Yıllar ilerliyordu farkettirmeden... Tuhaf bir zaman döngüsünün içinde yok olup gidiyordum sanki... Zaman ilerledikçe benliğimin yok olmasını hissetmek ne kadar acı vericiydi. Gözlerimden ister istemez yaşlar süzülmeye başladı yine.
Aslında tüm bu hisler o gittikten sonra oluştu. Kurtulmak bile istemiyorum bu hislerden çünkü bu hisler bana bir ihtiyaç halini almıştı... Su gibi, yemek gibi. En korkutucusu da bu aslında çünkü sorunun farkında olmak ve bundan vazgeçmek istememek.
Geri dönüşü var mıydı? Geri dönme ihtimali var mıydı? Bir daha buluşur muyduk? Ölüm müydü gerçek olan yoksa gidişi miydi?
Tüm bu soruları sorarken saat sabah 8'i gösteriyordu... Hakikaten kaç soru sormuştum kendime sabaha dek... Hiç mi uyumadım acaba yoksa uyurken bile bunları düsündüm aklımda...
Normal düşündüğümde bir yol haritası çizerim kendime, plan yaparım ve gerçekleştiririm çoğu zaman. Düşünmemin bir amacı olur. Fakat bu hislerin bir amacı yok... Çünkü geri gelmeyecek hiçbir zaman. Bunu bildiğinde düşünmeyi bırakır insan haliyle ama ben daha fazla düşünüyorum... Düşündükçe içinden çıkılmaz hal alıyor hisler...
Sokağa çıkıyorum, dolaşıyorum... İşe gidiyorum, çalışıyorum, konuşuyorum, eğleniyorum... Olmuyor!
Gidiyorum artık... Kalbimin bile götüremeyeceği bir yolculuğa çıkıyorum. Yürüdükçe buluyorum kendimi, yürüdükçe daha fazla yakınlaşıyorum o'na!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O'na yaklaşmak
Krótkie OpowiadaniaZaman ilaç mı yoksa o'nu benden alan bir katil mi?