Sezen Aksu, Kurşuni Renkler'i açın, döngüye alın ve bitene dek kapamayın lütfen. İyi okumalar.
🌺
Dinen yağmurun ardından açan güneş, gökyüzünün tenine rengarenk boya kalemleriyle gökkuşağını çizerken; elim kapı kolunun üzerinde durmuş, öylece bekliyordum. Geçmişimi önüme serecek olan kapının önünde.
Gözlerimi etrafta gezdirdim. Burada yalnızdım, yani en azından öyle görünüyordu. Yalnızca betondan bir binada değil, büsbütün yalnız kaldığım çok zaman olmuştu ama o zamanları omuzlarımın üzerinden bir paltoyu fırlatıp atar gibi gerimde bırakabilmiştim. Evet. Yalnız değildim. Hatta öyle yalnız değildim ki, sahip olduğum çekirdek ailem göğsümün üzerinde bir eylem sokağı kadar kalabalıktı.
Suratımda çiçeklenen gülümsemeyle kapıyı yavaşça açtım. İçerisi, sanki daha iki hafta önce burada gencecik bir kadın kafasına sıkıp dünyaya elveda dememiş gibi derli topluydu. Gözlerim, aslında hiç tanımadığım ama intihar konuşmasını dinlerken sanki ömrümün senaryosunu yazan Tanrı kadar bana tanıdık gelen kadının ölümünden ufacık da olsa bir iz aradı. Yoktu. Zaman böyleydi. Sizi sanki tenindeki bir kan lekesiymişsiniz gibi siler ve devam ederdi.
Kulaklıkları takıp oturduğumda geçmişim her şeyiyle buradaydı, hatta öylesine buradaydı ki sanki avuçlarımı masaya yasladığım an sevdiğim kadının geçmişini öğrendiğim gün onun boynunda döktüğüm gözyaşları masaya izlerini bırakacaktı. Arkadan, tıpkı o kadın gibi bir şarkıyı kısık sesle açıp, konuşmaya başladım.
"Şu an olduğum yerden tam 2 kilometre uzaktaki evimde bir karım ve çocuğum olmasaydı, 28 yaşında koca bir adam değil de, ilk uzaktan kumandalı arabasını duvara çarptığı gece annesiyle vedalaşamadan onu gökyüzüne uğurlayan o küçük çocuk olsaydım yeniden, yine ölmezdim.
Ama belki de ölmeliydim.
Tanrılardan herhangi birine inanan biriyseniz, yaşam amacınızı sorgulamak pek de işten olmuyor esasen. Henüz yalnızca 9 yaşındayken yanında çalıştığım anahtar ustası, ona Yaratıcı hakkında bir soru sorduğumda bana şöyle söylemişti: 'Eğer anlatılar doğruysa ve biz gerçek birer kuklaysak, Barlas; cenneti garantilemek için Tanrımızın egosunu tatmin etmemiz gerekiyor. Buna verilen isim neydi? Ah, hatırladım... İbadet.'"
Çocukluğumean kalan bir hatıra olan Agâh amcayı hatırlamanın etkisiyle mikrofona doğru gülümsedim.
"Yanlış anlamayın ve bana sövmeyin lütfen, amacım inançlarınızdan bahsetmek yahut onları sorgulamak değil. Nasıl gireceğimi de bilememiştim lafa, pat diye daldım. Geçen haftalarda burada size son defa hayatını anlatan ve sonrasında kafasına sıkan kadını hatırlarsınız. Ben de dinledim, oldukça etkileyiciydi ama en azından gerçekten yaşamış bir kadındı. Her neyse. Asıl olaya gelecek olursak, bu radyonun asıl sunucusu Ege birkaç insan seçti ve bunlardan birisi de benim. Eğer şimdi kalkıp bir an önce radyoyu kapamaz ya da kanalı değişmezseniz, korkunç geçmişime ve güzel şimdime maruz kalacaksanız. Pekâla. Başlayalım."
Bir sigara yakıp, dumanı burnum ve ağzım olmak üzere iki farklı noktadan dışarı saldım.
"İzmit'te, küçük bir gecekonduya doğmuşum soğuk bir kasım gecesi. 5 yaşındayken annem bir arkadaşıyla konuştuğunda duymuştum: babam, annem beni doğururken onun yanında değilmiş. Hamileyken de çok dayak yemiş hatta annem, sırtını karnına siper edermiş. Bunu anlattığında arkadaşının yüzünün aldığı ifadeyi ve gözlerinden akan yaşları çok net hatırlıyorum ama hiç kimse kurtarmadı annemi o evden, hâlâ aklımda can bulabilen babamın kayışından, çirkin bakışlarından. Dinlediler, izlediler, göz yumdular. Sevgili Dinleyici, biliyor musun, bu saydığım üç eylem dışında insanların bir şey yapabildiğine pek de şahit olmadım. Perdelerin yüzleri kapatabildiği ama gölgeleri saklayamadığı pencereleri dudaklarından dökülen acıma dolu fısıltılarla izler, sonra yavaşça kendi pencerelerini de kapatırlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağına Takılan Uçurtmalar
Short Story•tek bölümlük Ümitsiz Tanrılar ve biçare sanrılar. Bir de uçurtmalar. Gökkuşağına doğru uçuyorlar.