Bu yolculukta onu yalnız bırakmayacak artık minik bir kedi vardı. İkisi de yalnızdı ama artık ikisinin de paylaşacağı bir şey vardı oda yalnızlık. Minik yavruyu kucağına alıp yürümeye başladı, midesinden gelen sesler acıktığını gösteriyordu ama cebinde kaçarken aldığı iki üç kuruşla ne alabilecekti ki? Daha kaç gün dışarıda kalacağını bilmiyordu o yüzden parasını harcayamazdı. Sahile karşı çimenlere oturduğunda düşünmeye başladı. Biliyordu düşünmeye başlarsa içindeki korku ve acı ona rahat vermeyecekti ama nereye kadar düşünmeyecekti ki? Gökyüzüyle denizin birleştiği noktaya uzun uzun baktı. "Keşke, keşke beni koruyabilen biri olsa" diye iç geçirdi. Ama bilmediği şey her kötünün ardından bir iyiliğin muhakkak geleceği idi.
Etrafındaki insanlara baktı; gülen sevgililer, elinde balon annesine bir şeyler anlatan bir kız çocuğu, ileride sağda sıcaktan bunalan tek beklentisi iki üç kuruş para kazanıp ailesini geçindirmek olan simitçi amca... Hayat devam ediyordu. Ama açlığıyla daha fazla mücadele edemeyip simitçiye doğru ilerlerken ayağına dolaşan kediyi fark edince yalnızca kendisinin aç olmadığını anladı. Bir simit alarak nemli çimenlere oturdu. Çimenlere oturmayı seviyordu çünkü arkadaşlarıyla birlikte defalarca kez sahile karşı çimenlerde oturup sohbet ederdi. Bu anılar aklına gelince bütün acılarına rağmen gülümsedi. Fakat bu tebessüm çok kısa sürdü. Tam karşısında beliren ayakları görünce irkildi ve kafasını yukarı kaldırdığında beklenmedik biriyle karşılaştı. Belki de hayatta en son göreceği kişiydi..