Evde çeşitli ayak sesleri, tanımadığım insanların konuşmalarının yankıları, çıtırtılar, yoldan geçen arabalardan gelen tuhaf melodiler gezinirken nasıl uyuyabilirim? Önce yataktan kalkıp salona geçiyorum. Okumakta olduğum kitapların durduğu rafa uzanıyorum. Aralarında sırada bekleyen sayfasının açılış gününü yazmak için aldığım kalemlerle yan yana duran bir iki tane de taze var. Zahir' i alıyorum. Daha sakin bir anlatım olmalı. Zihnimin uyumasına izin vermeli, nefesimi aynı seviyede tutmalı ve duygularımı okşamalı. Bir sigara yakıyorum. Işığın ayarını kısıyorum ve numarası biraz yüksek gözlüğüme uzanıp televizyonun sesini kısıyorum. Satırların arasına zihnimi seyreltip sermeye çalışırken yarı bilinçle fark ediyorum bazı mesajlarını yazarın. Yazım dilimi ona benzetmeye çalışmış olabilir miyim? Sanmıyorum, hem farklıyız hem de beni en çok etkileyen dil bu değil. 15 sayfa sonra uykum geliyor. Artık uyusam iyi olur. Bir hafta önce başıma gelenler ve geçirdiğim zor günlerden sonra yeniden ayağa kalkmaya çalışırken bedenime iyi davranmam gerek. Tüm ışıkları kapatıp odama gidiyorum. O sigara izmaritinin orada durması iyi değil, sabah evimin kokusunu çirkinleştirecek ama odama giden yol daha kısa. Yatağa girip bir süre daha dönüyorum. Yastıklarımla yaptığım garip uyku modellerime yenilerini ekliyorum. Üst kattakilerin muhabbetlerini anlamaya çalışıyorum. Arabaların seslerini dinleyip eski ya da yeni olduklarını, şoförlerinin karakterlerini analiz ediyorum. Biraz dua ediyorum. Kalkıp yatakta bağdaş kuruyorum. Salona gitmeme cezası veriyorum sonra kendime. Uyumayı öğrenmem gerek. Kendi kendime ebeveynlik yapıp üstümü örtüyorum. Bana umut veren, gece bu yatakta yalnızlığımın tek asi katılımcısı olan ara koridorun anarşist ışığı birden alarm sesleri eşliğinde kayboluyor. Yataktan kalkıyorum. Karşı apartmanda ışığı yanan daireler var. Yan apartman ve garaj ışıklarımız ise geceyi yaşıyor doyasıya. Uykum tamamen terk ediyor odayı. Arsızca kapıda durup bana seksi hareketlerle veda bile ediyor.
'Allah kahretsin.'
- Şimdi kendini sorgula. Bak tamamen yalnızsın. Şu an bir felaket olsa kendi kendini kurtarıp kurtarmamak bile sadece senin elinde. Yaşama olasılığın can havlinin neler başarabileceğine bağlı. Öte yandan, böyle bir şey olmayacak ve sen bu paranoyanın içinden çıkıp kendine bakarsan iyi edersin.
Kalkıp salona gidiyorum. Rafta kapağının açılmasını bekleyen bir tazeye can vermeye karar veriyorum. Sorguya başlarken soruları doğru seçmek gerek. Yönlendirilmeye ihtiyacım olduğundan değil, zaman kazanmak için geçerli konu ile başlamayı tercih ediyorum. 'Osho - Korku'. Bir kaç sayfayı gülümseyerek okuyorum. Bu adam insan kavramına evrenin neresinden bakıyor anlamak çok zor. Bazen keyifleri bir yana bırakıp fazla farkındalıkla isteyerek mutsuz bir derinliğe indiğini düşünüyorum, bazen de fazla zeki olduğunu. Fark etmez. Ruhum ve zihnim şu an hayata bu kadar yargısız bakmaya ve bu kadar cesur olamaya tamamıyla evet demiyor. Yine de sorgu başladı. Temellere kadar kazmam lazım. Yeterli karanlık var. Peki neyle ışık tutup derine ineceğim? Sanırım insanlar felsefeye bunun için ihtiyaç duydu.
- Ne kadar başındasın işin farkında mısın?
Sanki etrafımdakiler çok ilerlemiş!
- Neden onlarla kıyaslıyorsun ki kendini?
Çünkü ilerlediğini iddia eden ama bazı konularda ellerini yıkamak yerine 'Ben yıkamıştım' deyip sofraya oturanlar var.
- Sana ne?
Haklısın. Bana ne ki! Ama bu sorgu işi biraz korkutucu. Osho da söylüyor ya, sorgulamak, derine inmek, meditasyon yapmak bazılarını korkutur. Ben de onlardanım.
- Bulduklarını iyiye çevirememekten korkma. Sen sen olmaktan korkarsan hep iddia ettiğin keyfi nerden alacaksın?
Peki. Uykusuzluk aslında iyi olabilir. İslamiyet felsefik olarak uykusuzluğu ibadet için kullanmamızı öneriyor. Aslında bu da felsefik bir ibadet olabilir. Bak, kendime bir iyilik yaptım bile. Hristiyanlığın gecelerin uğursuz saatlerine takılmış hikayelerine ne demeli peki?
- Bunlar sana filmlerin öğretileri. Daha bu konuda felsefik bir incelemen yok.
Kabul! Yarın evden çıkmayacağım. Elektrikler kesilmemiş olsa şimdi kalkar yazmaya başlardım.
- Yazmadan sorgulayamıyor musun?
Sorgularım elbette ama uçup gider. Kimseye bir faydası yok. Düşündüklerini dökmek var benim doğamda. Konuşmaya dökmek, şarkıya dökmek, yazıya dökmek.. İçimden bir şekilde çıkarmak. Düşününce zihnimin duvarları arasında yankılanıyor. O yankılardan bazen farklı sesler de çıkıyor. Sonra sesler ve görüntüler bir kalabalık oluşturuyor. Gece kulüplerine dönüyor zihnimin içi. Her türden insanın içinden ne çıkacağını bilmeden geldiği karmaşık duyguların ve eylemlerin döndüğü saçma mekanlar gibi. Sıkılıyorum izleyecek ve inceleyecek birini yakalayamayınca.
- Güzel rüyalar.
Gözlerim kapanıyor.
Sabah biraz karanlık hava. Gri bulutları seviyorum aslında. Bir modun tamamlayıcısı. Daha çok melankolik tabi ki ama bu sabah, dün geceden kalan modum için biraz daha karakteristik tamamlayıcı. Şimdiyse deli gibi yazıyorum. Durmadan yazıyorum. Aylardır yapamadığımı yapıyorum. Düğümlerimi açıyorum. Aşkı, seksi, işi, gerçeği, zihni, bedeni, düşünceyi, sevgiyi, varlığı, birlikteliği, gücü, parayı her şeyi sorguluyorum. Ruhumun yatak odasını temizlemekle başlamıştım; şimdi tüm odaları elden geçiriyorum.
Yemek yapmalıyım...