çatalın ucunda gözüm
tabakta kırmızı yollar çiziyorum
yuttukça dişlerim saplanıyor boğazıma
sabahın köründe
kahvaltım yerin dibinden.
camımın önünde
bir adam yetmiş yıldır içici
her nefesini dudaklarından ıslıklarla çekiyor
çatlak elleri masada
iskeletini kaldırıyor
siz,
ağırlık bacaklarınızdaymış gibi davranıyorsunuz
oysa parmak uçlarınız,
ama parmak uçlarınız...
bir adam var seksen yıldır içici
çiğniyor mavi gözümü damağıyla
griyle bütünleşmiş ağzında
bir acı ifadesi
annesi beyazlarını toplardı eşarptan
yıllarını sayardı
hani o adam doksan yıldır içici
pas tutmuş iki parmağının ucu
siz ağırlık bacaklarızda zannediyorsunuz.
kemikleri çatlıyor soluk aldıkça
kaşığın içinde gözüm
annesinin ağzını kırmızı iplerle dikmişlerdi
annesi armut ağacının dibinde koşardı
bir adam vardı ki yüz yıldır içiciydi
üç santimlik sigarada parandeler atardı
siz ağırlık bacaklarızda sanıyorsunuz
oysa parmak uçlarınız,
ama parmak uçlarınız...
kahvaltım yerin dibinden
camımın önünde
bir adam üç asırdır içici
kapandıkça gözleri yanıyor
benimki midesinde
kör ışıklarla izliyorum onu
annesini evin önündeki meşeye astılar
kahvaltım yerin dibinden.
çatalın ucunda dilim
kaybımın farkı zihnimin anaforunda
dönüyor
o adam yüzyıllardır içici
annesinin soluğunu kızgın bıçaklarla kestiler
parmaklarındaki her hareket
idam hükmünü veriyor
neyse cebinde sonuncu paket
siz ağırlık bacaklarızdaymış gibi davranıyorsunuz
dilimi sakızı yapıyor
paramparçayız
oysa parmak uçlarınız,
ama parmak uçlarınız