içeri girip, üzerinden fırtına geçmiş gibi görünen salondaki koltuklara oturduklarında taeyong hala titriyordu.
"evin niye bu kadar soğuk?" diye sordu halsiz bir şekilde jaehyun'a bakarak.
"ev soğuk değil ki." jaehyun aklına gelen olasılıkla duraksadı. yavaşça taeyong'a yaklaştı ve elini taeyong'un alnına koydu.
"ateşin var senin..." bir süre durup taeyong'a baktıktan sonra konuştu. "sana inanamıyorum taeyong. tanrı aşkına, on dakika dışarıda bekleyerek soğuk almayı nasıl becerebildin?" tabii ki taeyong'un zayıf bir bünyesi olduğunu ve kolayca hasta olabildiğini biliyordu, ama canı bilmiyormuş gibi yapmak istemişti. "gerçi kışın ortasında gecenin bir körü kalkıp dışarıya çıkarsan olacağı bu tabii, gerizekalı."
taeyong kaşlarını çatıp kollarını birbirine bağladı. "iki saat kapıda bekletmek yerine içeri alsaydın böyle olmazdı. hemen de beni suçla zaten."
jaehyun hafifçe gülümsedi, bilerek taeyong'un sinirini bozmayı özlemişti. eskiden bunu çok yapardı çünkü taeyong ne zaman sinirlense kaşlarını çatıp kollarını birbirine bağlıyordu ve böyle yaptığında küçük, tatlı bir bebeğe benziyordu. (tabii bu jaehyun'a sinirlendiği zamanlarda yaptığı bir şeydi. jaehyun, taeyong başkalarına sinirlendiğinde bundan çok daha korkunç olduğundan adı gibi emindi.)
"neyse, git duş al. ben de bitki çayı yapacağım, onu da içtikten sonra ateşin düşer."
taeyong bağlı kollarını sıkılaştırdı. "istemiyorum."
"istiyor musun diye sormadım zaten, çocuk gibi davranmayı kes."
"yanımda temiz kıyafet yok."
jaehyun gözlerini devirdi. "ayrılalı üç hafta falan oldu taeyong. dolabımın yarısı hala senin kıyafetlerinle dolu."
taeyong ayağa kalkıp uflayarak banyoya doğru yürüdü. tam kapıyı açacakken birden bire durdu ve jaehyun'a döndü.
"ceketimi çöpe attığını söylemiştin? ceketimi attıysan, niye diğerleri hala duruyor?"
"o ceket mesaj atmak için bir bahaneydi. zaten çöpe atmadım da, odamda duruyor." dedi jaehyun gözlerini kaçırarak. tam taeyong bir şey demek için ağzını açtığında, jaehyun sözünü kesti. "aman, neyse ne. gidip duş al artık."
bir kaç dakika sonra taeyong duştan çıkmış, bitki çayını alıp jaehyun'un yanına oturmuştu. ortama tuhaf bir sessizlik hakimdi, ikisi de konuşmak istiyordu ama ikisi de ne diyeceğini bilemiyordu.
"sana söylediğim şeyler için özür dilerim." diyerek sessizliği bozdu taeyong.
"hangileri?" jaehyun burukça gülümsedi. "özür dilemen gereken tonlarca şey var."
gözünden süzülen tek damla göz yaşına aldırmadan cevap verdi taeyong. "şu senden nefret etmem ve beni rahatsız etmenle alakalı olan. o doğru değildi, ben sadece... bilmiyorum. tuhaf bir psikoloji içerisindeydim."
"sorun değil."
"neresi sorun değil? hiç üzülmedin mi?"
"yoo, üzüldüm." jaehyun iç çekti. "o kadar üzüldüm ki, hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğim biriyle sırf senin moralini bozmak için sevgili oldum. ama şu an sorun değil, sanırım artık o kadar çok üzülmüyorum."
"yani gerçekten ondan hoşlanmamış mıydın?" taeyong şaşırmıştı. gerçekçi gelmemiş olsa da, bir an için jaehyun'un onu gerçekten unuttuğunu düşünmüştü.
"hayır." dedi jaehyun elini taeyong'un alnına koyarken. sonunda ateşi düşmüştü.
sonra, sessizlik hâkimiyetini sürdürmeye devam ederken taeyong başını jaehyun'un omzuna yasladı.
"seni seviyorum." diye fısıldadı sessizce.
"biliyorum."
"duygularını hafife almıyorum."
"biliyorum."
"sadece kendimi düzgünce ifade etmek konusunda biraz sıkıntı çekiyorum-"
"biliyorum, taeyong." jaehyun sevgilisinin dudaklarına küçük bir öpücük kondurup devam etti. "ben de seni seviyorum."
son.
-
biraz ani bir final oldu sanırım, ama mutlu sona ulaştılar yani daha fazla uzatmanın bir anlamı kalmadı bana göre.umarım beğenmişsinizdir ♡
not: lütfen profilimden 'find you' isimli jaeyong ficime de bir göz atın, beğenebileceğinizi düşünüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nostalgia, jaeyong
Fiksi Penggemarburadayım, ve seni hâlâ seviyorum. [061019|190520]