2|Umut bağımlılık edici bir ilaç gibidir
Keşiş Mao hâlâ yerde uzanırken, nefesler tutulmuş bütün başlar bana dönmüştü. Gözlerim acı gözyaşım ile dolarken, ilk eğitmenim olan keşiş Mao'yu yerden kaldırmaya çalışıyordum ben de.
"Yardım edin!" tek yapabildiğim feryat etmekti. Çünkü her ne kadar keşiş'e yardım etmek istesem de, minik vücudum onun ağır bedenini kaldıramıyordu.
"Şu ucube ve keşiş denilen şeye yardım eden, hayatının en berbat kararını vermiş olur!" kral Taejoon sinirle bağırdığında, gözlerimi keşiş'in yüzünden kaldırıp, yukarı baktığımda tek bir yüz dikkatimi çekmişti.
Bembeyaz tenli bir genç. Öyle güzel gözleri vardı ki, parıltıları olduğum yere kadar ulaşmayı başarmış, saçları ise güneşle 'kim daha parlak' yarışına girmişti sanki.
İtiraf etmeliyim ki, büyülenmiştim. Ve ben o göz kamaştırıcı güzellik için büyük ihtimal bir zavallı gibi görünüyordum. Lakin şuan pekte umrumda olmamıştı zira, o zarif ve yakışıklı genç sinirle balkondan aşağı inmeye başlamıştı. Bunu, Kral'ın ısrarları ve mızıkçı sesi ile algılayabilmiştim.
"Jeon! Hemen yerine dön! Eğer o ucubeye yardım edersen, sen de onunla beraber zindana girersin!"
Kral bana ve keşiş'e olan nefretini kustuğu oğlunu tehdit ederken, genç büyük bir hızla gözden kayboldu.
Lakin, belkide ben deli saçması şeyler düşlüyordum. Belki de sadece odasına gidiyordur. Hem, beni tanımayan, hayatında bir kere bile benimle konuşmamış bir insan, niçin benim için hayatını tehlikeye atsın ki? Zira,o bir soylu iken, ben sıradan bir muallim idim.
Bütün itirazlarım, düşüncelerim, zihnimdeki karabasanlar, o şatafatlı gencin, benim diz çökmüş olduğum yere doğru koştuğunu gördüğüm ana kadardı. Onun o endişeli yüzünden ve yanağının içini ısırdığından dolayı belli olan gamzesinden öpme isteği uyandı birden içimden. Lakin rezil olduğumu, toprağa bulanmış kabanımdan ve birbirine girmiş saçlarımdan anlayabiliyordum.
"Gel, beraber taşıyalım keşişi." baldan tatlı bir ses kulağımdan içeri usulca sızıp, beni kendine tutsak ettiğinde, hızlıca silkelendim ve oturduğum yerden kalktım.
"Size minnetimi laflar ile ifade edemem lakin, prensim..." sözcükler boğazıma dizilmişcesine dilimden aşağı yuvarlanıp özgürlüğe kavuşamıyordu.
"... Lakin, nereye götürebileceğimizi bilmiyorum."
Tabii ki de, prens duydukları ile afallamış idi, lakin pek de belli etme taraftarı değildi.
"Peki, o halde sizi kendi hanemde misafir etmek istiyorum. Sizin içinde uygun mudur?"
Prens bana parlak gözleri ile bakmaya devam ettikçe, içimde çıkan arbedede organlarım eziliyor, kanım kaynıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the teacher and the king ぼ taekook
Fanfic❝ Bana izin verin majesteleri, size onun bir hain olduğunu göstereceğim! ❞ 'Yugyeom odadan bir hışımla çıkarken, benim gözlerim tahtın yeni sahibi Jeon Jungkook'u bulmuş, lakin gözlerindeki şüphe kalbimi göğsümden söküp atmıştı. 뷔국 krallık (Alterna...