Çok garip bir sessizlik. Bugüne kadar hiç görmediğim gizemli bir sessizlik. Etrafta herhangi bir ses, herhangi bir yaşam belirtisi yok. Sadece istemsizce adım atarken ayakkabı topuklarımın yere sürtme sesleri geliyor. Ve de beni takip ettiğini sanan gölgemi görüyorum. Öyle bir haldeyim ki artık gölgemin bile benimle olmadığını düşünüyordum. Çaresizlik beni artık yiyip bitirecekti. Zevk alabileceğin herhangi bir aktivitenin olmadığını düşünmek, sanırım hayatta bundan daha acı bir his daha yok. Adımlarımın dahi nereye gittiğine dair bir fikri bile yok. Bütün vücudum artık beynimden sinyal almadan kendi kararlarıyla çalışmaktaydı. Sol adımımı atarken sağ elimin öne gitmesi gerekirken kollarımın kıpırdamadığını görebiliyordum. Acaba beni bu hale getirecek kadar ne içmiş olabilirim diye düşünmeye başladım. Neredeydim? Kaç saattir ne içiyordum? En son hatırladığım elimde bir rom şişesinin dibini görüyor oluşumdu. O an nerede ve kim olduğuma dair bir fikrim yoktu. Havanın sessizliğinden dolayı kalp atışlarımın sesini dahi duyabiliyordum. Bu o an için bana yaşadığımı hissettiren ilk olay olmuştu. Elimi bileğime götürerek nabzıma bakıyordum, güya yaşıyor muyum öldüm mü diye bakacaktım. Yüzüme aniden esen bir rüzgar ile birlikte kendime gelir gibi oldum. İrkildim. Hava birden bire seyrini değiştirmişti yerdeki kumların havalandığını görür oldum. Yağmur mu yağacak acaba diye düşünürken başımı yukarı kaldırmamla birlikte gök gürlemeye başladı, hemen ardından bardaktan boşalırcasına yağmur damlaları kendini o anda havalanan kumların üzerine bırakmaya başladı. İşte şimdi benim için güzel bir hava olmuştu. Havanın böyle olması vücudumdaki alkol oranını azaltmaya başlamıştı. İyice kendime geldim ve bir an önce eve gitmem gerektiğini akıl edebildim, yoksa oracıkta sırılsıklam olup yarını göremeyecektim. Ancak bir sorun vardı, ben nerede olduğumu bilmiyordum. Saçlarımdan yüzüme doğru akan yağmur damlalarıyla yüzümü silerek iyice kendime gelmeye çalıştım. Bir köşeye çöküp nerede olduğumu anlayabilmek için dikkatlice etrafıma bakmam gerekiyordu ancak hızla yağan yağmur damlaları önümü görmeme engel oluyordu. Az önce yaşamaktan sıkılmışlık ve ölme isteği yerini bir an önce buradan kurtulmalıyımla doldurdu. Koşmaya başladım. Ayaklarım sırılsıklam ve her yerime çamur sıçramış haldeydim. Onca zamandır koşuyorum ve etrafta hala ne bir insan, ne bir araba hiçbir şey geçmiyor oluşu beni ürkütüyordu. Acaba saat kaçtı? Sığınabileceğim ne bir apartman altı, ne bir dükkan önü, hiçbir şey göremiyordum, neredeydim iyice korkmaya başladım. Buradan neden araba geçmiyor? Koşmaya devam ettim, durmadan koşabildiğim kadar koştum. Kollarımı açıp dönerek etrafıma baktım. Hiçliğin ortasında mıyım diye düşünmeye ve bağırmaya başladım. Ses tellerim kopacak gibiydi bağırmaktan. Biraz daha koştuktan sonra ilerde bir ağaç olduğunu gördüm. Ağacın altına kadar koşmaya devam ettim. Ağacın altına geldiğimde yorgunluktan kalbim ağzımda atıyordu resmen. Alkol ve sigara ciğerlerime tamamen hükmetmiş durumdaydı. Bu büyük ağacın yaprakları sayesinde az da olsa yağmurdan korunabiliyordum. Yağmurun dinmesini beklerken, nereye gideceğime dair bir fikir üretmem gerekiyordu. Yağmur dinecek gibi durmuyordu. Ağaca dayanıp çömelirken ayağımın yanında içinde kağıt olan bir şişe belirdi. Ben bunu her ne kadar çöp zannetsem de bir çöpten ziyade bir mektup, bir not gibi sanki benim için gönderilmiş gibi yesyeni duruyordu. Kapağını açarak içindeki kağıt parçasını aldım. Kağıtta; "Ağaca arkanı dön ve 666 adım at. Son adımını atıp sola baktığın zaman 2 tane ev ve arasında 2 tane ağaç göreceksin. Sağdaki ağacın yanına git ve oradaki nota ulaş" yazıyordu. Önce alkolün etkisinden dolayı halüsinasyon gördüğümü düşündüm. Korkmadım da değil. Sudan çıkmışcasına ıslaktım zaten kendimde olmamam imkansızdı. Ne yapacağımı düşünmeye başladım. Biraz sonra cesaretimi toplayarak ağaca arkamı döndüm, derin bir nefes aldım. Adımlarımı saymaya başladım. Attığım her adımda etrafıma dikkatlice bakıyordum ve kalbim yerinden çıkacak gibi hissediyordum. Bu kadar korkmam iyi değildi. Madem bir iş yapıyorum korkmamalıyım diyerek kendime cesaret vermeye çalıştım. Ormanın ortasındaydım adım atmaya devam ediyordum ancak ayakkabımda biriken çamurdan dolayı adım atmakta zorlanmaya başladım. Olduğum yere biraz çökerek dinlenmeye başladım ve etrafıma bakmaya başladım. Zaman zaman gök gürlemeye devam ediyordu, az önceki sağanak yağmur yerini yeniden sessiz ama hafif yağmurlu bir havaya bırakmıştı. Etrafta sadece benim çamurlu ayaklarımdan kaynaklanan vıcık vıcık adım seslerim ve yere inen küçük yağmur taneciklerinin sesiydi. Acaba hala halüsinasyon etkisinde miyim diye düşündüm. Ama ne yapsam uyanamıyordum, ne bir rüya ne de halüsinasyon değildi bu. Bu sefer yerden kalktığım gibi hızlı adımlarla 666. adımımı atıp sola döndüm. Hemen sol tarafında büyükçe saray gibi bir ev. Sağ tarafında küçücük bir gecekondu. Ve notta yazdığı gibi 2 adet ağaç. Sağ taraftaki ağacın yanına yanaşarak yeni bir şişe arayacaktım. Ancak ağacın etrafında herhangi not görünmüyordu. Ağacın etrafında bir tur döndükten sonra az önce baktığım yerde hiçbir şey olmadığına emin olmama rağmen bu sefer bir şişe göründü. Aynı şekilde içinde bir not. Hemen içinden notu çıkarıp açtım; "Artık ben ne istersem yapacaksın, yapmaman ya da becerememen halinde sana büyük işkenceler edeceğim. Ancak söylediklerimi yaparsan çok iyi anlaşırız ve büyük paralar kazanabilirsin. Teklifimi düşünme gibi bir şansın da yok. Sol taraftaki saray gibi dediğin ev artık senin. Anahtarı yan tarafındaki gecekonduya girince göreceksin. Anahtarın hemen altında da yeni bir not ve yapacağın ilk iş. Şimdi ya hemen işe koyul ya da işkenceye başlayalım?" Okurken tüylerim ürperdi. Ben nereye geldim? Nasıl bir işe bulaştım. Hayal mi görüyorum bir türlü gerçek olduğuna inanamıyordum. Korkuyordum ve ne yapacağımı da bilmiyordum. Gecekonduya girip anahtarı aradım. Hemen vestiyerde bir anahtar ve yanındada bir not belirdi. Anahtarı alıp cebime koyup içeri geçip korkarak oturdum. Notta; "30 dakika içerisinde bu evin sahibi gelecek ve onu öldür. ÖDÜL: 100.000 Euro" Yazıyordu. Masum bir insanı öldürebileceğimi sanmıyordum. Sanırım bunu yapamayacaktım. Biraz daha düşündükten sonra bu işi yapmamaya, evin sahibinin gelmesini ve her şeyi anlatmaya karar vermiştim. Bir süre sonra kapıdan tıkırtı geldi ve ev sahibi içeri girdi. Göz göze geldik. Yorgun ve şaşkın bir yüz ifadesiyle yüzüme bakmasıyla hem korkum arttı hemde iyice telaşlanmaya başladım. Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilmiyordum, adeta dilim tutulmuştu. Yaşlı adam: "Sen kimsin evladım, ne arıyorsun evimde" dedi, kısık ses tonuyla. Sanki o güne kadar hiç konuşmamışım gibi bir tavırla; " be be be bennn ben şey ben benim başım dertte, ben bir not buldum ve bu not beni buraya geti........" cümlemi bitiremeden yaşlı adam yere yığıldı. Ortada hiçbir kan yok, herhangi bir silah seside zaten duyulmadı. Bu adam nasıl ölmüş olabilir 3 saniye içinde? Korkudan neredeyse altıma kaçıracaktım. Odada, benim gölgem, yaşlı adamın gölgesi dışında bir gölge daha vardı ama başkası yoktu. Bu halüsinasyon değilse eğer nedir? Birden bire gözlerimin yavaşça kapanmaya başladığını hissettim....
Bir elektrik çarpmasıyla uyandım, uyandığımda ise kendimi bir sandalyede bağlı ve her yerimi kan olarak buldum. Önümde bembeyaz, tertemiz bir duvar. Dikkatlice baktığımda ÖLECEKSİN yazısı belirmeye başladı. Her yerim acıyordu. Tırnaklarımın ve dişlerimin bazıları yerinde değildi. Duvara her baktığımda farklı yazılar yazıyordu, ancak bu sefer baktığımda yazının yazılışına şahit oluyordum. Bu sefer " SON ŞANSIN " yazısı belirdi. Sandalyeden el ve ayaklarım çözüldü. Bunu o mu yaptı yoksa kendim mi yaptım bilmiyordum. Çok üşüyordum. Ne yapacağımı ve bu durumdan nasıl kurtulacağımı düşünüyorum ama bir çıkar yol bulamıyordum. Herhalde delirmiş olmalıydım. Görmediğim birisi tarafından notlar, uyarılar alıyor, işkence görüyor ve masum bir insanın gizemli bir şekilde öldürülüşüne şahit oluyordum. Sanırım artık bu işin çıkar yolu yok verilen işi yapmak zorundaydım diyerek önüme çıkacak olan işi gözümü bile kırpmadan yapma kararı aldım. Not önümdeydi; "Kendini öldür. ÖDÜL: İşkencelere son." yazıyordu. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim, kendimi nasıl öldürecektim, bunu acı çekerek görmediğim birinin yapmasındansa kendim yapmam gayet güzel olacaktı. Zaten yaşamak içinde bir amacım kalmamıştı. Sadece kendimi nasıl öldürebilirim ona karar vermeliydim. Resmen ölümlerden ölüm beğeniyordum. Ancak önümde yeniden bir not daha belirdi; "13. kattan kendini aşağı at" Sanırım en çok korktuğum ölüm şekli yüksek bir yerden düşerek ölmekti. Önüme baktığımda 12 katlı inşaat halinde bir apartman, çatıya çıkınca 13. kat olacak. Çatıya çıkıp oturdum ayaklarımı sarkıttım aşağı son dakikalarımı yaşıyordum artık. Hiçbir şey görünmüyor sadece karanlık. Ne ileri ne arka taraf ne de aşağısı hiçbir yer görünmüyordu. İçimden biraz How You Remind Me şarkısını mırıldanmaya başladım."This is how you remind me of what I really am" Bir süre daha düşündükten sonra kendimi aşağı bıraktım artık tam anlamıyla son anlarımı yaşıyordum. Bu ölüm düşüşümden hayatımda son kez olsun eğlenmeye çalışıyordum. Yere çakıldığım an ölecektim. Yere çakılmamla birlikte gözlerimi açmam bir oldu. Uyandığımda odamdaydım, hemen saate baktım ve saat sabaha karşı 5 e geliyordu. Tüm bu yaşadıklarımın hepsi rüya mıydı diye kendime bir iki tokat attım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkayacaktım musluğu açtım ve avuçlarımı su ile doldurup yüzüme vurup aynaya baktım. Aynadan kapının yanında bir şişe olduğunu gördüm. Arkamı döndüm ve şişe yoktu. Hala kendime gelememiştim. Suyu tamamen soğuğa ayarlayarak kafamı suyun altına daldırdım. Titreyene kadar kafamı suyun altından çıkartmadım. Korkarak tekrar aynaya baktığımda her şeyin normal olduğunu ortada bir şişe olmadığını anlayınca kendime gelebildim. Başıma bir havlu sarıp kendimi yeniden yatağa attım, her ne kadar uyumaktan korksamda yeniden uyumak üzere kendimi sıcak yatağıma bıraktım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KABUS
HorrorAldım başımı gidiyorum nereye gittiğimi bilmeden, düşünmeden. İstemsizce gerçekleşen hareketlerimden dolayı başım derde girmiş gibi. Yolum uzun. Yolum kısa. Yolum boktan. Sonumuz bok..