GİRİŞ

12.9K 756 831
                                    

//Bir Visalin Peşinden//

Kitabı okumaya başladığınız tarihi buraya bırakırsanız çok sevinirim.

Not: Bu kitap Bir Rüyanın Peşinden isimli kitabın devam kitabıdır. Öncelikle ilk kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Keyifli okumalar!

***

Eğer karanlık bir yolun sonunda tutunabilecek bir umut ışığının olmamasından daha kötü bir şey varsa o da insanın umut beslediği ışık tarafından hüsrana uğramasıdır. Bu akşam karanlık bir odada oturup gözünü bir an bile kırpmadan karşısındaki televizyona bakan yaşlı adam, hayatı boyunca defalarca hüsrana uğramış, kandırılmıştı. Hem de bu fani hayatta herkesten ve her şeyden çok sevdiği kadın tarafından: Leyla'sından. 

Yaşlı adam sağ elinde tuttuğu içki kadehini az sonra kıracağından habersiz, keskin bir dikkatle sunucunun dudaklarından dökülen uğursuz kelimeleri dinliyordu. Bunu yaparken dişlerini sıkmış, sol eli de çoktan yumruk şeklini almıştı. Kahverengi gözlerinde kin ve nefret karışımından oluşan ürkütücü bir ifade vardı ve yaşlı adam çok iyi biliyordu ki bu ifade uzun bir süre gözlerinden silinmeyecekti. 

Adamın birkaç adım arkasında duran genç oğlu, kumandayla televizyonun sesini yükseltti ve ekrandaki haber spikerinin dudaklarından şu cümleler döküldü: 

"Sayın seyirciler, yayınımıza bir son dakika haberiyle devam ediyoruz. Yaklaşık iki buçuk sene önce kimliği belirsiz biri tarafından suikasta uğrayan ve bu süreçte yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren ünlü iş adamı Ali Akarslan, bu sabah gözlerini araladı. Doktorlar tarafından hayati fonksiyonlarının hızla iyiye gittiği söylenen Ali Akarslan'ın birkaç hafta içinde taburcu olacağı söyleniyor. Güzel haberi alır almaz üç oğlu hastaneye koşarken, gözler eşi Leyla Akarslan ve uzun zaman önce otizm teşhisi konulan oğlu Erdem Akarslan'ı aradı. Türkiye'nin sayılı zenginlerinden biri olmasının yanı sıra, yaptığı hayır işleriyle de adından sürekli söz ettiren Ali Akarslan'ın aramıza sağlıkla dönmesini biz de içtenlikle temenni ediyoruz." 

Sunucunun gülümseyen yüzünün ardından, ekranda kır saçlı bir doktor ve basın mensuplarından oluşan bir kalabalık belirdi. Ali Akarslan'ın doktoru olan adam, iki buçuk yılın ardından gerçekleşen bu durumu bir mucize olarak tanımlıyor, böylesine uzun bir sürenin ardından yeniden gözlerini aralayabilmesini, Ali Akarslan'ın her açıdan güçlü oluşuyla ilişkilendiriyordu. 

Yaşlı adam, kadehinden bir yudum aldı ve basın mensuplarının hararetli sorularını sakince cevaplayan doktoru dinlemeye devam etti. Gözünü kırpmadan, nefes almadan ve içten içe nefretin zehriyle kuşanan yorgun ruhuna aldırmadan... 

Ekranda, doktorun konuşmasıyla eş zamanlı olarak Ali Akarslan'ın üç oğlunun hastaneye geliş görüntüleri de vardı. Yaşlı adam zaten çok iyi tanıdığı üç adama aynı saf nefretle bakarken kaşları, Çağrı'nın silueti ekrana geldiği sırada biraz daha çatılmıştı.Adam olduğu yerde doğruldu, sinirden genişleyen burun deliklerinden sesli bir nefes verdi ve tiksinircesine karşısındaki ela gözlü genç adama bakmaya devam etti. 

Her açıdan babasının bir kopyası olan Çağrı, öyle ki yaşlı adam ona baktıkça geçmişte defalarca yenildiği Ali'ye bakıyormuş gibi hissediyordu, diğer Akarslan erkeklerinden çok daha ayrı bir yerdeydi onun için.Yaşlı adam, çok uzun yıllardır geçmişin intikamını alacağı o nihai günün gelmesini bekliyordu. Ali Akarslan, her ne pahasına olursa olsun geçmişte yaptıklarının bedelini çok ağır bir şekilde ödeyecekti. Bu sefer çok sevdiği oğlu Çağrı da onunla birlikte gidecek, cehennemin karanlık dehlizlerinde baba oğul birlikte yanacaktı. Hak ettikleri buydu.

"Zamanın birinde çok güçlü bir aslan ailesi yaşarmış..." 

Genç adam, babasının yüzündeki öfke nöbetini fark edip kendini bildi bileli babasından dinlediği masalı anlatmak üzere dudaklarını araladı."Bu aile öylesine güçlüymüş ki değil orman, tüm kâinat onlardan korkarmış. Her ne isterlerse yapar, neyi isterlerse yok eder, neyi isterler ise var ederlermiş... Sonra, bir gün bu aslanlardan birinin yolu güçsüz bir ceylanla kesişmiş. Ceylanın ne ona sahip çıkan bir ailesi ne de sığınabileceği bir dostu varmış. Hayatında olan tek kişi, güçsüz bir kurtmuş ama o da zaten o sıralar çok uzaklardaymış... Ceylan aslanın karşısında savunmasız kalmış ve onun merhametine sığınmış. Ama aslan bu ya, elbette ceylana merhamet etmemiş ve onu görür görmez kendine bir av olarak seçmiş. Ne ceylanın itirazını umursamış, ne onun kaçmasına izin vermiş ne de ona başka bir seçenek tanımış... Ceylanın aslana yem olacağı o lanetli gün, güçsüz kurt tesadüf eseri ormana çıkagelmiş. Karşısındakinin ne kadar güçlü ve yenilmez olduğunu umursamaksızın pençelerini aslana savurmayı düşünmüş. Ama aslan, tükenmez gücünün yanı sıra o kadar adi ve kurnazmış ki kurtu savunmasız bırakan bir tehditle kolayca geri savurmuş ve zaferinin tadını güle oynaya çıkarmış." 

Yaşlı adam, elindeki kristal bardağı var gücüyle sıktı. Kahverengi gözleri zifiri bir karanlığa bürünmüş, yüzündeki tüm kaslar gerilmişti. Bir yandan oğlunun sarf ettiği cümleler, bir yandan da televizyondaki haber, onun için sırtına saplanan keskin birer hançerden farksızdı. Sadece iki buçuk yıl, diye düşündü... Ali Akarslan'ın yaptığı tüm kötülüklerin bedeli iki buçuk sene öylece uyuyup hiçbir şey olmamış gibi yeniden hayatına devam etmek olmamalıydı. Olamazdı! Uçsuz bucaksız kâinatta bile bunun adil olmadığına herkes gözü kapalı yemin edebilirdi.

"Zaten güçsüz olan kurt, canından çok sevdiği ceylanın, aslana av olmasıyla iyice güçsüzleşmiş ve ne yapacağını bilememiş. Kurt, aslandan korkmuyormuş. Aslanın yapacaklarından, yapabileceklerinin vahşetinden korkuyormuş. Bir kere bu korkuyu yok saymaya çalışmış ama bunun bedeli de kurt için babasının adice öldürülmesiyle sonuçlanmış. Elbette aslan tarafından... Ve o acı günde kurt kendi kendine bir söz vermiş. Belki doğası gereği asla bir aslanla savaşabilecek güce ulaşmayı başaramazmış ama en azından o güce yaklaşmayı deneyebilirmiş. Bu çok uzun yıllar alırmış belki, bu uğurda pek çok şey kaybetmesi gerekirmiş, hatta belki de bu süreçte kendi benliğini bile unuturmuş ama kurt elbet bir gün aslanın karşısına çıkmayı tekrar deneyebilirmiş. Bu sefer çok daha güçlü, çok daha hazırlıklı ve aslanın tüm zayıf noktalarını iyice öğrenip onu nereden vuracağını bilerek..." 

Genç adam, babasının yanına oturdu. Çocukluğundan itibaren kulağında yer eden bu masal, bugün itibariyle gerçeğe dönüyordu işte. Babasının bir türlü almayı başaramadığı intikamı genç adam her ne olursa olsun alacak, onun yıllardır ıstırap çeken ruhunu huzura erdirecekti. Eğer Akarslanlar karanlık bir lanet ise genç adam da lanetli olmaktan ve lanet saçmaktan zerre kadar gocunmuyordu. Tek istediği, intikamla bilenmiş bir adamın oğlu olarak dünyaya geldiğinden beri geçen tüm o karanlık yılların bir hiç uğruna yaşanmamış olmaması ve nihayet babasının zafer şarabından bir yudum almasıydı. 

"Baba," dedi genç adam hırsla. "sana söz veriyorum bu savaşı kazanan taraf biz olacağız. Vakti geldiğinde onları öyle yıkıp paramparça edeceğiz ki ileride kimse dünya üzerinde Akarslan diye birilerinin yaşadığını dahi hatırlamayacak. Sana söz veriyorum baba. Geçmişin intikamını sen ve ben birlikte alacağız ve her şey son bulduğunda, Ali Akarslan ve oğulları canları için karşımızda diz çöküp bize yalvaracaklar." 

Yaşlı adam, tam bu esnada elindeki bardağı hiç düşünmeden televizyona doğru fırlattı ve bardak saliseler içinde paramparça oldu. Ekranda, Akarslanların mutlu diye tanımlanabilecek bir aile fotoğrafı vardı. Adam, oğlunun da dediği gibi çok yakında, diye düşündü. Çok yakında ne bu fotoğraf karesinde olup da yüzü gülebilen bir siluet olacaktı ne de Akarslan soyadını taşıyıp da ölümün pençesinden kurtulabilecek herhangi biri... Adam, burnundan sesli bir nefes daha verdi.

Kader bu kez ağlarını kurtların galibiyeti için örmüştü ve aslanlar bu kanlı mağlubiyetten kaçmayı başaramayacaktı. Dünya üzerindeki kimse ama hiç kimse bu kaderin akıbetini değiştiremeyecekti.

***

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 27, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Visalin PeşindenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin