bu da değildi.

Çünkü kaybedenseniz, kaybetmeye devam edersiniz.

Benim için bu kesinlikle geçerliydi. Diğer insanlarda da böyle miydi, bilmiyorum.

Çabalıyordum. Artık kaybetmemek için, kazanmak için.

Her zaman kaybedemezdim.

Bir kez olsun kazanmam gerekiyordu. Dünya'ya, insanlara karşı.

Nefret duygusunu çok iyi öğrendiğimi söylemiş miydim? Hiç tatmadığım kadar tadıyordum. Öğrenmem gayet normal sanırım. Sonuçta her yanımdan geçen insandan aynı duyguyu barındıran bakışlar alıyorum. Saf nefret.

Kore'de oldukça ünlü ve bir o kadar da sevilen iş adamını öldürmek ile suçlanan kim olsa aynı bakışları alırdı. Sevilen birini öldürmeseniz bile ona zarar vermeniz nefrete yetiyordu doğrusu. Çabuk açığa çıkan bir duyguya dönüşmüştü. Etrafta bu kadar çok insanın öldürülmesine şaşmamalı.

Hava gittikçe kararmaya başlıyordu. Kar bulutlarının arkasında biraz belli olan güneş aşağıya doğru çekiliyordu. Pastel turuncu rengi yok oluyordu. Ayın hafif gölgesi düşmüştü bile gökyüzüne. Ben ise halen yürümeye devam ediyordum. Şehir merkezinden uzak olan evime lanet ettim. Oysaki severek almıştım ama benim için kabusu getirmişti. Issız bir yerde işlenen cinayetten kimin haberi olurdu ki? Yani gerçek katili bulmak daha zordu. Evim orada olmasaydı, bu suç üzerime kalmazdı gibi hissediyorum. Ama ıssız, sessiz ve sakin yerleri seviyordum. Arka bahçemin yakınlarında bir cinayet işleneceğini düşünememiştim. Hem nereden aklıma gelecekti ki.

LAST HURRAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin