Kim Doyoung
Hastaneye girdiğimde endişe ile elim kot ceketimin uçlarını bulmuştu. Fısıltı halinde tekrar ediyordum, umutmamam gereken sayıları, koridorda yürürken. "512. oda, 512. oda 512.." Bu sayıdan önce gelenlerde gözlerimi gezdirip en sonunda 5, 1 ve 2 sayılarını gördüğümde hızlı bir nefes çektim içime. O geceyi saymazsak ilk defa Jaehyun ile yüz yüze gelecektik. O geceyi saymamamın sebebi neredeyse hiç konuşmamızdı. Onu öptükten sonra - ya da öpüşmek mi demeliydim?- beni sevdiğini söyleyip gitmişti ve üç gündür onu görmemiştim. Özlemiştim, gerçekten. Kapıyı tıklattım ve cevabı beklemeden içeriye daldım.
Keşke bekleseydim, keşke birden girmeseydim, keşke kendimi hazırlasaydım. Çünkü Jaehyun kapıya dönük bir sandalye de oturuyordu ve benim geldiğimi farketmemişti bile. Avuçlarına dökülen saçlarına bakıyordu, ağlayarak. O an ciğerim parça parça olup dudaklarıma yükseldi, konuşsam kan kusacaktım belki. Nefes alamadım. Sadece ona doğru bir adım attım. Başını kaldırdı, göz göze geldik. Gülümsedi, güneş selama durdu, bulutlar güzelliğini kıskandı, çiçekler yeni bir şarkı tutturdu. Ah Jung Jaehyun, ne güzelsin sen öyle.
Ben görmeyeyim diye avuç içleri ile hızlıca ıslak yanaklarını kuruladı. Bu kadar aciz ve acı doluyken bile beni düşünüyordu, oturup ağlamak istedim. Bağıra bağıra ağlayıp, oracıkta can vermek istedim. "Doyoung, güzelim, hoş geldin." Ayağa kalkıp bana yaklaştı. Onun hamlesini beklemeden hızlıca sarıldım. Bir daha sarılmayacak gibi. Karşılık verdi, aynı hisle.
"Hoş buldum, sevgilim." Gözleri hala yaş ile parlıyordu, elimi yanağına götürüp okşadım. Sonra uzanıp usulca elmacık kemiklerine bir öpücük bıraktım. Gözlerini sıkıca kapattı o an, kipriklerine tutunan yaşlardan birisi benim dudaklarımı ıslattı. "Seni seviyorum," dedim. Ellerine uzandım, sağ avucuna bir öpücük bıraktım. Hala tuzlu gözyaşı ile nemli olan avuçlarını öptüm defalarca.
Sonra onu arkaya doğru hafifçe ittim ve beraber yatağına oturduk. Başını omzuma yasladı. "Saçlarım gidiyor, Doyoung. Aslında kemoterapiye ilk başladığımda kesmem gerekiyordu ama asla cesaret edemedim. Bu yüzden doktorum beni çok azarladı. Ama ona dedim ki, 'sevdiğim adamın karşısına çıkma cesareti bulabilirim. Onun karşısına kel bir şekilde çıkamam, saçlarım olmazsa beni sevmez belki, en azından onunla görüşene kadar kalsın saçlarım.' dedim. Kabul etti. Şu çekmecede bir tıraş makinesi var, doktorum bıraktı ama asla alamadım onu elime, yapamadım."
Ağlamamak için kendimi sıktım. Ben yokken nasıl zamanlar geçirdin Jaehyun? Ne kadar acı çektin, ne kadarını göğüsledin?
Gülümsedim ama sahte. "Beraber yaparız." dedim. Tezcanlı olup, hemen ayağa kalktım ve gösterdiği çekmecenin içinden bahsettiği tıraş makinesini aldım. "Birlikte yaparız, Jaehyun, ben keserim saçlarını." Cevap vermedi. Onu tekrar sandalyeye oturttum. Arkasına geçtim ve mekanik makineyi tuşuna dokunarak çalıştırdım. Titrek ses ile çalışan makineyi kahverengi saçlara doğrulttum.
Saç telleri tek tek ayaklarının dibine dökülürken, omuzları sarsılıyordu. Ben.. Ben ağlamaktan buğulaşmış gözlerimle görmeye çalışıyorum. Dikkatlice bitirdiğimde, öne geçtim ve önünde diz çöktüm. İkimizinde kızarmış gözleri birbirine kenetlenirken, mekanik makineyi tekrar çalıştırdım ve umursamadan kendi saçlarımı sağdan soldan geçerek tıraş ettim. Düzensiz olması bir gram sikimde değildi. Ellerimi tutmaya çalıştı ama durmadım. Benim saçlarımda onunkilerle ayak ucumuzda karışırken, uzanıp bir elini tuttum ve tüm parmaklarını öptüm. "Eşitiz, Jaehyun."
-
büyük ihtimal bir daha bu kadar uzun bölüm ve düz yazı olmaz.
ve yazarken ağladığım saçmalığı ile sizi baş başa bırakıyorum.
elimden düz yazı ancak bu kadar geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
night [ tamamlandı]
Short Storyjaejung: bir gece, saçlarını savurarak kapımın önünden geçip gittin güzelim ve şimdi, ben ölüyorum.