.
♫
Yazlık - Lin Pesto
słońce - Lor
.
Göz temasını kesmeden ağzına aldın parmaklarımı teker teker, yüzüklerimi çıkarıyordun -alyans dışındakileri tabii, sol elimdeki yüzük parmağımı ağzına almadın, gülümseyerek öptün sadece bir kere-, onları dişlerinin arasına sıkıştırıp yavaşça parmağımı ağzından çıkararak.
Nasıl hoşuma gidiyor bilemezsin.
Çıkardığın yüzükleri kendi avcunda biriktirip, koydun en sonunda yatağımızın yanındaki sehpanın üzerine öylece, bana dönüp yeniden kurdun göz temasını sonra. İkimizin de bir eli serbestti şimdi, ötekisi ise birbirimizinkine kenetli.
Dirseğini yukarı kaldırıp serbest olan elini aşağı doğru indirdin ve sırtını yasladığın yastığın kenarını çekiştirdin, amaçsızdın, sırf bir şey yapmış olmak içindi bu belli ki.
Gözlerime bakmaya devam ederken eğdin başını hafifçe, benden bir şeyler yapmamı beklermiş gibi.
Sırtına yerleşip beline kaydı parmaklarım, güneş görünce hemencecik hafif bronzlaşıvermiş, ve sıcacıksın. Sevdim sadece çıplak tenini bir süre, boynuna yanaşıp öptüm birkaç kere.
Normalden daha yavaş, kesik kesik nefeslerimiz ve dudaklarımızın arasından ara sıra kaçan iniltiler dışında, normalden çok daha sessizdik bu sefer. (Bir bilseniz!)
Le petite mort.*
Zaman öldürdük biraz, klasik öğlen sevişmesiyle.
-
Akşam olmuş, Cunda sırf siyah, lacivert ve sarı kalmış. Gerçi Cunda'da zaman yoktur, hep gecedir ve hep karanlıktır Cunda. Cunda geceleri her zaman soğuk olur, ama sadece bana değer, bana dokunur.
Beyaz kısa kollu polo-yaka tişört, üzerine de lacivert hırka. Ameliyattan sonra, kendime olan 'üzerimden önü açık saten gömlekleri çıkarmama' sözümü bir kez daha bozuyordum bu gece, ama elimden ne gelir, Cunda bir tek bana soğuktu her zamanki gibi.
Birkaç adım önümde, dizlerinin biraz altında biten beyaz elbisesinin etekleri gece rüzgarında hafif hafif dalgalanarak yürüyordu.
Sokak lambalarının ışığı hep sarı, hatta biraz da turuncu olur burada, gündüz gözüyle görülemez koyu gri taşlı yollar, turuncu bir ışık filtresinden geçmiş gibidir hep, yerlerden bina duvarlarına yansır bu sarı-turuncu ışık.
Bunca sıcak renk arasında bile hafif bir mavimtraklık vardı elbisesinde, sokak lambalarının birbirlerine bu kadar yakın -sahi, neden öyleydiler?- olmasına rağmen sanki direkt olarak aydan alıyordu elbise bütün ışığını, sanki rüyadaydım.
Ay hep daha bir küçük görünür göze buradan bakınca, belki farklıydı şimdi ama, ben elbiseden, elbisenin içindeki kişiden alamıyordum gözlerimi bu gece, nereden bilecektim ayın şeklini?
Dondurma almaya gitmiştik biraz önce, limon ve vişneli almıştı -maalesef yokmuş kestaneli- , ben de iki top çikolatalı, elimizde dondurmalarımızla yürüyorduk ara sokaklarda, ara sokakları bile genişti Cunda'nın.
-
Koynuma girmiş sevgilim (Eşim! Karıcığım! Güzelim benim!), salondaki divanda uzanıyoruz birlikte, gecenin körü artık, biraz da sabah olmuş hatta.
Balkonun kapısı aralık kalmış, hafif bir rüzgar giriyor içeri, lambadan süs olsun diye sarkan deniz kabuklarını çarptırıyor birbirlerine, şıkırdıyorlar, rüzgarla birlikte sevgilimin saçına sinmiş deniz kokusu burnuma geliyor, kısıyorum gözlerimi
Rüzgar beni ürpertiyor, artık Cunda'dan Ayvalık'a dönmüş olsak bile -ki genelde geceleri de sıcaktır burası- her esen rüzgar bana böyle yapar, hava çok güneşli olmadığı sürece.
Sevgilimin, boymuma çarpan sıcak nefeslerine sığınıyorum, kollarımı sıkıca sarıyorum ona, azıcık kıpırdanıyor sadece, mayışıyorum biraz, gözlerim kapanıyor.
Uyuyup uyumadığımı bilmiyorum aslına bakılırsa, gözlerim kapalı duruyorum bir süre, bir tür meditasyon gibi, karanlıkta, prize takılı sinek savarın uğultusunu dinliyorum sadece.
Nefesim yavaşlıyor, zihnim temizleniyor sanki, uzun bir süredir ilk defa hiçbir şey yok zihnimde.
Bir süre geçiyor sonra, anlamıyorum ama ben, saniyeler olabilir veya saatler, hep kötü olmuştur zaman algım zaten benim, birden tanıdık bir sesle toparlanıyor düşüncelerim.
'Gugukçuk.', 'Guguk kuşu.', 'Bayağı Guguk.'.
Yaz ayı öğlen kahvaltılarının kıdemli konukları.
Gözlerim aralanıyor birden, nostaljiyle doluyorum, güneş yeni doğuyor, gökyüzünün rengi kaçmış.
Kollarımın arasında kımıldanıyor sevgilim, terlemişiz, tenlerimizin değdiği yerler sıcakla birbirlerine yapışmış, çok huzurlu hissediyorum ve deniz kokusu şimdi daha yoğun.
Bu hissi biliyorum ben, yaz gelmiş. Mart'ın yirmi beşinde, tam şu anda gelmiş yaz.
"Bugün belki sahile erken ineriz."
Yeni uyanmış sevgilim, sesi bile açılmamış daha, kıpırdanıyor biraz, gözleri yarı kapalı.
.
Le petite mort* : Fransızca'dan direkt olarak çevisi 'küçük bir ölüm'dür, modern kullanımda, 'post orgazm hissi' veya 'zaman öldürmek amaçlı sevişmek' anlamına gelir.
.
♫
bye bye, sun francisco - Lor
Je te laisserai des mots - Patrick Watson
.