two.

277 27 26
                                    

Finn kolasından bir yudum daha alıp arkasına yaslandı. Tam karşısında kendisine nefretle bakan kızıl kıza sırıttı. Sırıtmasının üzerine kız gözlerini devirdi ve etrafı incelemeye başladı. Fakat Finn'in gözleri hala kızın üzerinde geziyordu ve hala sırıtıyordu. Sadie, çocuğun hala kendisine baktığını hissedince derin bir nefes alıp çocuğun bakışlarını karşıladı.

"Senin işin yok mu?" diye sordu sitemle. Finn kızın ses tonuna hafiften sinirlense de bunu belli etmedi ve omuz silkti. Ardından da "Sizi rahatsız etmek dışında mı? Sanmıyorum," dedi neşeyle.

"Acaba biz senin bizi rahatsız etmenden memnun muyuz? Sanmıyorum," dedi çocuk gibi sırıtarak. Sadie'nin çocuğa böyle meydan okuması, aynı hareketler ve cevaplar ile cevap vermesi Finn'i tahrik ediyordu. "Peki bu benim umrumda mı? San-

Kızıl kız cümlesini tamamlamadan oturduğu yerden hızla ayağa kalktı. Yanında oturan siyahi çocuğa "Ben diğerlerinin yanına gidiyorum," dedi ve cevap vermesini beklemeden oradan uzaklaştı. Finn ise kızın ardından sırıtarak bakıyordu. İşe yaramıştı. Kızı sinir ederek siyahi çocukla arasını bir nebze de olsa bozmuştu.

Kızın Caleb'e 'beni neden bununla aynı ortamda tutuyorsun' diye atarlanacağını biliyordu. Eh, depremlerden önce de küçük ama hissedilmeyen öncü depremler olurdu değil mi? İlişkilerin tamamen bitmesinden önce ise bu küçük tartışmalar öncü olurdu.

"Sanırım benim de gitmem gerekiyor," deyip ayaklanan Caleb'e verdi dikkatini. Ardından da "Yerinde olsam gitmezdim," dedi kolasından bir yudum daha alırken.

"Neden gitmeyecekmişim? Kız arkadaşım bana gerekli sinyalleri verdi. Anlarsın ya?" deyip sırıttı. Finn gülümsemek için kendini zorladı. Bir yandan da masanın altındaki yumruğunu çocuğun yüzüne indirmemek için zorluyordu kendini. En sonunda derin bir nefes aldı.

"Bence gitme. Çünkü hemen şimdi gidersen, işiniz ayrılmaya kadar gidebilir." Tabiki gidemezdi. Öyle bir şey olması için en ufak bir ihtimal olsaydı kendi elleriyle götürürdü çocuğu kızın yanına. O yüzden daha farklı bir şey planlıyordu. Büyük ihtimalle Sadie çocuğun hemen kendinden kurtulup gelmesini bekliyordu. Bu durumda Caleb gitmezse ancak bir tartışma başlatabilirdi, ikisinin arasında.

"Ne saçmalıyorsun sen?" diye sordu şüpheyle. Finn yüzünü ekşitti. "Hiç kadın psikolojisinden anlamıyorsun değil mi? Aklın farklı yerlerde olduğu için kızın bakışlarından yanına başka şeyler için çağırdığını düşünüyorsun. Ama yanılıyorsun."

"Hah, bunu sen mi söylüyorsun?" diye sordu alayla. Finn omuz silkti. "Tamam git. Git de Sadie seni taze taze azarlasın. Beni bu hıyarla neden aynı ortama getiriyorsun diye."

Caleb'in dudağı şüpheyle seğirdiğinde Finn gülümsedi. Siyahi çocuk iç çekti ve yerine oturdu. Şüpheyle Finn'e baktı. "Kızar mı dersin?" diye sordu. Finn kaşlarını kaldırıp başını salladı. O sırada zil çaldı. Finn oturduğu yerden kalktı. "Aynı derslikte miyiz?" diye sordu.

"Hayır. Ben Matematik göreceğim," dediğinde Finn gülümsedi ve içinde 'ya öyle mi' diye geçirdi. Finn başını salladı ve Caleb'in sırtına sert bir şekilde iki defa vurdu. Bu dostça değildi. Kesinlikle değildi. Bu vuruşlar 'kız arkadaşını elinden alıyorum' buruşlarıydı. Çünkü bir zaman sonra ikisini beraber görürse yutkunamayan Caleb'in sırtına birilerinin vurması gerekiyordu.

Finn çenesini yukarı kaldırdı ve "Merak etme. Sadie'den özür dileyeceğim. Benim yüzümden aranız açılsın istemem. Teneffüste görüşürüz," dedi ve yanından uzaklaşıp merdivenleri hızla çıkmaya başladı. Sınıfa girdiğinde Kızıl kızın yanında oturan kız ile konuşup gülüştüğünü gördü.

Ne konuştuklarını umursamadan en arka sıraya koyduğu çantasını alıp kızın tam arkasındaki yere oturdu. Sadie arkasına oturduğunu hissedince gözlerini devirerek konuşmalarını kesti ve kendisine döndü. "Saçıma bir şey yapıştırmak için mi oturdun?" diye sordu.

Finn güldü. "Ben sana seninle uğraşmayacağım demiştim yanılmıyorsam. Neden böyle bir şey yapayımki?" diye sordu gülümseyerek.

"Sana güvenmiyorum," dedi ve bileğindeki tokayı çıkarıp saçlarını salık bir şekilde topuz yaptı. Bunun üzerine çocuğun gülümsedi genişledi. Kızın beyaz boyununa bakıp "Böyle çok daha iyi," diye fısıldadı. Fakat kız bunu duymamıştı. Önüne dönüp sıranın altına koyduğu kitaplarını çıkardı.

"Bu arada sanırım size katılmama biraz rahatsız oldun gibi düşünüyorum," dediğinde Sadie tekrar çocuğa döndü. "Düşünebiliyorsun demek. Ne mutlu bana. Bunu anladığına göre artık bizi yalnız bırakırsın?"

"Caleb beni istiyor ama? Sen gittikte sonra yanımda kalarak seçimi yaptı," dedi gülerek. Sadie kaşlarını çattı. "Gaysin de bizim mi haberimiz yok? Caleb'e mi yürüyorsun?"

Finn kısa bir kahkaha attı. "Sen dururken Caleb'e yürüyecek kadar aptal mıyım?" diye sordu tatlı bir sesle. Sadie çocuğu baştan aşağı süzdü ve "Bana yürüyorsun yani?" dedi.

"Bir sakıncası mı var?" dedi gülerek. Sadie çocuk gülerken "Bunun komik olduğunu mu düşünüyorsun? Benimle uğraşmayı bırak," dedi keskin bir sesle ve ardından da önüne döndü.

Finn bir şey söylemedi ardından. Nasıl oluyorsa, yine bir şekilde kızı kendinen soğutuyordu ama kızı sinir etmek hoşuna gidiyordu. İç çekti. Kızla böyle uğraşmaya devam ederse hiçbir şekilde yol alamazdı. Tek yapması gereken kıza iyi davranmaktı. Böyle Sadie onun olabilirdi.

Bir de Caleb engeli vardı. Nereden çıkmıştı bu herif? Ve en önemlisi Sadie nasıl oldu da bunu reddetmemişti? Tanrı aşkına! Okulunda kendisi varken Caleble beraber olmayı nasıl başarmıştı? Her neyse. Kendisini yormasına gerek yoktu. Bu hikayenin nasıl sonuçlanacağını biliyordu. Sadie onunla olacaktı, en sonunda.

Her açıdan Finn onun için daha uygundu. Bir kere çoğu dersleri ortaktı. Kafaları da uyuşuyordu. Kimya olarak elbette çok daha uyumlulardı ve cinsel anlamda da çok daha uyumlulardı. Ayrıca ikiside zekiydi. Bu da kavgalarını ölçülemez bir şekilde zevkli ve seksi yapıyordu. En önemlisi de kız onun aletine tekme atmıştı. Bunlar beraber olmaları için büyük sebeplerdi.

Finn öğretmen derse başlamışken kağıt çıkardı ve yazmaya başladı.

Sevgili Sadie,

Bugün sana yürümemin sadece bir şaka olabileceğini düşündün. Sana kızmıyorum. Evet, kahretsinki inanılmayacak derecede yakışıklıyım. Ama şunu hep atlıyorsun. Sen tapılacak derecede güzelsin. Kendine böyle büyük bir haksızlık etme ve unutma, her şakanın altında bir gerçeklik yatar. Tıpkı küçük bana tekme attıktan sonra arkandan söylediğin sözler gibi. Anlık çıkan bir öfkeyle söyleniş olsam da onunda altında bir gerçeklik yatıyor, Sadie.

Her neyse ders bitmeden, bitirmem gerekiyor. Çünkü ders sonunda hızla kaçmaman için sana yetişeceğim. Asla okuyacağını düşünmediğim bu mektubumu da seni sevdiğimi söyleyerek bitiyorum.

Seni herkesten, evet o dallamadan da, çok seven Finn Ateşli Wolfhard.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 01, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

just give me a reason / fadieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin