Afili Aşk

934 49 34
                                    

Yeni bölümde (35. Bölüm) neler olabilir? Diye düşünüp yazdığım küçük bir hikaye. Okumanız ve beğenmeniz dileğiyle 😉😊

Evet canlar, dünkü bölümden sonra neler olabilir diye düşündüm ve bu hikaye ortaya çıktı. Beğenmeniz dileğiyle.

Not: Koyu yazılan kısımlar Kerem’in hayali ya da rüyası. Ne derseniz artık 😉Normal yazılar da gerçekte olanlar. Başlıyorum 😉

Kerem gözlerini araladığında kendini çok kötü hissediyordu. Başı ağrıyor, midesi bulanıyordu nedense.
“Çok mu içtim ben ya?” diye söylendi kendi kendine. Ama bunun geceden kalma olmakla alakası olmadığını biliyordu bir şekilde. Olduğu yerde yavaşça doğrulurken gözleriyle etrafı taradı. Kendi odasındaydı ama buraya nasıl geldiğini hiç hatırlamıyordu. Gerçi, en son nerede olduğunu da hatırladığı söylenemezdi.
Zorlukla yataktan kalktı derin bir nefes alırken. Sonra bir an, bir koku aldı. Tanıdık gelen ama ne olduğunu çözemediği kokunun kaynağını bulmak ister gibi etrafına bakındı bir süre. Daha sonra odanın köşesindeki masanın üzerinde bir şey gördü. Masaya doğru yaklaştı kaşlarını çatarak. O masaya yaklaştıkça kokunun yoğunlaşması doğru iz üzerinde olduğunu kanıtlar gibiydi.
Küçük bir vazonun içinde bulunan çiçeği eline alıp derin bir nefesle kokladı genç adam. Haklıydı, koku bu çiçekten geliyordu ama kim koymuştu ki bunu odasına? Daha sonra gözleri vazonun üzerindeki yazıya takıldı.
“BENİ HATIRLA”

Ayşe gözlerini silerken ellerinin arasındaki Kerem’in ellerini daha çok sıktı. Sanki tutmayı bir an bile bıraksa Kerem gidecekmiş gibi hissediyordu.
“Kerem” dedi titreyen sesiyle.
“Hadi aç o yakışıklı gözlerini artık. Lütfen.”
Gözlerinden yaşlar bir bir dökülürken derin bir nefes aldı Ayşe.
“Sensiz olma ihtimali bile o kadar zor ki. Sen beni bırakıp gidersen dayanamam. Dayanamam ben Kerem, duyuyor musun beni? Eğer bana dönmezsen, ben de gelirim peşinden. Bana bir şey olmasını istemezsin, değil mi?”
Sözlerini bitirince umutla sevdiği adamın yüzüne baktı. Öyle dikkatli bakıyordu ki hatta, Kerem’in yüzünde milim kımıldama olsa anında fark ederdi. Ama olmadı. Kerem öyle tepkisizce yatmaya devam etti.

Herkes hastaneye akın etmişti. Yiğiterler ve Özkayalılar yoğun bakımın önündeki koridoru doldurmuş, endişeli bir şekilde bekliyorlardı. Özkayalılar olanları öğrenince hastaneye nasıl geldiklerini bilememişlerdi. Neyse ki Ayşe’nin durumu iyiydi. Fakat Kerem’in hayati tehlikesi olduğunu öğrenince bunun sevincini bile yaşayamamışlardı.
Ayşe hastaneye gelen polislere tüm yaşananları anlatmış, Necdet’in adını vermişti ama adam sırra kadem basmış ve ortadan kaybolmuştu bir anda. Rıza’nın mahcup bakışları arada bir Muhsin’e kaysa da oğlunun derdine düşmüş adamın şu an kendini gördüğünden bile şüpheliydi. Dilemesi gereken bir özür olduğunu biliyordu Rıza. Ama şimdi sırası değildi.
Kerem iyileşince her şey konuşulurdu elbet.
“Kerem iyileşince...” diye düşündü. Acaba iyileşebilecek miydi? Herkes umutluydu iyileşeceğinden. Ama bir yandan da delice korkuyorlardı. Nasıl bir çelişkiydi bu böyle?
Sonra kucağındaki kızına kaydı gözleri. Buse geldiğinden beri sürekli ağlamış, kim ne derse desin inanmamıştı. Hatta doktorla konuşup ondan Kerem’in iyi olduğunu, sadece uyuduğunu söylemelerini bile rica etmişlerdi. Ama Buse gerçeği hissetmiş gibi onlara bir türlü inanmamıştı.
Ceyda, içeride Kerem’in yanında oturup ellerini sıkı sıkı tutan Ayşe’ye baktı sinirle.
“Bu çok saçma” diye söylendi sonra, kendini tutamayarak.
“Orada olması gereken kişi benim. Ayşe değil ki. Ayşe onun eski karısı. Ama ben sevgilisiyim.” Dedi ve destek bekler gibi Yelda’ya baktı. Bu yüzden Muhsin’in kendisine çevirdiği öldürücü bakışları hemen fark edemedi.
“Ne diyorsun kızım sen?” diye sert bir şekilde konuşmaya başladı Muhsin.
“Benim oğlum canıyla uğraşıyor orada, senin tek derdin bu mu?”
Ceyda gördüğü tepkiyle afalladı.
“Yok Muhsin Amca, ben öyle demek istemedim. Yani, belki Kerem benim varlığımı hissederse...” diye açıklamaya çalıştı ama Muhsin aynı sertlikle kesti lafını.
“Hiçbir şey olmaz kızım. Birinin varlığıyla hayata dönecekse, sevdiği kadın için dönecek benim oğlum. Ayşe için dönecek. Anladın mı beni?”

Ceyda gözleri dolarken sessizce salladı başını.

Kerem odasından çıkıp salona gittiğinde ölüm sessizliğindeki ev dikkatini çekti. Kaşlarını çatarak “Anne, baba, abi...” diye bağırdı. Tek bir çıt bile çıkmıyordu.
“Allah Allah, herkes nerede ya?”
Sonra salondaki masanın üzerinde yine aynı şeyi gördü.
Odasındaki vazodan farklı olsa da, içindeki çiçek ve üzerindeki yazı aynıydı.
“BENİ HATIRLA”

Ayşe günlerdir ağlamanın verdiği yorgunlukla bitap düşmüştü. Tuvalete gitmek haricinde bir an bile Kerem’in yanından ayrılmamıştı, ayrılmaya da niyeti yoktu.
Doktoru O’na hala tam anlamıyla iyileşmediğini, dinlenmesi gerektiği söylese bile Ayşe bunu asla kabul etmemiş ve ona herhangi bir sakinleştirici ya da uyutacak bir şey yaparsa hastaneye dava açıp onları süründüreceğini söylemişti. Hatta doktor bunu yapmayacağına dair söz vermiş olsa bile, onların verdiği hiçbir ilacı ağzına bile sürmemişti. Yaptığı tek şey, yatağın yanına çektiği tekli koltukta oturmak ve Kerem’in elini sıkı sıkı tutmaktı. Acıyan gözlerine rağmen gözlerinden yeni yaşlar dökülürken titreyen sesiyle konuştu Ayşe.
“Kerem. Lütfen duy beni, lütfen geri dön. İçim acıyor, Kerem. Aldığım nefes ciğerlerimi yakıyor. Lütfen hisset beni. Burada olduğumu anla. Yanında olduğumu anla ve bana geri dön lütfen.”

Gözyaşları şiddetini arttırırken hıçkırıklara boğuldu Ayşe. Olduğu yerden kalkıp Kerem’in boynuna gömülüp ağlamaya devam etti. Bir yandan da “lütfen, geri dön” diye yalvarıyordu duymasını umarak.


Kerem kendini bir an şirketin koridorlarında bulmuştu. Buraya nasıl geldiğini bilmiyordu ama şu an aklını daha fazla kurcalayan bir şey vardı. Neden kimse yoktu etrafta? Aklına gelen herkesin adını seslendi. Ama aynı evdeki gibi hiç bir ses yoktu.
Kerem gitgide tedirgin olurken koşar adımlarla Volkan’ın odasına gitti. Her şey yerli yerindeydi bakıldığında ama arkadaşı yoktu ortada.
Abisinin ve Ceyda’nın odasından da aynı sonucu alınca tedirginliği daha da artmış şekilde kendi odasına gitti Kerem. Bir şeyler bulmayı umut ederek odasına göz attığında, gördüğü şey aynıydı. Nergis çiçeği ve “BENİ HATIRLA” notu.
Çiçeğin kokusu tekrar burnuna dolduğunda kokunun bu kadar tanıdık gelmesine şaşırdı. Bu kokuyu nereden biliyordu?
Kerem bu düşünceler içindeyken, nedenini bilmeden odasının camından dışarı baktı. İlerideki masalardan birine... Odasından çıkıp yavaş adımlarla o masaya ilerlerken, burada kimin oturduğunu düşünmeye başladı. Kim vardı burada? Hatırlamaya çalıştı ama olmuyordu bir türlü. Hipnoz olmuş gibi masaya yürüdü ve yine aynı çiçeği gördü. Evet çiçek aynıydı ama Kerem diğerlerinden çok farklı hissettiğini fark etti. Hislerine anlam veremezken vazoyu aldı eline ve yazıyı sesli bir şekilde okudu.
“BENİ HATIRLA”
“Kimi hatırlamalıyım? Kimi?”

Kerem kendi düşünceleriyle savaşırken nasıl olduğunu anlayamadığı bir şekilde vazo elinden kaydı ve yere düşerek paramparça oldu. Kerem içine gelen dürtüye engel olamayarak yerde duran çiçeği eğilip eline almak için uzandığında, acıyla inledi. Parçalardan biri elini kesmiş ve kanatmıştı. Elindeki kan çiçeğin üzerine damladığında, koku tekrar burnuna doldu. Kerem donmuş gibi bir süre öylece kaldıktan sonra acısına rağmen çiçeği orada bırakmayıp eline aldı şefkatle.  Sonra başını yanındaki masaya çevirdi. Kendisine bakıp gülümseyen bir kadın hatırladı hayal meyal. Yüzünü tam seçemiyordu ama gülümsemesinin içini nasıl kıpırdattığını çok iyi hatırlıyordu. “Beni hatırla” diye tekrar etti kendi kendine.
“Beni hatırla.”
Yüzüne engel olamadığı bir gülümseme yayılırken, çiçeğin kokusunu tekrar aldı ve gülümsemesi gözlerine ulaşırken aşkla fısıldadı.
“AYŞE”

Monitörden Kerem’in kalp atışlarının hızlandığına dair ses gelince Ayşe korkuyla başını kaldırıp monitöre baktı.
“Ne oluyor ya?” deyip bakışlarını tedirgin bir şekilde sevdiği adama çevirdiğinde Kerem’in göz kapaklarının çok hafif oynadığını fark etti Ayşe. O kadar hafifti ki aslında, Kerem’in bu kadar yakınında olmasa asla fark edemezdi. Ayşe heyecanla gülümserken, umutla “Kerem?” diye seslendi.

Kerem gözlerini açmak için kendini zorlarken Ayşe Kerem’in yüzünü elleri arasına aldı. Bir yandan ağlıyor, bir yandan mutlulukla gülüyordu.
“Kerem, döndün bana. Sonunda döndün.”
Kerem ne kadar çabalarsa çabalasın gözlerini tamamen açamıyordu. Sadece çok az. Sevdiği kadını görebileceği kadar aralayabilmişti gözlerini. Ama tek ihtiyacı olanda buydu zaten.
Yorgunca gülümsedi.
“Ayşem.”
Kerem’in yorgun ve alçak çıkan sesi, Ayşe için dünyalara bedeldi. Hiç kimseye, kendine bile itiraf edemese de günlerdir Kerem’i kaybedeceğini düşünüp kahretmişti kendini. Ama şimdi onu her şeyine aşık eden adamın sihirli bir melodiymiş gibi gelen sesini duymuştu.
“Ayşem, sana bir şey oldu diye çok korktum. İyisin değil mi?”
Kerem’in bu halde bile onu düşünmesi içini sıcacık yapmıştı Ayşe’nin. Gülümseyerek başını salladı genç kız ve aşkla baktı sevdiği adamın gözlerine.
“Artık iyiyim. Sen de çıkacaksın buradan. Sonra biz evimize gideceğiz. Bundan sonra seni bir daha hiç bırakmayacağım Kerem. (elini sıkı sıkı tuttu) Bu eli bir daha asla bırakmayacağım. Söz veriyorum.”
Kerem aşkla gülümsedi Ayşe’sine. Gülümsemesi gitgide muzırlaşırken çapkın bir bakış attı.
“Yalnız bu sefer koltukta yatmam, onu bil de.”
Ayşe gülerek Kerem’in omzuna küçük bir yumruk attı.
“Fırsatçı pislik.”
Sonra eğilip Kerem’in dudaklarına afili bir öpücük bıraktı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 16, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Afili AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin