Zambak Bahçesi

14 2 1
                                    

Dış dünyadan...

Dış dünyadan...

Dış dünyadan...

Bayan Donna'nın söylediği sözcükler kafamda yankılanıyordu, sanki onlardan kaçarmışcasına koşmaya başladım. Kelimeler peşimi bırakmıyordu. Kim olduğumu anlamam mı? Kimdim ben? Neden onlardan farklıydım? 

Hayatım boyunca kendimi kocaman bir labirentte hissetmiştim ve bugün bu hislerimin boşa olmadığını fark ediyordum. 

Dış dünya

 Bu da neydi? Yaşadığımız dünyadan bir tane daha mı vardı, yoksa kastettikleri şey mecazimiydi?

Hiç sanmıyorum.

Hızlıca yürürken yavaş yavaş ormanın derinliklerine geldiğimi fark ettim. Nefesim daralmaya başlamıştı. Soluklanmak için olduğum yere uzandım. Gökyüzü sanki bana çok yakındı, bomboş masmavi... Sanki bir fırça darbesi gibi dümdüz ve yapaydı. 

Decilonya. 

Benim büyük ve asla kendimi ait hissetmediğim ülkemin adı. 

*

Alnımda bir ıslaklık hissetim, ve gözlerimi açtığımda uyuyakalmış olduğumu fark ettim. Hava kararmak üzereydi. Ve yağmur başlamıştı. Her yerde uyuyabilme özelliğim gerçekten de bazen bela olabiliyordu. 

Etrafıma baktığımda buranın bana pekte tanıdık gelmediğini fark ettim. Koşarken köyümden çok uzaklaşmış olmalıydım. 

Ancak yağmur daha da şiddetlenmişti. Başımı sokacak bir yer bulmam gerekiyordu. Etrafıma bakınırken elime bir kelebek kondu. Bu yağmurda uçabilmesi gerçekten çok garipti çünkü gök delinircesine yağmur yağıyordu. Ancak kelebeğin üzerinde bir damla yaş bile yoktu. 

Büyüleyici bir mor renge sahipti. Elimden uçtu ve gitmeye başladı. 

Onu takip ediyordum, sanırım içgüdüseldi ama onu takip etmem gerektiğini hissettim. Ve o da sanki onu takip etmemi istercesine yavaş uçuyordu. 

Bir süre onu takip ettikten sonra bir mağaraya girdi. Evet yağmur dinene kadar burada saklanabilirdim. Önümdeki çalılıkları geçtikten sonra çokta büyük olmayan mağara kapısından girdim. Kelebek yoktu. İçeri fazlasıyla karanlıktı, hiçbir şey göremiyordum ama bir süre idare edebilirdim.

Mağaranın kenarına oturdum ve beklemeye başladım. Bu sırada kafamda hala o sözler yankılanıyordu. Bundan bir an önce kurtulmalıydım. Ben de her 17 yaşında ki kız gibi sıradan bir hayat yaşamak istiyordum, her sabah kalkıp eğitimlere gitmek, ülkeme iyi bir asker olmak ve sonrada evlenmek. Bu sıra neredeyse hiç şaşmıyordu. 5 yaşından beri her güneşin doğuşuyla kalıp eğitim alanlarında olmamız gerekiyordu, kız erkek herkesin dövüşmeyi ve savaşmayı bilmesi lazımdı. Çünkü ilk günümüzden itibaren her günümüz bir sözle başlıyordu.

"Büyük gün geldiğinde kazanan Decilonya olmalı."

Her yaştan birey böyle yetiştiriliyordu. 

Ama ben bunu istemiyordum, gökyüzünü merak ediyordum mesela.

Ya da nehirler, böyle gürleyen sular nereden geliyordu? 

Burada düşünmek ve araştırmak yasaktı. İnsanların yaşayabildiği yalnızca belirli bir bölge var. 

Buradan ötesini bilmemiz kesinlikle yasak. 

Düşüncelerimi bölen bir ses olmuştu. Korkuyla ayağa kalktım. Karanlık bir mağarada birden çıkan böyle bir ses duymak her genç kızın yaşamak isteyeceği türden bir şey değildi.

Hayvan sesi gibi değildi.

İnsan sesi olabilirdi. Büyük bir cesaretle sesin geldiği yere, mağaranın derinliklerine gitmeye başladım. 

Tanrım belkide gitmemeliyim.

  Yürümeye devam ettim ama çok karanlıktı. 

Birden karanlık kesildi.

Aydınlık.

Rüyalarımda ki o his 

Kendimi rüyalarımda ki gibi hissediyordum. 

Çünkü burası mor çiçeklerle dolu  kocaman bir zambak bahçesiydi.

Çünkü burası mor çiçeklerle dolu  kocaman bir zambak bahçesiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 26, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin