Bölüm 1

99 6 2
                                    

Herkese merhaba! Doğrusu ben bir kitapta en zor kısmın başlangıç bölümü olduğunu düşünüyorum. Okuyucuyu çekmek, kitabın konusunu belirtmek için gerçekten düşünmek gerekiyor. Sırf bu bölümü tam 2 hafta içinde hazırladım. Yazdım, sildim, tekrar yazdım, düzelttim. Yani ilk bölümüm için oldukça uğraştım. Tabi ilk bölüm olduğu için kısa bir bölüm oldu fakat ilerideki bölümleri daha uzun yazmayı düşünüyorum. Çoğu okur ve yazar arasındaki sorunlardan biri de bölümün yayınlanma süresi. Ben belli bir gün belirleyip her hafta o günde bölümü yayınlamayı düşünüyorum. Bu günü de sizler belirleyebilirsiniz. Son olarak da... Şahsen ben Wattpad'e okuduğum ve beğendiğim her kitaba oy veriyorum. Çünkü verilen emeklerin farkındayım. Umarım sizde benim gibi düşünürsünüz. Eğer beğenirseniz lütfen oy vermeyi unutmayın , tek tuşa bakar... Neyse çok uzattım. İyi okumalar...

YAZIM/ANLATIM VB HATALARIM OLURSA LÜTFEN BENİ UYARIN. HER TÜRLÜ ELEŞTRİYE AÇIĞIM.

Soğuk, saç diplerimden ayak parmaklarıma kadar işlerken kollarımı bedenime sardım. Dünyaya ikinci kez gelişimde bunların olacağını pek beklemiyordum doğrusu. Daha çok, güneşin altında koşuşturup dans etmekti hayalim. Donuma kadar giren su ve ürpertici karanlığın getirdiği soğukluk değildi!

Bedenimi ilermeye zorlayarak bir adım daha attım. Yolun ilerisinde bir klübe görünüyordu. Geceyi orada geçirip gündüz gözüyle yola çıkabilirdim. Bu hem daha az tehlikeli hem de daha kolay olurdu.

Aslında amacım Virginia Kumsalı'na ulaşmak. Oraya gitmek istememin nedenlerinden biri de çoğu AliveSoul'un orda bulunması. AliveSoul... Benim de çok alışık olduğum bir kelime değildi aslında. Henüz yeni yeni alıştığım bu kelime benim yeni soyumun ta kendisiydi. Gerçi ben tam olarak bu soyun içine giriyor muyum bilmiyorum.

14. yüzyıl zamanlarında bir kral tarafından haksız yere idam edilerek küçük yaşta hayatını kaybeden köylü bir çocuk ile başlamış bütün hikaye.

Çocuğun ruhu hüzünlü bir şekilde ulaşmış gökyüzüne. Tanrılar bile ağlamış onun için. Kral'ın şehri sele maruz kalmış tanrıların göz yaşları ile. Bir gün tanrılardan biri dayanamamış ve çocuğun cansız bedenine kendi ruhundan pay vermiş. Çocuğun bedeni eski sağlığına kavuşmuş. Ancak yorgun düşmüş tanrının bedeni , yok olup gideceğini sanmış.

Çocuğun gülen yüzü ona güç vermiş, eskisinden daha kuvvetli olmuş. Bu duruma tanık olan öbür tanrılar Miraclous* demeye başlamış ona. Yeniden hayat veren bu tanrı, çocuğu dünyaya yollamış. Hayatının kalanını mutlu geçirmesini istiyormuş.Yollamadan önce küçük çocuğu uyarmış. Ona yeniden can verdiğini kimseye söylemesini istememiş. Öbür insanların bu durumu iyi karşılamayacağını biliyormuş.

(*Miraclous:Mucize yaratan.)

Küçük çocuk dünyaya gönderildikten sonra hayatına devam etmiş. Gizli sırrını da kimseye anlatmamış. Büyümüş, olgunlaşmış. Günün birinde çok güzel bir kızla karşılaşmış. Aşık olmuş ona... Kız da ona karşı boş değilmiş. Birkaç ay sonra birbirlerine açılıp beraber olmuşlar.

Genç çocuk gizli sırrını sevdiği kıza söylemek istemiş, aralarında gizli-saklı olmasına karşıymış. Kız duydukları karşısında şaşkına uğrayarak ondan uzaklaşmış. Tanıdığı kim varsa çocuğun sırrını onlara açıklamış.

Halk arasında gittikçe yaygınlaşan bu haber bir isyana yol açmış. Halkın isyanı öyle bir büyümüş ki tanrının ölümü ile sonuçlanmış. Küçük çocuk çok üzülmüş fakat yapabileceği bir şey yokmuş. Hem aşk acısından hem de kaybından kendi canına kıymış.

Ruhu tanrıların yanına ulaşmış. Tanrılar onu sahiplenmeye karar vermişler. Dostlarından kalan bir miras olarak düşünmüşler. Miraclous'tan almış olduğu bir tutam ruh gittikçe güçlenmiş ve genç çocuk da bir tanrıya dönüşmüş, ikinci yaradan olmuş.

O da haksız yere idam edilen insanları dünyaya yollamak istemiş fakat onu ihanete uğratan aşkı aklına geldikçe vaz geçiyormuş bu düşüncesinden. Bir gün tanrıların yanına idam edilmiş yeni bir ruh gelmiş. Yalvarmış genç Tanrı'ya. Tekrar dünyaya gitmek istemiş.

Genç Miraclous bir fikir edinmiş. Tanrı dostlarından yardım isteyerek Pandemonium adında bir bileklik oluşturmuş. Bu bileklik ölümlü ve ölümsüz dünya arasında bir köprüymüş. Belirli kurallar koymuş yeni gelen ölü ruha. "Kimseye söylemek yok" demiş ona. "Kimseye söylemeyeceksin ikinci ruhunu. Saklı tutacaksın. En önemlisi de aşık olmayacaksın." diye emretmiş. Bilekliği adamın bileğine bağlamış. Ve kulağına fısıldamış "Sen bir AliveSoul'sun."

Kafamı sallayarak derin düşüncelerden arındım. Şu an düşünmem gereken daha önemli şeyler vardı. Virginia Kumsalı gibi...Oraya gittiğimde ne yapacağım hakkında en ufak bir fikre sahip değildim. Büyük ihtimalle bir ev bulup, eğitime devam edecektim.

Bakışlarımı bilekliğime çevirdim. Evet belki o zamanlar bunu korumak için yapmışlardı fakat bileklik amacından çıkmıştı. Hala oraya bağlı olduğumu ve özgür olmadığımın sembolüydü ve ben yani Rebecca Stone... Özgürlük adına her şeyi yapardım... Her şeyi...

SINIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin