O sabah her zamanki gibi saat tam dokuzda Profesör Duşanka'nın odasının önündeydim. Kapı hafif aralıktı. Başımı içeriye uzattım. Profesör masanın başında oturmuş bir şeyler yazıyordu.
"Günaydın Profesör Duşanka. İçeri girebilir miyim?"
Profesör kolundaki saate baktı, sonra da ayağa kalktı.
"Sana da günaydın," dedi. "Şimdi ders yapılan sınıfa geçelim."Profesörün peşine takıldım. Merdivenlerden alt kata indik. "Sen içeri gir" dedi. "Ben kendime bir kahve alıp geleceğim."
Kapıyı açıp içeri girdim. Ders yapılan oda bayağı bir küçüktü. Odada bir piyano ve bir sandalye vardı. Piyanonun üzerine, lime lime olmuş beyaz tül perdenin arasından ışık süzülüyordu. Çantamı askıya astım. Tabureyi çekip piyanonun başına oturdum. Profesör içeri girdi.
"Bir aydır senden bu zamana kadar bildiģin her şeyi unutmanı istedim." dedi bir çırpıda. "Bak! Yine yanlış oturuyorsun. Şimdi omuzlarını dik tut."Tül perdeyi çekip camı açtı. Zarif elleriyle tuttuğu kahve fincanını pencerenin önüne koydu, yanıma geldi. Omuzlarımı düzeltti. "Sana dik otur diyorum. Bir piyanistin vicudunun en önemli bölümleri elleri, kolları ve omuzlarıdır."
"Biliyorum hocam."
"Bir halt bilmiyorsun,"diye çıkıştı. "Her gün sana ne söylüyorum ben? Bu zamana kadar bildiğin her şeyi unutmanı, doğru mu? Şimdi Do majör gamıyla (do notasından başlayıp, do noktasında biten, iki tam, bir yarım, üç tam bir yarım aralıktan oluşan dizi)
başla bakalım."Sabah sabah sinirlerim yine alt üst olmuştu. Ellerim titremeye başladı. "O da ne?"diye bağırdı Profesör Duşanka. "Bileklerini aşağıda tutman gerektiğini sana hangi zavallı söyledi? Bileklerini yukarı kaldır... Kaldır yukarı."
Elim ayağım birbirine dolaştı. Neyi, nasıl çalacağımı şaşırmıştım. "Aysğı kalķ," dedi profesör, piyanonun tuşlarına sinirli sinirli bakarken. "Sana şimdi göstereyim. Do majör gamı şu şekilde çalınır: Do_Re_Mi_Fa_Sol_La_Si_Do. Ya sen bana ne çalıyorsun? La majör gamını ( la notasından başlayıp, la notasında biten, iki tam, bir yarım, üç tam bir yarım aralıktan oluşan dizi) müzik listesinde sana böyle mi öğrettiler?"
Kendimi daha fazla tutamayip ağlamaya başladım. Profesör Duşanka pencerenin önüne koyduğu fincanı eline alıp yürümeye başladı. Kapıyı açarken de,"Bir zamanlar piyano hocam bana şöyle demişti: 'yeteri kadar sabrı olan taşları bile eritir.' Yarın sabah aynı saatte burda ol,"dedi.
Odada bir başıma öyle kalakaldım. Ansızın kapının arkasından bir ses duydum: "Bir zamanlar tanıdığım biri bana şöyle demişti: 'Tam zamanında içilen sigara, dünyanın en keyifli şeyidir.' Şimdi sigara yakmak iser misin?"
Tarık içeri girdi. Ona tek kelime etmiyor, susuyordum. Elini omzuma atıp beni sımsıkı sardı. "Bu sabah seni görmek için biraz erken geldim." dedi mahçup bir ses tonuyla.
Başımı omzuna yaslayıp ağlamaya başladim. Gözyaşlarımı silmek için bir mendil uzattı. "Artık piyano çalmak istemiyorum."dedim gözyaşlarimı silerken. "Konservatuarı bırakacağim"
Başımı avucunun içine aldı, gözlerime baktı. "Ela renkli gözlerinin yeşil harelerine aşık olduğum güzel" dedi tebessüm ederken. "Alev renkli saçlarının ateşi sanki bugün daha fazla yüreğimi yakıyor. Bana müzikten değil aşkımızdan bahset."
"Sen benimle geç dalganı"dedim.
"Ben ciddiyim" dedi.
Heycandan ne diyeceğimi bilemedim. Sustum.
"Neden susuyorsun"diye sordu.O anda teyzemin, eski nişanlısıyla ilk tanıştıkları günlerde ona telefonda söylediği sözleri hatırladım. Tarıķın mavi gözlerine baktım. "Kadınlara daima dolaylı yoldan yaklaşacaksın. Aşık olan bir kadının bazen susması, güzel aşk sözleri söylemesinden daha güçlüdür." dedim, sonra da ekledim: "Bugün senin o cadaloz Duşakanla görüşmen yok muydu?"
Kolundaki saatte baktı. "Hay Allah! Unutmuşum," dedi panikleyerek. "Daha sonra kantinde buluşalım, olur mu? Sakın başka yere gideyim deme"
_ _
Merhaba arkadaşlar bu bölüm niraz kısa oldu. Benim çok işlerim olduğu için fazla yazamıyorum. Sizleri seviyorum. ❤❤❤
CZYTASZ
İNCİR KUŞLARI
Bí ẩn / Giật gânBir gün... Sıradan bir insanın başına sıra dışı bir olay geldi. Ve böylece başkarakterlerimizin yolculuğu başladı...