jaehyun duyduğu zil sesiyle irkilerek gözlerini açtı. yatağının yanına eğilerek telefonunu aldı ve saate baktı. cumartesi gecesiydi, saat ikiye geliyordu.
bu gece de, ne zaman duygularından patlayacak gibi hissetse yaptığı gibi kitap okuyarak düşüncelerini dağıtmayı denemişti, ama kitaba odaklanamamıştı bile. o da sadece uyumaya karar verip yatağa girmişti fakat pek de başarılı olduğu söylenemezdi.
şimdi ise, gecenin ikisinde biri kapısını çalıyordu ve jaehyun bu saatte uyumayıp kapısına gelebilecek tek bir deli tanıyordu. eğer onu görmezden gelip kapıyı açmazsa pes edip geri gitmeyeceğini de iyi biliyordu.
iç çekerek yataktan çıktı. kapıyı açtığında gördüğü yüz onu şaşırtmamıştı. lee taeyong; dağınık saçları, kızarık kulakları, soğuktan titreyen elleri, ve büyümüş gözleriyle karşısında duruyordu ve bu haliyle bile çok yakışıklı görünüyordu.
"saatten haberin var mı senin?" diye sordu jaehyun uykulu bir şekilde.
taeyong cevap vermedi. büyülenmiş gibi jaehyun'a bakıyordu.
"çok güzelsin." diye fısıldadı sessizce.
"evine git taeyong, uyumak istiyorum."
"ben de uyumak istiyorum jaehyun, ama aklımdan çıkmıyorsun."
jaehyun bir an için oturup ağlamak istedi. nedenini bile bilmiyordu artık, sadece yorulmuş hissediyordu. ama soğukkanlılığından ödün vermeden sakince konuşmaya devam etti.
"eğer devam ettirilmesi gereken bir ilişkimiz olsaydı hiç ayrılmazdık taeyong. sen kalbimi yüzlerce kere kırdın ve şimdilik pişmansın. diyelim ki affettim, ondan sonrası ne olacak? gerçekten değişeceğinin garantisini verebilir misin?"
"jaehyun, ben-"
"kabul et artık, taeyong. ben diğer eski sevgililerinden farklı değilim. özel bir yanım yok. en az birkaç ay sonra başka birinden hoşlanmaya başlayıp beni unutacaksın, ben de kendi yoluma gideceğim."
taeyong'un pişman yüz ifadesi ve kızarmış yanakları gitmiş, yerine çatık kaşlar ve hayal kırıklığı dolu bir bakış gelmişti.
"özel değil misin?" diye sordu alaylı bir şekilde. sonra devam etti, "jaehyun, ben daha önce senden başka kimsenin kapısına gece ikide özür dilemek için gelmedim."
kararlı ve kızgın ses tonu, ıssız sokaklarda yankılanıyordu.
"ben, daha önce senden başka kimseyi düşünmekten uyku sıkıntısı çekmedim. senden başka kimsenin eski sevgilisini onu aldattığı için dövmedim. senden başka kimseyi özlediğim için geceler boyunca uyumak yerine ağlamadım. senden başka kimseye ailevi sorunlarımı anlatacak kadar güvenmedim. senden başka kimse hasta olduğunda ona bakmak için okulu ekmedim. senden başka kimsenin ağladığını görmekten kendim de ağlayacak kadar etkilenmedim. senden başka kimse beni her öptüğünde kalp krizi geçirecek gibi hissetmedim. senden başka kimseye 'sevgilim' demekten bu kadar zevk almadım. jung jaehyun, ben senden başka kimseye bu kadar aşık olmadım."
taeyong derin bir iç çekti ve yanağından aşağı süzülen göz yaşlarını hızlıca sildi. "sen ise kalkmış, bana özel olmadığını söylüyorsun."
jaehyun cevap veremedi. ne söyleyeceğini, daha doğrusu ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. hatta ne hissettiğini bile bilmiyordu.
"bilmiyorum taeyong, özür dilerim. ne hissettiğimden bile emin değilim. şu anda sadece yorganıma sarılıp gece boyunca ağlamak istiyorum-"
bir anda belinin etrafına dolanan kollar, jaehyun'un sözünü kesti.
eskiden ne zaman ağlasa, taeyong sevgilisini iyi hissettirmek için yapabileceği en iyi şeyin bu olduğunu düşünüp ona sıkıca sarılırdı. şu an sarılmasının amacı da buydu muhtemelen ama aksine bu jaehyun'un daha da bok gibi hissetmesini sağlamıştı, çünkü son üç hafta boyunca ona hiç sarılmamış olmanın verdiği eksiklik hissini daha yeni fark ediyordu.
onu ne kadar özlediğini daha yeni fark ediyordu.