"Kalkın! Kalksanıza hadi!"
"Ah!"
Harry ile Helena, teyzelerinin tiz sesini duyup uyanmış ve aynı anda kalkmaya çalışınca kafalarını birbirine çarptırmışlardı. Doğrusu Helena bir merdiven altına ikisinin birden nasıl sığabildiğini hâla anlayamıyordu.
Kızıl saçlarını, ela renk gözlerinin önünden çekti Helena. Uykulu bir şekilde Harry'e baktı. Nasıl ikiz olduklarını hâlâ anlayamıyordu.
Harry'nin incecik bir yüzü, badem biçimli yeşil renk gözleri ve darmadağın simsiyah saçları vardı. Helena'nın domates kırmızısı dalgalı saçları ve ela gözleri ile alakası yoktu. Fiziksel görünüşlerindeki benzer tek özellik alınlarındaki şimşek biçimindeki yara iziydi. Bu yara izleri, Petunia Teyze'nin dediğine göre anne ve babalarının öldükleri trafik kazasında olmuştu. Nasıl olduysa ikisi de kazadan sağ çıkmıştı.
Teyzeleri yine kapıya vurdu, "Hadi kalkın! Bugün Duddy'min doğum günü, her şeyin mükemmel olmasını istiyorum.
Harry, yuvarlak çerçeveli gözlüğünü yerden alıp gözüne taktı. Merdiven altındaki dolaptan çıktı, böylece Helena giyinebildi. Sonra da o çıktı ve Harry gelene kadar beklemek için mutfağa gitti.
"Sen pastırmalara göz kulak ol." dedi teyzesi.
Pastırmaları çevirirken Dudley'nin armağanları ile kaplı masaya baktı. Bu sırada pastırmalardan birini yanlışlıkla yaktı. Helena aldırmadı, hatta o pastırmayı Dudley'nin yiyeceğini umdu, zaten fark etmezdi. Dudley çok şişmandı, Helena, Dudley'nin karnında bunun gibi bir sürü yiyecek olduğunu düşünüyordu. Ayrıca çalışmaktan da nefret ederdi ama Harry'i kovalamak ile ilgili çok sevdiği bir sporu vardı. Helena'ya pek bulaşmazlardı ama yine de Helena, Dudley ve grubundan nefret ediyordu.
Vernon eniştenin, "Saçlarını tarasana!" diye kükremesi ile Helena yerinde sıçradı. Yanık pastırma yere düştü. Helena onu alıp çöpe attı. Masaya oturdu.
"Otuz altı." dedi Dudley. "Geçen yıldan iki eksik."
"Şekerim, Marge Hala'nın armağanını saymadın; bak burada, anne ve babanın koca armağanının altında."
Dudley kıpkırmızı, "Peki, otuz yedi öyleyse." dedi. Helena kasırganın yaklaşmakta olduğunu seziyordu. Harry'e baktığında kurt gibi pastırmalara saldırdığını gördü.
"Bugün çıkınca sana iki armağan daha alacağız. Ne dersin canım? İki armağan daha, oldu mu?"
Dudley düşündü, "Öyleyse," dedi, "otuz...otuz..."
"Otuz dokuz bir tanem."Vernon Enişte kıkırdadı, "Küçük yumurcak parasının karşılığını istiyor, tıpkı babası gibi. Yaşa, Dudley!"
O anda telefon çaldı. Petunia teyze geriye döndüğünde endişeliydi.
"Haberler kötü Vernon. Mrs Figg'in bacağı kırılmış. Onları alamıyor." deyip ikizleri işaret etti.
Helena sevindi, Mrs Figg'den nefret ederdi, evi hep lahana kokardı ve durmadan kedilerinin fotoğraflarını gösterirdi.
"Ne olacak şimdi." dedi Petunia Teyze.
"Marge'ı arasak."
"Saçmalama Vernon, nefret eder o çocuklardan."
"Ya şeye ne dersin? Arkadaşın Yvonne?"
"Majorca'da tatilde."
Harry umutla, "Bizi burada bırakabilirsiniz." dedi ama Vernon Enişte, "Dönüp de evi alt üst edilmiş halde bulalım diye mi?" diye homurdandı.
Dudley ağlama numarası yaptı, suratını buruşturup inledi.
"Agucuk gucucuğum, ağlama, anneciğin o çocuğun en güzel gününü mahvetmesine izin vermeyecek."
Dudley o kadar zavallı görünüyordu ki Helena gülmemek için kendisini zor tuttu.
"Onların... gelmesini... is-istemiyorum! Herşeyin tadını kaçırıyorlar!" dedi Dudley ağlama numarası yaparak. Annesinin kollarının arasından da onlara sırıttı.
Ama Dudley her ne kadar ağlayıp yakarsa da Harry ve Helena'nın gelmesini engelleyemedi. Helena bunun çok da fena olmayacağını düşündü.
Arabaya bindiklerinde Harry, "Düşümde bir motorsiklet gördüm," dedi, "uçuyordu."
"MOTORSIKLETLER UÇAMAZ!" diye kükredi Vernon Enişte.
Dudley ve Piers kıkırdadı.
"Biliyorum." dedi Harry, "Sadece bir düştü bu."
Hayvanat Bahçesi çok da fena değildi. Mr ve Mrs Dursley Dudley ve Piers'a birer dondurma aldılar. Satıcı kadın ikizlere de ne istediklerini sorduğu için onlara da ucuzundan birer dondurma almak zorunda kaldılar.
Çok da fena değildi aslında, ikizler dondurmalarını yerken de sürüngenler bölümünde geziyordu. Yanlarına Dudley geldi.
Kafesin içinde çok ama çok uzun bir yılan duruyordu. Hayattan bezmiş gibiydi.
Dudley sürekli cama tıklatıp duruyordu, ama yılan kılını. Bile kıpırdatmıyordu. Uyuyor gibiydi.
"Şşştt! Uyuyor!" dedi Helena.
Dudley de ufalayıp gitti.
Dudley gidince yılan aniden uyandı. Helena biraz şaşırdı.
"Çok sıkılıyorsun değil mi?" dedi Harry yılana, kendi kendine konuşurmuş gibi. Ve yılan başını aşağı yukarı salladı.
Harry ve Helena yılanın kendilerini anlayabilmesine çok şaşırdılar. Helena da konuşmayı denedi.
"Brezilya'dan geliyorsun ha?" dedi. Kafesin yanındaki tabelada öyle yazıyordu.
Ama yılan başını iki yana sallayıp tabeladaki bir bölümü gösterdi.
Kafeste doğmuştur.
"Ah anlıyorum." dedi Helena.
Aniden Dudley geldi. Piers ile hızlıca cama tıklattılar.
"Mr ve Mrs Dursley! Bakın yılan neler yapıyor!" diye bağırdı Piers. Ve aniden ortadaki cam kayboldu. Dudley yılanın kafesine düştü, yılan ise kafesten sürünerek çıktı.
"Geliyorum Brezilya... Sssağolun amigolar..."
Yerde sürünen yılanı fark eden herkes çığlıklar atarak kaçtı. Arkalarından gelen cam tıklatma sesleri ile irkildiler. Dudley yılanın kafesinin içinde kalmıştı ve artık ortada bir cam vardı. Hayvanat Bahçesi'nin sahibi Mr Dursley'den özür üstüne özür diledi ve görevli Mrs Dursley'e bol şekerli çay ikram etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harry ile Helena Potter ve Felsefe Taşı (Askıda)
Fanfiction▪Harry ve ikiz kardeşi Helena'nın gizemli Hogwarts Şatosu'ndaki maceraları.▪ ✖✖✖ Sıradan olduklarını sanan ikizler Harry ve Helena Potter, bir gün Hogwarts adındaki bir okuldan, başvurmadıkları halde b...