Güneşin yukarı süzülmesinin vakti gelmişti, sızıp kalanlara ve evinde uyuyanlara hiç ayrım göstermeden yinelenerek yüzünü göstermekten hiç usanmıyordu aptal güneş. Sahi, adalette bunun gibi birşeydi değil mi? Olsa suç olmasa suç, insanlar hiçbir şeyi beğenmiyor, her neyse. Her gün olduğu gibi sarışın güneşin denizlerin arasından doğan samimi sıcaklığı ile bir bankta gözümü açtım, Güneş bana yine içtiğim ve karşısında sızıp kaldığım için bir anne misali tatlı cezalarından birini veriyordu. Kafamda dünden kalma bir ağrı ve bulanıklık artık olmazsa olmazlarımda olmuş, ağrıyla beraber Nilüfer'in yıllar önce duyduğum ballı sesi ile beraber bir dert olup oturuveriyordu gönlüme. Zeliha...
Çok güzel bir isim. Zeliha, Zeliha, Zeliha. Çocukluk aşkımdı. "-dı"yı getirmek isteyen ben değildim tahmin edebileceğiniz üzere. En baştan anlatma ihtiyacı seziyorum nedensizce. Hem belki kendime de anlatabilmiş olurum. Belkiler hiçbir zaman kesinliğe kavuşamazlar.Yıl 2010, tam 10 sene öncesine gidelim!
Psikolojim daha iyi tabii bir insanlığın kızı için sapıtmamış bir düşünce yapım ve sıradan geçen günlerim. Ne olabilir ki sanki? 12 yaşındaydım alt tarafı, bu arada hiçbir şeyden bahsetmediğimi farkettim, salağın tekiyim işte. Kısaca kendimi tanıtayım bari. Ben Toşbori, hayır potbori yada bisküvi değil. Şu an yaşım 22 ve Zeliha'nın kim olduğunu anlatıp sizi de aydınlığa kavuşturmak için geçmişe bir yolculuk yapacağım. Devam mı? Devam. Zeliha kim ve onu nasıl tanıdım? Öhm tekrar başa sarıyoruz.28 Nisan 2010~
Ailesini, onu oluşturan insanları tanımamak bazen insanı berbat hissettiriyor. Yine sokak başında oturmuş gazoz içiyorum. Nerede mi yatıyorum? Tüm mahalle beni tanır! Her gün farklı evlerde kalkıyorum, kaldığım evde sabah kahvaltımı yapıyorum ve dışarı çıkıp gün boyu geziyorum günün sonunda başka bir evde akşam yemeğimi yiyorum ve orda yatıp kalıyorum. İşte hayat budur! Bugün daha önce hiç kalmadığım, buraya yeni taşınan Selma adındaki ablanın evinde takılacağım. "Takılmak" kelimesini şahsen çok kullanıyorum bu aralar. Tam bana ithafen yapılmış bir sözcük, biraz serseri gibi ve relax.
Oturduğum kaldırımdan kalkıp tek değerli şahsi eşyam olan saatime baktım. Tam 19:00, akşam yemeği vaktiydi! Sonra onlarla tanışıp kaynaşırdık ve uyku vakti gelirdi. Adımlarımı hızlandırdım, kalbimin sesime giderim ben hep. Belki de kalbimin bir parçası oradaydı?
Binaya girmek için zile basacaktım ki kapının aralık olduğunu farkettim, içerdeki listeden "Kemal" beyi aradım. Selma ablanın eviydi orası, haliyle Kemal beyde kocası. Neden bey dediğimi hala kavrayamadım ama bey olsun bakalım... dördüncü kat, numara sekiz. Hızlı adımlarla merdivenleri çıktım, asansör vardı elbet fakat nedense onlara karşı içimde bir iyi niyet doğmuştu, güzel şeyler yavaşça ve emek sarf ederek elde edilir düşüncesini desteklediğim için asansörü tercih etmedim. İşte karşımda "8" rakamı duruyordu. Üç kere tıklattım kapıyı ve kapı anında açıldı, karşımda gülümseyen ve benimle aynı yaşta olduğunu düşündüğüm dünya güzeli bir kız vardı şu an!
"Anne! Geldi!- Merhaba, ben Zeliha..."
Daha diyeceği şeyler olduğuna yemin edebilirdim ki hızlı adımlarla Zeliha'nın annesi ile babası geldi.
"Vay delikanlı! Hoş geldin evimize. Bugün bizdesin hadi iyisin yine!"
Herkes bana gülümsüyordu. Bu atmosferde benimde istemsizce yüzüm gülümsemişti... uzun zaman sonra, ama içten. Kısa bir sessizlik olduktan sonra Kemal bey atladı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toşbori
Lãng mạn"Kalbimin sesinden giderim!" Gerçek olaylarla hiçbir ilgisi yoktur! Tüm hakları saklıdır ben uyduruyorum la