Bölüm 1.

372 15 0
                                    

1940'lı yılların başıydı. Orta Anadolu'da bir şehir, havası sert, insanları sert, öylesine bir şehir. Sanıyorum Mart ya da Nisan aylarında, çiğdemlerin açtığı bir gündü. Evin birisinden bir bebek sesi duyuldu. Dünya'ya kafa tutarcasına ağlıyordu. Bir kız çocuğu. Sesiyle inatçı, yüzüyle güzel ama bence kaderiyle doğumundan ölümüne kadar sınavda olan bir kız çocuğu. Kıvırcık zümrüt siyahı saçları, gece gibi simsiyah gözleri, gülünce çiçekler açan dudakları, ince, zarif, uzun bir boyu vardı. Adını Sultan koydu babası. Çünkü sultan isminde çok sevdiği ama kavuşamadığı bir kız vardı. Hatta derler ki Sultan, Mehmet Beyle evlenemediği için bekar öldü. O dönemlerde babası dava vekili, aynı zamanda toprak ağasıydı. Orta boylu, gayet yakışıklı ve çok zeki, herkesin saygı duyduğu bir adamdı. Etrafında sevildiği kadar elbetteki düşmanları da vardı. O yıllarda şehre yakın bir çiftlikte yaşarlardı. Mehmet Bey oldukça sık şehre davalara giderdi. Tabi at üstünde. Sultan babasının gözünde çok kıymetliydi. Babası her davaya gittiğinde evde çalışanları sıkı sıkı tembih eder: "Sultanıma iyi bakın, sonra karışmam!" derdi. Sultan çiftlikte çalışan işçilerin çocuklarıyla büyümeye başladı. Arkadaşlarına çok düşkün bir çocuktu. Bir seferinde, çiftlikteki işçi bir aile başka bir yere taşınmak zorunda kaldı. İçlerinde Sultan'ın arkadaşı da vardı. Sultan günlerce yemek yemedi ve uyumadı. Çok duygusaldı. Onun insanları sevdiği gibi, insanlarda onu sever zannetti. Ama hayat böyle değildi. Hiç beklenmedik anlarda beklenmedik şeyler yaşanabiliyordu. O sadece çocuktu. Çocuksu gözlerle bakıyordu kendi dünyasına. Bilmiyordu ki hayat ve insanlar çok acımasızdı. Özellikle de en yakın bildikleri... Ve Sultan'ın hikayesi böylece başladı...

Gerçekler AcıdırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin