Yatağın solunda gidecek yer kalmayınca gözlerim açıldı. Aniden sıçradım. Eli hala belimdeydi. Güçlü kollarının diğeri de boynumun altındaydı. Elimi tutuyordu. Biraz ellerimizi izledim. Sonra gözlerim yeniden kapandı, geceyi düşündüm. Saatlerce konuşmuştu benimle. İlk seferki gibi değil, cesurca, daha kendi gibi belki. Daha sakin, daha gerçekti. Mavisi ortaya çıkmıştı dün gece. Uçları daha koyu renk, ortası sanki sakin bir kıyının içinde binlerce canlı yüzdürdüğü mavisindendi. Dün gece çok renkli bir geceydi. Siyahımı fark edip gelmişti. Beni daha önce hiç gitmediğim bir sahile götürüp önce sadece içimin karmaşıklığını yatıştırmıştı. Güzelce gülümsemiş, yeri geldiğinde fikirlerini söylemişti ben dökülürken. İstemeden belki ama izin vermemişti karmaşıklığımın etrafa yayılmasına. Dağılmadan beni kendi huzuruna odaklamıştı. Sorunum için güzel bir öneri sunmuş ve yardım etmek istemişti; gerçekten! Gerçekti dün...
Sözümüz bittiğinde tavla oynadık. İki iddiayı da kazandı ve zaferiyle yalnızca gülümseyerek övündü. Saatler geçirdik birlikte; konuşarak, tavla oynayarak, yemek yiyerek, manzara izleyerek. Öyle huzur koktu ki, ona sorunla gitmek, onun yanına sorun taşımak utandıracaktı beni. Kalmasını istedim. Hemen kabul etti. Evde çocukluğumuzdan bahsettik. Meşhur 90'lardan. İkimiz de gülümseyerek, keyif alarak anlattık anılarımızı. Sonra yatağa girdik. Dokundu bana. İlk seferki gibi değil, daha cesurca. Ben mi onu cesaretlendirmiştim? Ben mi ona adım atmıştım? O mu kendi sınırlarını çiğnemişti. Keşfediyordu, telaşlı değildi ama bana olduğu kadar kendine de yeniydi. Gücünün farkına vardıkça daha da keyifleniyordu. Bana keyif verdiğinde de keyfi artıyordu. Susuzluktan, nefessizlikten, yorgunluktan durduk. Sevişmeye doyduğumuzdan değil. Sabah çok erken kalkacağından değil. Yine konuştuk. Yorulmadan anlattık. Daha ne kadar geçek, daha ne kadar içten, ne kadar uyumlu olabilirdi ki bu tablo? Kalp atışlarını dinledim. Başımı göğsüne yasladığımda ellerimi tutup saçımı okşadı. Uyumasını istediğimde konuşmamı söyledi, uyumak değildi istediği. Bir kez daha gözlerim açıldı. Gözüme gün ışığında bakmayacaktı. Saatine baktı. Geç kalmıştı. Alarm çalışmamıştı. Dün geceki sarhoşluğumla söylediklerimi anımsamaya çalıştım. Çok zordu. Dönüp sırtına sarıldım.
- Sorun olacak mı geç kalman?
- Sanmıyorum.
Yine de hızla yataktan kalkıp giyindi.
- Öpmeden mi gideceksin?
Eğilip sırtımdan defalarca öptü. Boynumu kokladı. En son öpücüğünü yanağıma kondurup çıktı. Zorla kalkıp kapıyı açtım. Asansörü beklerken bana bakıyor, bir yandan da ofisi arıyordu. Dönüp yatağa girdim. Bedenen bile neredeyim bilmiyorum. Diğer kadını merak etmeye başlamamsa tam bir felaket olacak...